Selâhaddin Çakırgil

Selâhaddin Çakırgil

‘Dert insanı söyletir’ ya da ‘N’olmuş ki yani?’

Bir-kaç noktaya kısa kısa değinelim. 1- Hafta içinde -bir dostumun yakınının cenazesi münasebetiyle- Bandırma ve Gönen’deydim. İstanbul- Bandırma arası gidiş-geliş, vapur yolculuğuyla oldu. Hava da güzeldi.  

Benim 40 yıl önce, çok soğuk bir havada gördüğüm Gönen, değişmiş, 70 binlik kocaman bir ilçe olmuş ve güzelleşmişti.

Gönen’de dostlarla gece, Müslümanların meseleleri üzerine, seher vaktine kadar sarkan uzuuun sohbetler..

Sohbetlerden sonra sabah ezanı vaktine kadar zamanı geçirelim diye, Gönen caddelerinde bir saat kadar dolaşıyoruz, dostumla..

Polis veya gece bekçisi, kimse yok, ortalıkta.. Şehir o kadar güvenli.. Dahası, bazı hassas merkezlerin önünde bile nöbetçi yok.. Bu durum güzel görülebilir. Ama kötü niyetliler için bir fırsat olmaz mı? Hele de bugünlerde..

***

İllâ da, bir yerlerde olumsuzluklar meydana gelip acılar yaşandıktan sonra mı, tedbirler alınacak?

Bu vesileyle, büyük şehirlerdeki güvenlik tedbirlerine de değinmek gerekiyor.

Hele de İstanbul’da, metro ve Marmaray gibi toplu ulaşım vasıtalarının biniş yerlerinde, tam bir vurdumduymazlık gözleniyor.  Kaldı ki, güvenlik memurlarının, aynı yerde 4 saatten fazla beklediklerinde dikkatlerinin zayıfladığı da bir ayrı konu..

2- Dün, 27 Mayıs 1960’deki utanç verici cinayetkârlık âbidesi Askerî Darbe’nin 56. yıldönümü idi.

İlk gençlik yıllarımızın büyük travmasıydı o darbe.. Ve, nice darbelerin de anası..

10 yıllık başvekilliği sırasında halkımızın biraz rahat nefes almasına zemin hazırlayan ve hele de orta ve alt gelir tabakasındaki onmilyonların sevgilisi haline gelen Adnan Menderes’in askerî bir darbeyle tutuklanıp, Yassıada’da uyduruk bir mahkemede yargılanmış gibi gösterilerek ve en aşağılatıcı muamelelerle alçakça öldürüldüğü tarihin başlangıç noktası..

Acıdır ki, iktidarı döneminde arkasından milyonlar gittiği halde, o milyonlar, Menderes’in idâmı karşısında tek bir eylem bile gerçekleştirememişti. Sadece gizli gözyaşlarıyla tepki verilmişti. CHP’liler ise davul-zurnayla kutluyorlardı, o cinayeti. O zaman Konya’daydım ve bizzat yaşamıştım o dehşeti..  

O darbeyi takip eden 12 Mart 1971, 12 Eylûl 1980, 28 Şubat 1997 Askerî Darbeleri’nde de bu durum değişmedi; nice iktidarlar askerî darbelerle devrildi; 27 Nisan 2007’de yayınlanan Askerî Muhtıra’nın Tayyîp Erdoğan’ın dik durmasıyla etkisiz hale getirilmesine kadar..

İnşaallah bundan sonra, o darbeler ve muhtıralar değil, bu dik duruş gelenek haline gelir.

3- 25 Mayıs tarihli ve ‘Bu yanlışı ancak Tayyîp Bey düzeltebilir’ başlıklı yazım üzerine birçok mesaj aldım. Çoğu, doğru buluyordu. Bazıları da, ‘Ne var bunda? Taraftarları seviyorsa, kime ne?’ diyebiliyorlardı; en yoz bir anlayışla..

Bazıları da bunu Tayyîp Bey’in istediği iddiasında bulunuyorlardı. Ki, şahsen asla öyle bir kanaatte değilim.

4- USA emperyalizminin başkanı Obama, beşer tarihinde ilk atom bombasının atıldığı  Hiroşima’yı ilk ziyaret eden Amerikan Başkanı oldu dün..

Hiroşima ve Nagazaki gibi, üstelik de hiç askerî birlik bulunmayan sivil yerleşim birimlerine atılan o bombayla yüzbinlerin kavruluşunu anlatmak için ‘Gökten ölüm yağmıştı..’ diye başlamıştı sözüne Obama ama resmen özür dilemesi hatırlatıldığında ‘Özür dilenecek ne var?’ diyebildi. USA emperyalizminin eski başkanlarından Clinton da ‘Daha fazla insanın ölmemesi için atom bombası lâzımdı’ diye savunmuştu, o korkunç cinayeti..

***

‘Savaş halinde olur böyle şeyler..’ denilirse.. Obama gibiler, ülkelerinin savaş halindeki zulümlerini hatırlamaksızın; sadece Osmanlı’nın çökertilişi sırasında ölen ermenilere gözyaşı döküp, milyonlarca müslüman sivil insanın da öldürüldüğünü ise elbette görmezlikten geleceklerdir.

stargazete

Bu yazı toplam 912 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar