DDK'nın Sivas neşteri kimi, niye rahatsız ediyor?

Geçen haftanın en önemli olayları, şüphesiz ki; Filistin'in "Gözlemci Devlet" statüsüne kavuşması ile 2 Temmuz 1993'te meydana gelen "Sivas olayları"nı yeniden araştırmak için Devlet Denetleme Kurulu'nun harekete geçirilmesi olmuştur.


Filistin'le ilgili "BM'deki oylama" malûm... "Bağımsız devlet" olarak tanınmak için yıllarca mücadele eden ama bir türlü başaramayan Filistin, geçtiğimiz Perşembe gecesi BM'de yapılan oylamada; "gözlemci kuruluş" statüsünden, "Üye Olmayan Gözlemci Devlet" statüsüne yükseldi... Hem de "ABD" ve "İsrail"in muhalefetine rağmen 138 ülkenin "evet" oyuyla.
 
BU STATÜ ÇOK ÖNEMLİ
 
Herkesin bildiği gibi;
 
BM'nin aldığı karar Filistin başta olmak üzere, bu davaya yıllardır destek veren İslam dünyasında coşkuyla karşılandı... Alınan "gözlemci devlet" kararı sonrası Vatikan'ın sahip olduğu haklara kavuşan Filistin'in BM kurumlarına ve Uluslararası Ceza Mahkemesi'ne katılmasının önü açılmış oldu. İsviçre'nin 1946'da BM Genel Sekreteri tarafından "daimi gözlemci" statüsüne kabul edilmesiyle başlayan uygulama çerçevesinde, yıllar içerisinde Avusturya, Finlandiya, İtalya ve Japonya gibi pek çok "gözlemci" ülke, daha sonra "BM'nin üyesi" haline geldi...
 
Dolayısıyla;
 
Filistin'in statüsünü basite almamak gerekir... Bu, önemli bir aşamadır.
 
PAY KAPMAK İSTEYENLER
 
Filistin'in bu "siyasî başarı"sı üzerine ekranlara çağrılan "Ateist" ve "Marksist"ler; kendilerinin bir zamanlar "Filistin kamplarında" bulunduğunu, dolayısıyla bu başarıda kendilerinin de payı olduğunu iddia etseler de, bunun gerçekle ilgisi yoktur.
 
Hem de "2 sebep"ten...
 
Bir: Bu "Ateist" ve "Marksist"ler, evet Filistin kamplarına gittiler ama "İsrail'le savaşmak" için değil, "Türkiye'den kaçmak" için gittiler.
 
İki: Evet, orada "silahlı eğitim" aldılar ama "İsrail'e direnmek" için değil, Türkiye'ye döndüklerinde "Silahlı halk devrimi"ni gerçekleştirmek için!..
 
Şimdi kalkmışlar;
 
Başarıdan "pay" devşirmeye çalışıyorlar... Oysa, hiçbir katkıları yok.
 
Filistin, bugün "statü"sünü yükseltmişse, bunda Davos'taki "One Minute" çıkışının ve Mavi Marmara'daki 9 Şehit'in çok büyük rolü vardır.
 
Zaten, Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas da bunu teyid etmiş ve demiştir ki; "Türkiye ve Türk halkına verdikleri destekten dolayı minnettarız."
 
Akit, Filistin için yapılan "oylama" ve sonrasındaki gelişmeleri yakınen takip etti ve bunu da; Cuma, Cumartesi ve Pazar günkü manşet ve sürmanşetlerimizden sizlere duyurduk.
 
BM'de alınan karar;
 
Hepimiz için hayırlı olsun.
 
SİVAS'IN EN SIKI TAKİPÇİSİ
 
Dediğimiz gibi;
 
Geçen haftanın en önemli olaylarından birisi "Filistin oylaması" ise, diğeri de Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün, "Sivas olaylarını araştırmak" üzere Devlet Denetleme Kurulu'na görev vermesiydi...
 
1 Aralık Cumartesi günkü Akit'in sürmanşetinde; "Sivas olaylarına Köşk'ten neşter" başlığı ile verdiğimiz haber; kim ne derse desin, "Akit'in gazetecilik başarısı"dır.
 
Çünkü Akit;
 
2 Temmuz 1993'teki "Sivas olaylarından 71 gün sonra" yayın hayatına atılmış olsa dahi, "Sivas olayları"nın sıkı takipçisi olmuş, burada dönen dolapları sürekli gündemde tutmuştur... Olayları o kadar sorduk ve sorguladık ki; bunun bir "derin devlet provokasyonu" olduğunu "belgelerle" ortaya koyduk.
 
MUHABİRİMİZE SALDIRI
 
Bu haberleri yaparken, zaman zaman "saldırı"ya da uğradık.
 
Olayı biliyorsunuz...
 
6 Aralık günü, Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi'nde "Sivas Olayları Duruşması" vardı... "1'i ölen, 6'sı da firarda olan" 7 sanığın duruşması yapılıyordu...
 
13 Mart 2012'ye ertelenen duruşma sonrası aralarında CHP'li ve BDP'li milletvekillerinin de bulunduğu bir grup, basın açıklaması yapmıştı...

Avukat Şenal Sarıhan tarafından yapılan açıklamada, "zamanaşımı" sürecine vurgu yapılarak 35 kişinin ölümünün sorumlularının bulunması istenmişti...
 
Açıklama sonrası muhabirimiz Ertuğrul Cesur, Av. Şenal Sarıhan'a şu soruyu sormuştu: ""Sivas'ta 35 kişi hayatını kaybetti' dediniz. Oysa orada 37 kişi can verdi. Ayrıca Sivas olaylarında otelde hayatını kaybedenler arasında bir Hollanda vatandaşı bayan da bulunuyordu. O gün o kadının Sivas'ta ne işi vardı? Bunlar neden gündeme gelmiyor?"
 
Ertuğrul Cesur'un soruları, son derece "mantıklı" idi...

Öyle ya; niye "35 kişi" deniliyor da, "37 kişi" denilmiyor?..

Birçokları "dumandan zehirlenerek öldükleri" halde, niye "cayır cayır yakıldıkları" iddia ediliyor?.. Dönemin Sivas Valisi Ahmet Karabilgin'in, daha önce "Erdal İnönü'nün Özel Kalem Müdürü" olduğu niye gözlerden gizleniyor?..
 
"Madımak Olayları"nda ölen "37 kişi"yle ilgili "37 ayrı soru" sormak mümkün... Ancak, muhabirimiz Ertuğrul Cesur'un, Av. Şenal Sarıhan'a o gün sorduğu soru, bugüne kadar "pek sorulmamış bir soru" idi...
 
Evet; "Madımak Oteli'nde hayatını kaybeden Hollandalı bayan kimdir ve orada niçin bulunuyordu?"
 
"Cafer Erçakmak'ın ölüp-ölmediğini" soran Şenal Sarıhan'ın, bu "Hollandalı kadın"ı da sorması gerekmez miydi?..
 
Sahi, Hollandalı Carina Thuijs'in orada ne işi vardı?..

22 yaşındaki bu kadın, bir "gazeteci" miydi, yoksa "antropolog" mu?..
 
Muhabirimiz Ertuğrul Cesur, işte bunun da araştırılması için "soru"sunu sormuştu ki; "şehir eşkıyası" mı, "zorba" mı, "pavyon fedaisi" mi, ne idüğü belirsiz bir grubun "saldırısı"na uğramıştı...
 
Ertuğrul Cesur'u, neredeyse "linç" edeceklerdi ki, "polis" müdahale etti de Ertuğrul'u "zorba"ların elinden kurtarmıştı...
 
İşte bu olay; "yakın tarihimizle yüzleşilmesini" isteyenlerin, aslında hiç de "yüzleşmek" niyetinde olmadığını ortaya koyuyordu...
 
O olay da ortaya çıkarmıştı ki;
 
Kimileri, "gerçeklerle yüzleşmek" değil, "gerçekleri örtbas" etmek istiyor.
 
Zira, "gerçeklerle yüzleşmek" isteyen insanlar, sorulan sorulara "bilgi" ile cevap verirlerdi, "yumruk"larla değil!..
 
İSTİSMARCILARDA PANİK!
 
Ne ilginç değil mi;
 
Ertuğrul Cesur'a yönelik "linç girişimi" üzerine 12 Aralık 2011'de yaptığımız bu yorum, bugün de geçerliliğini koruyor... Evet, bu yorum; "Gül'ün DDK'ya görev vermesi" sonrasında da geçerliliğini koruyor.
 
Biliyorsunuz; 30 Kasım 2012 günü yani geçtiğimiz Cuma günü Köşk'ten yapılan açıklamada şöyle deniliyordu:
 
"Madımak olayının gerek oluş şekli, amacı, sonuç ve tesirleri itibariyle gerekse dönem içerisinde yaşanan diğer bazı olaylarla irtibatları itibariyle bir bütünlük içerisinde araştırılması ve incelenmesi için Devlet Denetleme Kurulu görevlendirilmiştir."
 
Dediğimiz gibi;
 
"Gül'ün duyarlılığı" ile Sivas olaylarına "neşter" atılacak ve belki "gerçek katiller" ortaya çıkarılacak...
 
Buna, herkesin "sevinmesi" gerekmez mi?..
 
Özellikle de; "Madımak'ı unutmadık, unutturmayacağız" diyenlerin!.. Özellikle de; "Madımak'ta 35 aydınımız yakıldı!" diyenlerin...
 
Bütün kamuoyu, "19 yıldır Sivas'ı kaşıyan" ve sürekli "istismar" eden kişi ve kuruluşlardan; "Çok çok iyi oldu... Gül'e teşekkür ederiz... DDK araştırmasını yapsın ve suçluları açığa çıkarsın" şeklinde bir açıklama beklerken; Pir Sultan Abdal Kültür Derneği Başkanı Kemal Bülbül'den tutun da, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'na, Madımak'ta babasını kaybeden Zeynep Altıok Akatlı ve Av. Turgut Kazan'ına kadar, dediler ki;
 
"Devlet Denetleme Kurulu'na görev vermek son derece anlamlı ve üzücüdür... Bilgilere ulaşılacağını sanmıyoruz... Bu araştırmanın 20 yıl sonra neden yapıldığını anlamakta güçlük çekiyoruz... DDK'yı görevlendirmek, cezaları infaz edilen hükümlüleri aklama girişimidir."
 
Gördüğünüz gibi, diyorlar ki;
 
"Araştırmayın!"
 
Araştırmayın ki;
 
"Gerçek suçlular" ortaya çıkmasın!..
 
Araştırmayın ki;
 
"Otel içinden kurşun sıkanlar" açığa çıkmasın!
 
Araştırmayın ki; "Derin devlet tezgahı" deşifre olmasın!.. Araştırmayın ki; 20 yıldır "zindanda çürütülen" insanlar çürümeye devam etsinler!.. Araştırmayın ki; "gelenek" haline gelen "istismar" devam etsin!.. Araştırmayın ki; Erdal İnönü başta olmak üzere, dönemin Sivas Valisi Ahmet Karabilgin ve Emniyet Müdürü Doğukan Öner'in tezgahları ortaya çıkmasın!.. Araştırmayın ki; şimdiki adı "Ergenekon" olan "Kontrgerilla"nın maskesi düşmesin!..
 
SİZ NİYE KAŞIYORSUNUZ?
 
Tamam, "araştırılmasın" ama, bu "örtbas çabaları"na bizim de bir sorumuz olmalı değil mi;
 
"Madem DDK'nın araştırmasını istemiyorsunuz; peki zamanaşımı süresinin dolmak üzere olduğunu söyleyip, bazı sanıklarla ilgili bir an önce karar verilmesini isteyen kimdi?.."
 
Sormak lazım değil mi;
 
Av. Şenal Sarıhan'ın yapmak istediği tam da bu değil midir?.. Şenal Hanım, "20 yıl geçti" filan demeyip, "olayı kaşımaya" devam ederken, Devlet Denetleme Kurulu'nun "neşter"inden kim, niye endişeleniyor, kim niye gocunuyor?..
 
Ne yani; siz kaşıyacaksınız ama DDK araştırmayacak, öyle mi?..
 
Peki, sizin ayrıcalığınız ne?..
 
Diyorlar ki;
 
"Sivas'ta işlenen bir insanlık suçudur... Zamanaşımı hükümleri burada uygulanamaz!.."
 
Çok doğru...

Ortada bir "insanlık suçu" var ama bu suçu işleyen kim, belli değil!..
 
"Toprakta çürüyenler" mi,
 
"Zindanda çürüyenler" mi?
 
Bırakın da, DDK bunu araştırsın ve "asıl failleri" ortaya çıkarsın!..
 
Biz, bunun da takipçisi olacağız...
 
Selam ve saygılarımızla...

yeniakit

Bu yazı toplam 1025 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar