Abdurrahman Dilipak

Abdurrahman Dilipak

Dijital farkındalık

Dijital farkındalıktan söz ediyoruz, gerçekten gelişmelerin farkında mıyız?

En azından böyle bir başlık altında konunun tartışılması önemli. Eğer gerçekten #DijitalFarkındalık oluşturabilirsek, doğru yönde birtakım adımlar atılması konusunda daha fazla umutlanabiliriz.

Tanıtım kartlarındaki perspektif son derece yetersiz. Ne “Milli Bilgi Merkezi/National Data Center”nden söz ediliyor, ne “Milli İşletim Sistemi”nden. Henüz bir Milli “güvenlik yazılımı”na da sahip değiliz. MBM olmayınca tabii arama motorumuz da yok, sosyal mediamız da. Nasıl olsun ki! Olmaz, olmuyor işte. Bu altyapı yok. Bir el bunu engelliyor. Bu bilgileri tarayacak, analiz edecek güvenli ve kamil bir Süper bilgisayarımız da yok. HW ve SW test merkezlerimiz de yok. Bunlar olmayınca olacak olan belli, ötekilere pazar oluruz. Onların peşine takılırız. 

Türkiye şu hali ile bir HW çöplüğü, evet evet, teknoloji çöplüğü, bu teknoloji çöplüğünü bile doğru düzgün yönetemiyoruz. Bir SW çöplüğü ve bilgi çöplüğü. Ve bütün bilgilerimiz bir şekilde çalınıyor, yağmalanıyor. Ya da kaybolup gidiyor. İstanbul depreminden sonra zaten çok büyük bir kısmı da enkazın altında kalacak. Depremde can ve malın korunması, kurtarılması çok pahalı ve zaman alıcı, ama bilgi çok büyük ölçüde ve çok düşük maliyetle kurtarılabilir ama kimin umurunda. Umarım bu farkındalık sürecinde birileri bu konuyu da gündeme taşır.

Ben bu işlerin ne kadar farkında olduğumuzdan emin değilim. Mesela, para, bankacılık,  sigortacılık, borsa tamamen sanal aleme kayacak ve devletlerin kontrolünden çıkacak bu gidişle, biz bu konuda ne düşünüyoruz, ne yapıyoruz? Blockchain teknolojisi konusunda altyapımız ne durumda?

5G’nin ne olduğunun farkında mıyız?. Bunun sadece teknolojisi ve ekonomisi yok, sosyal hayatımızdaki karşılığı ne olacak, hava, bitki, hayvan ve insan sağlığındaki radyoaktif etkisi. Sakın birileri insanlığı “siber köle” durumuna düşürmek için bu teknolojiyi kullanmak istiyor olmasın. Korona ve ABD’deki iç savaş bunun bir uzantısı olmasın. İnsanlara chip takmak isteyenler, insanları aşı ile kısırlaştırıp, insanların koltuklarına Humanoidleri oturtma planları yapmasın.

Onların engellemeye mi çalışmalıyız, onlarla işbirliği mi yapmalıyız, biz de bu yarışa mı katılmalıyız. Hani şu, alçak irtifa uyduları konusunda, uzayın işgaline destek vermemiz gibi. Mesela bazı şeylerin farkında olduğumuz için mi, farkında olup onlara engel olmak için mi, Uluslararası Aşı girişimine destek veriyoruz. Bill Gates, Elon Musk, Huawei ile tarım, sağlık, savunma, teknoloji konularında anlaşma yapıp, risk analizi yapmadan testlere başlıyoruz. Humanoid gelince, bu kadar askeri, polisi, doktoru, hemşireyi, şoförü ne yapacağız. Hizmet sektöründeki kişileri ne yapacağız. Öğretmenleri ne yapacağız. Ev okul oluyormuş, öğrenme teknikleri de siber ortamda çok farklı olacak. Bu gidişatın farkında mıyız? Çalışma ekonomisi üzerine çalışan uzmanlar, sendikalar, odalar bu konuda ne düşünüyorlar.

Evet, “Dijital dünyadaki yerimizi sağlamlaştırırken teknolojiyi de yakından takip etmek zorundayız”da “dünyada ve Türkiye’de sosyal medya kullanımı” konusunda halimiz ortada. Peki ne düşünüyoruz. Yukarıda saydığım altyapınız yoksa bu konuda yapacak bir şeyiniz yok. “Dijital vatan” Facebook’a teslim olur.  “Dijital farkındalık ve siber vatan” başlamadan biter. “Dijital vatandaş” dediğinizçiplenerek global sistemin biyonik robotuna, Siborg’a dönüşür. Siz de ona Global Health Pass. ID’si verirsiniz. Bu altyapınız yoksa “dijital diplomasi”, “dijital algı yönetimi”, “siber güvenlik” ve “yapay zeka” konularında yapacak bir şeyiniz yok. Bütün projeleriniz çalınır, hiçbir pazar bulamazsınız. Önce bunun farkında olmamız gerekli.

Dr. Alper Özbilen’in bir röportajını okudum. “Uluslararası dijital tekellere karşı bilinçli olunmalı” çağrısı yapan Özbilen  “… Dijital altyapı gerekse dijital uygulama üretiminde baskın ve egemen olan ülkelerin bizleri daha fazla bağımlı kılmak üzere yürütecekleri stratejik satış ve pazarlama faaliyetlerine karşı bilinçli olmamızdır. Uluslararası dijital tekel bizlere, ‘veriniz çalınacaksa biz çalarız, korunacaksa da biz koruruz’ şeklinde yaklaşmakta ancak bunu çok daha estetik bir dille ve yöntemlerle yaptıkları için niyetlerini kamufle edebilmektedirler. Dijital dönüşüm ve farkındalık, ‘daha fazla tüketim ve dışa bağımlı olan’ değil, aksine ‘kendi ihtiyaçlarını karşılama kapasitesine sahip olmak’ olarak algılanmalı, pratik yaklaşım böyle şekil almalıdır. Böylelikle Türkiye, her gün katlanarak artan veriyi anlamlandıran ve verisine sahip çıkarak kazanan bir ülke olacaktır.”

Evet “Çoğumuz bilgi çağını, bilgiye erişim bağlamında değerlendiriyoruz. Halbuki bir sonrakinin hazırlayıcısı olan bu öncü dönem, sadece bilgiye erişimi değil, bilgi ile insanın, insan ile makinenin ve makine ile başka bir makinenin etkileşimini de kapsıyor.” Bunun sadece teknolojisi ve ekonomisi değil felsefesi, hukuku, ahlakı ve hatta teolojisi de bir o kadar önemli. 

Evet10 yıl içerisinde üstünlük dengesi, dramatik ve geri dönüşü olmayacak şekilde değişecek. Birçok mesleğin geçersiz kalacağı yeni dönemde, veri bilimi şu anki öngörülerinin de üzerinde bir öneme sahip olacak. İşte asıl farkında olmamız gereken en önemli gerçek bu! “Veriyi anlamak, ona şekil vermek, yığın ve kalabalık içinde fark edilmeyen birçok bilgiye erişebilmek, şirketlere ve ülkelere öncelikle karar üstünlüğünü getirecektir. Veri üzerindeki hakimiyet, gücün ve devamlılığın ana unsuru olacaktır. Bu ise etkin yöntemlerle üreten ve yön veren vasfına sahip olmak anlamına gelecektir.” Kim bunun ne kadar farkında ve ne yapacağız; yönetenler, muhalefet, media, STK’lar, üniversiteler, iş dünyası, cemaat! İşte asıl cevabını arayan soru bu! Selâm ve dua ile.

Bu yazı toplam 970 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar