Abdurrahman Dilipak
Dehşet dengesi
Dünya savaşı, ha çıktı ha çıkacak.. Bugün hala bir dünya savaşı çıkmadı ise, iki sebebi var, bir nasıl durduracaklarını bilmiyorlar, iki: dehşet dengesi. Eğer galibi olmayan bir dünya savaşını başlatırlarsa, kendilerinin de kaybedecekleri bir savaşı niçin çıkartsınlar. Onun için başka yöntemler arıyorlar. O konuda da yöntem, süreç ve nihai hedef ve sürecin sonunda masada kimlerin olacağına ilişkin bir anlaşmazlık.
Eğer bir dünya savaşı başlar, başlayan savaşı yazacak ve okuyacak insanlar kalırsa geriye, o savaşın başlangıcı Irak’ın işgali, İkiz kulelerin vurulması, Sovyetlerin dağılmasının ardından yeni dünya düzeninin inşası için, Türkiye’yi ilgilendiren boyutu ile FG’nin “The Cemaat”inin gündeme gelmesi ve tehlikenin rengi NATO tarafından kırmızıdan yeşile dönmesi ile başlatmak da mümkün.
Halsell Grace (7 Mayıs 1923 - 16 Ağustos 2000) ölümünden bir yıl önce 1999’de “Tanrı'yı kıyamete zorlamak” kitabını yazarak “Milyonlarca Kişi Neden Hızlı Bir Mutluluk ve Dünya Gezegeninin Yıkılması İçin Dua Ediyor?” sorusunun cevabını arıyordu. En çok tartışılan kitaplarından biri de “Kutsal Topraklardaki Hıristiyan, Yahudi ve Müslüman aileleri anlatan Kudüs'e Yolculuk” ile ilgili idi. Bu kitabı 1981’de yayımlandı.. 1986’da “Kehanet ve Politika”yı yazarak, “İsrail ile ABD Hıristiyan Sağı (Evengelikler) Arasındaki Gizli İttifak”ı deşifre etti.. "Zion'un Hıristiyan askerleri’nin, muhafazakar Hıristiyanların Hz. İsa'nın 2. Gelişini sağlamada İsrail'in rolünü nasıl görüyor?" sorusu’nun cevabını arıyordu ki, bu gün tartışılan konuların omurgasını bu sorular oluşturuluyor. Bu kadın Washinton DC’de Multpl Miyelom tedavisi için gittiği hastaneden tabutla çıkartıldı!?
Dikkat: Bugün İstanbul sözleşmesinin şemsiyesi altında tartışılan “Toplumsal Cinsiyet” denilen “TransHumanizm” projesi kapsamında, “Nesnelerarası İletişim”in nesnesi olacak olan İnsan “Biyolojik insan” olmayacaktı. Fukiyama “son insan”ı 1992’de “Tarihin sonu ve son insan” kitabında ilan etmişti bile.. Huntington, “Medeniyetlerarası çatışma” kitabını önce makale olarak 1993 yılında Foreign Affairs dergisinde yayımladı ve ardından da 1996 yılında bu makalesini genişleterek kitaplaştırdı.
Çanakkale savaşında İngiliz Amiral gemisini batmasına sebeb olan geminin adın ı taşıyan Muavenetin Ege Denizi’nde gerçekleştirilen NATO Kararlılık Gösterisi-92 Tatbikatı sırasında 2 Ekim 1992'de USS Saratoga (CV-60) uçak gemisinden atılan iki adet SeaSparrow füzesiyle vurulması ile saadece Goliath’ın intikamı alınmadı, Ankara’nın sadakati de ölçüldü. Bu kez 4 ay sonra 7 Şubat 1993 de “İncirlik Üssü'nden kalkan ABD uçaklarının, PKK'ya yardım ettiği" açıklamasını yaptıktan sonra 17 Şubat 1993 tarihinde içinde bulunduğu Beechcraft B200 KingAir tipi uçağının düşmesi sonucu hayatını kaybetti. Sessizliğimiz sadakatımızın göstergesi oldu.
Millenium’la birlikte zaten. Topyekun saldırıya geçtiler. Temmuz 1991’de “Çekiç Güç” kuruldu. 11 Eylül 2001’de ikiz kuleler yıkıldı. 19 Mart 2003’de tezkere TBMM’ye sevk edildi. 20 Mart 2003 sabahı, "Irak'a Özgürlük Operasyonu" başladı.
ABD ve CIA'ye stratejik Proje danışmanlığı hizmeti veren "RAND Corperation" adlı düşünce kuruluşunun 2004 yılında “Sivil Demokratik İslam: Ortaklar, Kaynaklar ve Stratejiler" başlıklı bir raporu Bush yönetimine sunuldu. Beyaz Saray’a sunulan raporda İslam ülkeleri kategorik olarak ele alınarak, ABD'nin İslam dünyasını kontrol altına alabilmesi ve İslam algısını yapılandırabilmesi için yapması gerekenler tek tek sıralanmıştı. Ben bu sürecin başlangıcından 90’lı yılların ilk çeyreğinde “Siyasal İslam” tartışmaları ile birlikte “Amerikanî İslam”, “Euro İslam”, “Folk İslam”, “Ilımlı İslam”, “Radikal İslam” tartışmalarına reddiyeler de yazdım. “Bu din benim dinim değil” isimli “resmi din öğretisine eleştirel bir bakış”, alt başlığı ile, “TSE damgalı bir dinin misyonerliği” şekilde örgütlenilmeye çalışılan zorunlu din dersi tartışmalarına bir başka açıdan katılmıştım. (Bu kitabın genişletilmiş yeni baskısı kitapçılarda)
Ayrıca yine bu raporda “Türkiye'nin İslam Dünyasındaki "demokratik İslam" örneğine en yakın ülke olduğu, bu durumu laiklik anlayışına borçlu olması ile birlikte ülke halkının ABD'ye karşı Kemalizm ve milliyetçilik gibi akımlar nedeniyle olumlu bakmadıklarına” yer verilmişti. Fuller yine bu dönemde Fethullah Gülen hareketinin desteklenmesi konusundaki görüşlerini açık bir şekilde paylaşmıştı. O süreçte benimle de Esat Coşan’la da başka isimlerle de görüştü. Esat Coşan Hocaefendi ve ben açıkça bu teklifi reddetmiştik. Bu da sözünü ettiğim kitabın yeni baskısında detaylı olarak anlatılıyor.
BOP’a giden sürece gelince, 8-10 Temmuz 2004 tarihinde ABD Başkanı George W.Bush'un başkanlığında Sea Island, Georgia'da düzenlenen G8 zirvesi sonrasında, BOP konusunda bir mutabakat belgesi yayınlandı. Erdoğanın da katıldığı "Gelecek Forumu" "Demokrasi Yardım Diyaloğu"nun eş başkanlığını, Türkiye ile birlikte, AB grubunu temsilen Vatikan, Roma kulübü ve Tapınakçıları temsilen İtalya ve ne alaka ise Yemen'in yürüteceğine dair karar alınmıştı. Yemen’in iki yakası o günden beri bir araya gelmedi. Husi, İran, Ürdün ve BAE ile Suudi Arabistan faktörüne dikkat! Amerika Birleşik Devletleri, BOP gündemini 28-29 Haziran 2004 tarihlerinde İstanbul'da yapılan NATO zirvesinde bu konu NATO projesine dönüştürüldü.
Dikkat! İstanbul sözleşmesi fikri, Sözleşmenin taslağı, 7 Nisan 2011'de Strazburg'da Avrupa Konseyi Bakan Yardımcıları'nın 1111. toplantısında kabul edildi. Bu işin ilk mayası CEDAW ile 1979'da BM Genel Kurulunda kabul edilmişti.
Bu zirvede terörle mücadele konusunda yalnızca şiddet kullanımının yeterli olmadığı, sosyal ve ekonomik yöntemlerin de terörle mücadelede kullanılması gerektiğine karar verilmiştir. Demokrasi Yardım Diyaloğu'nun ilk resmi etkinliği 25 Kasım 2004 tarihinde Türkiye, İtalya ve Fas'ın katılımı ile Roma'da yapılmıştır. 11 Aralık 2004 tarihinde ise bu defa Fas'ta "'Gelecek İçin Forum" adı altında bir toplantı daha yapılmıştır. Aynı yıl Türkkiyede doğum kontrolü ve kürtaj tartışmaları başlar. Erdoğan’ın söylemi kürtaja karşı çok çocuk yapma çağrısı olsa da İstanbul sözleşmesi ile sonuçlanacak süreçte işler aksi yönde gelişir. Doğum kontrol ve kürtaj lobisi, İstanbul sözleşmesine giden yolda mücadele verir. 6 Ekim 2004’de 2004 yılı İlerleme Raporu ve Tavsiye Belgesi yayınlanmıştı ve zaten ondan sonra da her yıl yıllık, genişleme strateji belgesi yayınlanmaya devam etti. 2004 yılı içinde Türkiye ilgili AB de 4 önemli belge imzalandı. Bunlar “Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi Türkiye’nin Avrupa Konseyi üyeliğinden kaynaklanan yükümlülüklerini yerine getirdiği sonucuna varmış ve üzerindeki denetimin sona erdirilmesini kararlaştırmıştır”. “Komisyon, 2004 yılı İlerleme Raporu ve rapora bağlı Tavsiye Belgesi’nde, Türkiye'nin siyasi kriterleri yeterli ölçüde karşıladığını belirterek, Birliğe katılım müzakerelerinin başlatılması tavsiyesinde bulunmuştur”. “AB Anayasal Antlaşması” Roma’da imzalanmıştır. Anayasa ile birlikte imzaya açılan Nihai Senet ise üye ülkelerin yanı sıra Anayasa’ya ilişkin çalışmaları yürüten Hükümetlerarası Konferans’a katılan aday ülkeler (Türkiye, Bulgaristan ve Romanya) tarafından da imzalanmıştır”. “Brüksel’de gerçekleştirilen AB Konseyi’nde Türkiye’nin Kopenhag Siyasi Kriterleri’ni yeterince karşıladığı teyit edilmiş ve Türkiye ile katılım müzakerelerinin 3 Ekim 2005 tarihinde başlaması karara bağlanmıştır”.
Tekrar söylüyorum: Kendi aralarında liderlik, yöntem ve nihai hedef konusunda anlaşsalar, savaşı kazanacaklarından emin. Olsalar, bunun insanlığa ve tabiata maliyetini, hiç düşünmeden, gerekirse bir nükleer savaşı bile başlatma konusunda bir saniye bile düşünmezler. Dünyadaki 4 büyük ırktan biri olan Kızılderilileri yok edenler, Kara derilileri köleleştirenler, Sarı ırkı sömürgeleştirenler, Kızılderililerin kanı, kara derililerin gözyaşları, sarı ırkın çalınan alın terleri üzerinde gasb ve yağma sonucu elde edilen serveti kendi aralarında paylaşamadıkları için kendi aralarında 100 yıl savaşanlar bunlar değil mi idi. Düzenlerini sürdürmek için 2 dünya savaşı çıkartanlar, Afrika’da, Asya’da, Vietnam’da, dünyanın daha birçok yerinde savaşlar çıkartanlar bunlar değil mi idi. Komünizm, Kapitalizm, Faşizm bunların eseri değil mi? 2 dünya savaşını kim çıkarttı. Soğuk savaşta aynı ülkelerin çocuklarını birbirine kırdırarak, onların kanları ve gözyaşları üzerinden kendilerine servet ve iktidar üretenler kimlerdi? O darbeleri çim çıkarttı. “Kontrollü bunalım stratejisi” diye tanımladıkları Terörü kim örgütledi. FETÖ, PKK kimin eseri idi, Bir çok ülkede yapılan darbelerin arkasında kimler vardı?. Bakın mRNA, 5G, Starlinkler, Gıda, hastalık, ilaç, Chemistrail bunların elinde birer silah. Bu savaş tarihin en büyük savaşıdır aslında, Siber savaş, biyolojik savaş, sıcak savaş, soğuk savaş, nükleer savaş, kimyasal savaş, psikolojik savaş, her savaş yolunu deneyecekler.
Düşünsenize, Bugün Doğu Akdeniz’deki batılı ülkelerin donanmalarının taşıdıkları nükleer başlıkların toplam infilak gücü 1 ve 2. Dünya savaşının her birinden çok daha fazla infilak gücüne sahiptir. Nükleer silah sahibi ülkelerindeki nükleer kapasite, dünyada hayatı bitirecek kadar büyük bir kapasiteye sahip. Bu onlar arasında bir dehşet dengesi oluşturuyor.
Çanakkale Savaşı Güney’de, Doğu Akdeniz cephesinde belki hiç bitmedi. Ya da İsrail kurulduğu günden beri bu savaş kesintisiz sürüyor zaten. Belki SSCB’nin dağılması ve ardından Çekiç Güç, BOP’la yeni bir evreye intikal etti. Ve bugün Siyonistler bugün “Kırmızı Buzağı” hikayesi ile bu süreci en azından Filistin topraklarında bitirip, Arz-ı Mev’ud coğrafyasına yaymak istiyorlar. Ardından sıra Karay ve Hazara’ya gelecek. Ve Kıyamet savaşı ile devam edecek.
Aslında Hak-Batıl savaşı, insanoğlunun aklı ile vicdanı arasında dünya hayatının başında başladı ve bu savaşın sonucu olan insanın insanla savaşı kıyamete kadar sürecek. Akıl ile Vicdan savaşı akıl ve imanın savaşına dönüştü ve kıyamete kadar da sürecek gibi. Selam ve dua ile.