Hakan Albayrak
Dersim
Necip Fazıl Kısakürek, Büyük Doğu Mecmuasındaki bir makalesinde, 1937-38’deki “Tunceli Tenkil Harekâtı”nı şöyle tarif ediyordu:
“Dersim isimli vatan parçasında cereyan eden bazı münferit şekavet ve isyan halleri, bunların tedip ve tenkili bahanesiyle bütün o bölgenin, bütün masum sekenesiyle kökünden kazınması gibi bir hareket…
“Babalarını arayan ve yanına gitmek istediklerini söyleyen iki masum çocuğun Hozat Kaymakamı tarafından süngületilerek babalarının yanına gönderilmesi... Kendisinin öğretmen ve köy halkıyla alakasız bir şahıs olduğunu iddia ederek alevler içinden fırlamak isteyen bir gencin kalasla itilip alevler içine atılması ve karşısında sigara içilmesi... Buğday sapları üstünde yakılan, daha evvel kurşunlanmış bütün bir köy halkı... Bir dere içinde boğazlanan ve bu fiili yerine getirecek celladın bulunması bir hayli zorluğa yol açan yirmi masum... Ve buna benzer daha neler neler!
“Cesetleri değil, manaları muhakeme ve idam eden tarih, bakalım bu 50 bin çocuk, genç, ihtiyar, kız, kadın, hasta, alil Müslüman cesedine karşılık kaç ferdin manası üzerinde ebedi idam kararı verecektir?” (VESİKALAR KONUŞUYOR, Büyük Doğu Yayınları 2006)
***
Bakanlar Kurulu’nda “Tunceli Tenkil Harekâtı” kararının alınmasının (4 Mayıs 1937) 84’üncü yıldönümünde mazlum Dersimlilerin şahitlikleri ve katliama katılan askerlerin itirafları yeniden gündeme geldi, acılar tazelendi, “Unutmadık, unutmayacağız” dendi.
Unutmadık, unutmuyoruz ama ne fayda?
Devlet o korkunç mirasın sembollerine hâlâ sahip çıkıyor ve bu durumu değiştirmeye yönelik bir hareket yok; ne devlette ne sivil toplumda.
Tek istisna: Belediye binasına “Tunceli Belediyesi” yerine “Dersim Belediyesi” tabelasını asmak için çırpınan “Tunceli” Belediye Başkanı Fatih Mehmet Maçoğlu ve arkadaşları.
***
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan 2011’de -başbakanken- “Dersim yakın tarihimizdeki en acı, en trajik olaylardan biridir. Dersim aydınlatılmayı, cesaretle sorgulanmayı bekleyen bir faciadır. (...) Devlet adına özür dilemek gerekiyorsa ve böyle bir literatür varsa ben özür dilerim ve diliyorum” demişti…
Ana muhalefetin önde gelen temsilcilerinden Sezgin Tanrılulu 2014’te “CHP Genel Başkan Yardımcısı olarak Dersim’de acı duyan herkesten bin kere özür diliyorum” demişti…
CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu da Dersim İsyanının bastırılması gerekçesiyle masunların öldürüldüğünü kabul ediyor…
E hadi öyleyse!
Yıllardır neyi bekliyorlar?
Hâlâ neyi bekliyorlar?
“Tunceli Vilayetinin İdaresi Hakkında Kanun” (25 Aralık 1935) ve Dersim’in adının Tunceli olarak değiştirilmesi (4 Ocak 1936), Kemalist idarenin 1920’erde başlattığı Dersim’i ıslah (!) sürecinin kilometre taşları olduğuna göre, iktidar ve ana muhalefet el ele vererek Dersim’in resmi adını yine Dersim yapsa ya!
Ve madem Dersim’de yaşananlar faciadır, madem kadın ve çocukların bile taammüden öldürüldüğü o korkunç katliamı tasvip etmek mümkün değil, öyleyse İstanbul Kurtköy’deki havaalanının adı niçin hâlâ Sabiha Gökçen Havaalanı?
“Dünyanın ilk kadın savaş pilotu” diye yüceltilen Sabiha Gökçen’in katıldığı tek ‘savaş’, Dersim Katliamı değil miydi?