"Demokrasi, bir Anlamda İslam Kültürü Demektir"
Muhammed Said Ramazan El Buti, Türkiye'de "gerçek laikliğin" gelişmesinin hem İslam hem de demokrasinin çıkarına olduğunu ifade ederek...
Muhammed Said Ramazan El Buti, Türkiye'de "gerçek laikliğin" gelişmesinin hem İslam hem de demokrasinin çıkarına olduğunu ifade ederek, "Demokrasi dışında yeni köprü aramaya gerek yok." dedi. Yeni Ümit dergisinin bu hafta sonu İstanbul'da düzenleyeceği "Kur'an'ın Mucizevi Korunması" konulu sempozyumda açılış konferansı verecek olan El Buti, Türkiye ziyaretinden önce Şam'da Cihan'a konuştu. 9-10 Mayıs'ta Çemberlitaş Fırat Kültür Merkezi'nde gerçekleştirilecek sempozyuma Ramazan El Buti'nin yanı sıra Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Ali Bardakoğlu, Dr. Tayyar Altıkulaç ve Prof. Dr. Suat Yıldırım gibi birçok önemli isim katılıyor.
İslam dünyasının en önemli "dini otoritelerinden" biri kabul edilen Ramazan El Buti, Cihan'a verdiği özel mülakatta laiklik, demokrasi, terörizm ve Türkiye'nin İslam dünyasındaki rolü gibi konularda önemli açıklamalar yaptı. El Buti, hem İslam hem de laikliği aynı anda bir arada bulunduran Türkiye'nin, bu anlamda bir örnek teşkil ettiğini düşünüyor. Ancak laikliğin, Batılıların anladığı anlamda devletin dini değerler karşısında tarafsız olması anlamını taşıdığını belirten Ramazan El Buti, "Tarafsızlık dini ve ruhani mezheplerin tümünden uzaklaşma anlamına geliyor. Ancak bu kavram herhangi bir dinin karşısında olmak demek değildir. Bu da tüm dinlere karşı aynı mesafede durmayı gerektiriyor." diye konuşuyor.
"LAİKLİK, DEVLETİN TÜM DİNİ DEĞERLERE KARŞI NE BİR SAVAŞI NE DE BU DİNİ DEĞERLER ÜZERİNDE KURULMASIDIR"
Türkiye'de halifeliğin kaldırılması ile beraber laikliğe başka bir anlam yüklendiğini aktaran El Buti, "Laiklik, o zamanın Türkiye'sinde halifeliğin kaldırılması ile birlikte İslam'ın sıkıştırılması olarak algılandı. Ancak dünya gelişim içinde. Günümüz Türkiye'sinde laikliğin de gelişim içinde olduğunu görüyoruz. Türkiye'nin, Batı dünyasının yakalamış olduğu laiklik anlayışına ulaşması gerektiğine inanıyorum. İstenilen, Batı dünyasının gerçek anlamda uyguladığı bir laiklik anlayışıdır. Devletin tam bir tarafsızlık içinde olmasıdır. Bu da tüm dinlere karşı aynı mesafede durmayı gerektiriyor." vurgusunda bulunuyor.
Laiklik için ayrı bir tanım daha kullanan El Buti, "Laiklik, devletin tüm dini değerlere karşı ne bir savaşı ne de bu dini değerler üzerinde kurulmasıdır." diye konuşuyor. Ramazan El Buti, "Türkiye'de laiklik, tarafsızlık ve İslamî değerlerin gelişiminden söz edecek olursak, gerçek anlamda laiklik hem İslam'ın hem de demokrasinin çıkarına olacaktır." ifadesini kullanıyor.
Demokrasinin günümüz Türk toplumunun en önemli unsuru olduğunun altını çizen Ramazan El Buti, ardından şunları ekliyor: "Türkiye'de laiklik gelişir ve tarafsızlık tam anlamıyla uygulanırsa, hangi hükümet olursa olsun dini inanışların yaşanması dini duyguların serbestçe ortaya konması ve engellerin kaldırılması sağlanacaktır. İslami inanış ve değerler ile iyi bir şekilde yaşanmasına yol açılmış olacaktır. İnanıyorum ki bu uygulamalarla gerçek laiklik de gelişme kaydedecektir. Müslümanların beklenti ve arzuları karşılanmış olacaktır. Bu da tam anlamıyla bir laiklik ve demokrasi ortamını oluşturacaktır. Bundan sonraki sürece elbette Türk toplumu karar verecektir."
"DEMOKRASİ, BİR ANLAMDA İSLAM KÜLTÜRÜ DEMEKTİR."
Demokrasinin yabancı bir kelime olduğunu hatırlatan El Buti, "Ancak onu tercüme etmek istersem Rabbimizin bize ördüğü İslam kültürü kelimesinden daha hayırlı bir kelime bulamıyorum. Sonra da bu örgü Peygamber efendimizin bize öğrettiği şekliyle tamamlandı." diye kaydediyor. El Buti, daha gelişmiş bir topluma ulaşmak için "Demokrasi dışında başka bir köprü aramaya gerek yok. Bizim arzularımızı hayata geçirmek için gerçek demokrasi kefildir." değerlendirmesinde bulunuyor.
Türkiye'nin bölge ülkeleri ve diğer ülkelerle ilişkilerini de değerlendiren Ramazan El Buti, Türkiye ve Arap ülkelerinin sürekli teyakkuz içinde olması gerektiğine işaret ediyor. Dünyada çeşitli örgüt ve oluşumların varlığına dikkat çeken El Buti, "Ben sadece İslam birlikteliğinden bahsetmiyorum. Barışı, insani değerleri savunan örgütler var. Bazı gruplar ise savaşı isterler. Onlar hiçbir zaman barış istemezler. Çünkü bunlar kendi çıkarlarını ve varlıklarını sadece savaş ortamında sürdürebilirler. Bu, herkesin bildiği Siyonist dünyadır. Arap ve İslam dünyası için, barış çabalarını baltalamak isteyenlere karşı Türkiye'deki kardeşlerimizin sürekli gözlerinin açık olması lazım. Kaynaşmayı, bir arada olmayı engelleyenlere karşı gözlerinin açık olması lazım." tavsiyesinde bulunuyor.
Türkiye'nin iktisadi, kültürel ve toplumsal olarak kendini daha da geliştirmesi gereğine işaret eden El Buti, Arap ve İslam ülkelerinin bu alanlardaki eksikliklerinin giderilmesinde Türkiye'nin de destek olmasının önemine dikkat çekiyor. Türkiye'nin stratejik önemine ve bölgesindeki ağırlığına vurgu yapan Suriyeli alim, şöyle devam ediyor: "Her iki tarafın da bu ihtiyaçları gidermesi gerekiyor. Bunların stratejik olarak hızlı bir siyasetle uygulanması lazım. Bunların düşünülüp hayata geçirilmesi için çaba sarf edilmesi lazım. Türkiye bir yanda, diğer Arap ve İslam ülkeleri bir yanda. Bölgesel farklılıkların onları ayırmaması lazım. Onları bir araya getirecek birçok ortak payda var. Bu birliktelik güven ve güç kazandıracaktır."
11 EYLÜL'ÜN TEMELİNDE İSLAM'IN BATI'DA HIZLI İLERLEYİŞİNİ ENGELLLEME VAR
11 Eylül saldırıları ile İslam ve terörün bir kefeye konma girişimlerini de değerlendiren Ramazan El Buti, bu saldırıların temel sebebinin "Batı dünyasında hızla yayılan İslam dinini engellemek" olduğunu savunuyor. Buti, "11 Eylül saldırıları Batı insanını bir düşünceye sevk etti. Ortaya konulan planlar belli oldu. Bu planlarda bazı olayların çıkarılması, belli iftiraların atılması vardı." ifadelerini kullanıyor.
Batı insanı ile Batılı siyasetçilerin ortaya koyduğu fikirler arasında bir ayrılık olduğunu dile getiren El Buti, "Batılı iç siyaseti kastetmiyorum. Batı sokağı, dış siyasete şüpheyle bakıyor." diye aktarıyor. Ancak Batı insanının İslam'ın Batı toplumu için ne tür bir tehlike taşıdığını sorgulamaya başladığını kaydeden Suriyeli alim, "Batı insanı, yaşanan bu tür olayların ne tür tehlikeler içerdiğini araştırmaya başladı. Bunları ortaya çıkarması gerekiyordu. Çünkü bu olay büyük bir kayıp oldu Batı insanı için. Ardından Batı insanı İslam'ı değil İslam'ın kendisi için taşıdığı tehlikeyi tanımak istedi. Bununla beraber İslam dininin diğer dinlerden ne tür farklılıkları var, bunu araştırdı. Batılı bunun bir senaryo olduğunu biliyor. Bunun için İslam'a yönelerek araştırmaya başladı." diye konuşuyor.
Batı insanının ilk olarak İslam dinini araştırmasındaki temel nedenin, kendisine bir tehdit olarak sunulan İslam'ı tanımak istemesi olduğunu aktaran Buti, son olarak düşüncelerini şöyle aktardı: "Batı insanı, İslam'ı araştırmakla aslında İslam'a girmeyi hedeflemiyordu. Kendi toplumu için tehlikenin ana kaynağını görmek istedi. Bu gerekçelerle Batılıların duygularında gel-gitler yaşandı. Değişik araştırmalar içine girildi. Yaptığı araştırmalarla içindeki fikri boşlukları doldurmaya başladı. Ancak bu boşlukları tam dolduracak bir şey bulamadı. İslam'a döndükten sonra bu soruların cevabını bulmaya başladı. İkinci sebep Allah'ın emridir. Bunu da Peygamber efendimiz Hz. Muhammed (s.a.s.) haber veriyor ve diyor ki; 'Allah dinini facir bir insanla da zafere ulaştırır. Yüceltir.' Bu gerçek bir şeydir."