Selâhaddin Çakırgil

Selâhaddin Çakırgil

Değerler dünyamızla hesaplaşmak isteyenler ve...

Birkaç NOT: 1- 19 Eylûl, ‘Gaziler Günü’ymüş. ‘Gazi’, İslâm uğrunda yapılan ‘gazve’ye, savaşa katılana denilir. Yaralanması şart değildir. Ama birçok İslâmî terimlerimiz gibi bu terim de Müslüman halkın zihinlerindeki değerlerin çarpıtılması için İslâmdışı ve hattâ İslâm’a savaş açan sistemler tarafından çalınmış olup; birçok İslâmî terim yerli yerinde kullanılmıyor. Dahası, sadece İslâm sistemi içinde bir mânâsı olan terimler, laik emel ve hedefler için de kullanılıyor. *** İzmir- Foça’da, -hangi din uğrunda yapılmış nasıl bir savaşta yer almışlarsa- ‘gazi’ denilen bir kısım kimseler de ‘Gaziler Günü’ törenine katılmışlar. Ancak, o -sözde-‘gazi’lerin tahammül edemedikleri bir tablo çıkmış ortaya.. Çünkü, törenin sunucusu, Lise edebiyat öğretmeni Ayşe Pınar Bayraktar tesettürlü bir hanım öğretmen. İşte bu tabloya tahammülü olmayan diktatör ruhlu birileri, hemen tören alanını terk etmişler; bu eylemi yapanların adına konuşan emekli bir albayın ifadesiyle, o öğretmen hanımın kıyafetinin, ‘Cumhuriyet değerlerine uygun olmadığı’ iddiasıyla! Kendilerini hâlâ, 1930’ların tepeden inmeci devrimcileri gibi dârağaçları’ndan çare uman bir histeri hecmesi içinde gören bu gibi kişilere şimdi, nasıl bir işlem yapacağı bekleniyor. ‘Çerağımızı söndürmek isteyenlerin…’ 2- Yeni siyasî parti arayışları içinde olanlar konusunda yazılarıma eleştiri yazan bir kısım okuyuculara da kısaca değinmeliyim: Bazılarının uslûbundaki seviye karşısında susmaktan başka bir şey söyleyemiyorum. Bazılarının yaptığı 'vicdanımı sorgulamam' yolundaki tavsiyeler için teşekkürler. Bu, hepimize de lâzımdır. - Kusursuz, hatasız, yanlışsız bir hayal içinde olanlar önce aynaya baksınlar. Bu zamana kadar yapılan hiçbir şey tamamiyle iyi ve mükemmel değildi ve bundan sonra da olmayacaktır. Sadece, 100 yıllık yere kapaklanıştan sonra ayağa kalkmaya çalışılan bir hareket, henüz yolun başındayken, çökertilmeye çalışılmamalıydı diyorum. Yoksa, bizim inancımızda, hiçbir kişi vazgeçilmez değildir. Ve mezarlıklar da, henüz işini tamamlamadığına inanılan ya da vazgeçilemez oldukları söylenenlerle doludur. - İllâ da, bir ‘hayır’ umarak ayrılmak derdine düşenlere ise 'Çerağımızı söndürenlerin, Hakk yandırsın çerağını' der, geçerim. Ve onlardan birisinin ‘Konuşursam, toplumun içine çıkamazlar’ gibi sözlerini ‘komik’ bulduğumu yazdım. Bu, o kişiyi değil, o sözlerini komik bulduğum mânâsındayken çarpıtmak isteyenlere diyeceğim yok; devam edebilirler. 3- Mişel Avn… Lübnan’daki marûnî Hristiyanların 30 yıl öncelerdeki silahlı liderlerinden. İran medyası onu, o yıllarda ve doğru olarak ‘İsrail kuklası, kiralık kaatil’ diye nitelerdi. Aradan uzuuun yıllar geçti. Sonunda, Beyrut’u son iki asra yakındır, Müslüman dünyasının kalbine uzanan bir iskele olarak gören Fransa’nın ve de İran’ın Lübnan’daki etkin gücü Hizbullah’ın desteğiyle, Lübnan C. Başkanı oldu. Geçenlerde, ‘Osmanlı Devleti’nin Lübnan halkına çok zulmettiğini’, amma Fransa’nın ‘nüfuz’u sâyesinde kurtulduklarını anlatmış. Böylece efendisinin adresini telaffuz etmiş; ‘Fransa’nın Doğu Akdeniz’de ne işi var’ diyenlere de bir ikaz mahiyetinde… Osmanlı yönetiminin son döneminde, Birinci Dünya Savaşı’nın da şartları İttihadçı’ların ünlü üç paşasından Cemâl Paşa’nın o bölgede savaş şartları içindeki uygulamaları bile olsa, savunmak zordur. Ama bunu 400 yıllık birlikte yaşanan bütün bir zamana yaymak için, ancak Mişel Avn gibi birisi olmak gerekiyor demek ki… 4- ‘Kerbelâ Faciası’nı hurafelere boğmadan anlamaya çalışmak’ başlıklı yazım dolayısiyle, ‘O faciayı bir de siz anlatsanız’ diyor, bazı okuyucular. Bu konu bir gazete sütununa sığmayacak kadar büyük bir ‘facialar yumağı’dır. Sadece unutulmamalı ki, Yezid de, Hz. Huseyn de birer zihniyeti temsil ediyorlar. Fir’avn ve Hz. Mûsa gibi.. Ve ‘Fir’avun’un takipçiliği’ adına ‘Mûsa’lık yapanlar’ olmadı ama Hz. Mûsâ’nın takipçiliği adına fir’avunluk yapanlar hep oldu.

Bu yazı toplam 850 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar