Abdurrahman Dilipak
Din, tarih ve gelenek
Dini, tarihi arka planından kopararak, onu toplumların akıl, vicdan ve uygulamaları bağlamında ayakta tutamayacağınız gibi, dini tarihe gömerek de aynı sonuca ulaşırsınız. Hep söylüyorum: Tarih övgü ya da sövgü kitabı değildir. Tarih bir toplumun ortak hafızası, tecrübeler birikimidir, en saf ve masum hali ile. Ne var ki, “tarih yazanlar”, geleceği şekillendirme adına, din, ideoloji ve siyaset adına, insanları inandırmak için geçmişle oynarlar. Geçmişten hain ve kahramanlar damıtarak onun üzerinden yeni bir anlayış üretmeye çalışırlar. Bu yaşadığı zamana ve mekana adil bir şahidlik açısından utanç verici, aşağılık bir tutumdur. Bugünün Mediası, akademisi, eğitim kurumları ve sanat kurumları bu anlamda sabıkalı bir sektördür. Bugün artık bu konu reklamcılar ve PİAR şirketleri için bir iş alanıdır. “Algı operasyonu, “toplum mühendisliği”, “6. kol faaliyeti”, “Yön eylem mühendisleri”, Stratejistler, komplo senaryoları yazan istihbarat örgütleri aslında bu işi yaparlar. Hakikate ulaşmayı engellemek için toplumları yönlendirmek, gerçeği saptırmak için cüceleri uzun boylu, uzun boyluları cüce göstermek adına ya da hainleri kahraman, kahramanları hain göstermek için dört bir yanı konkav ve konveks aynalarla donatırlar. “Troller”, “modern meddahlar”, “zurnikler” bunun için istihdam edilir. Bunun için tirajlarla, ratinglerle oynanır, subliminal mesajlarla insanların şuuraltları sabote edilmeye çalışılır. Timur’u nasıl bilirsiniz? Biz Özbeklerle kardeşiz. Özbekistan’da Timur, Fatih’ten farklı değil. Biz kardeşiz de, bu algıyı nasıl düzelteceğiz. Fatih dedim de, Bizans’a İslam’ı tebliğ için gelen Ebu Eyyüb el Ensari’nin de içinde bulunduğu gemi seferini kim niçin düzenledi biliyor musunuz? İmam-ı Azam’ın üvey babası İmam-ı Caferi Sadık’tı. Yani 5. Mezhebin imamı. Cafer-i Sadık’ı annesi ile evlendiren de İmam-ı Azam’ın kendisi idi. Babasından övgü ile söz eder. İmam-ı Azam’ı öldürten de Halifedir. “Bugünkü Caferiler, İmam-ı Caferi Sadık’ın peşinden gitmiyorlar” diyebilirsiniz, Hanefi’yim diyenler ne kadar gidiyor. Hem Caferilerle Şia’nın bir kolu olan Zeydiler arasındaki farktan daha azdır; Şafilerle Zeydiler arasındaki fark. Hem de Zeydiler ile Şafiler arasındaki fark Hanefilerle Şafiler arasındaki fark kadar bile değil. Bugünkü algılarımız biraz da tarih okumaları ile ilgili. Aslında bugünkü algı yönetimi, geleceğin tarihini oluşturacak. Kimse, kıyamete kadar dine zarar veremez, ama insanlar kendi zihinleri de hakikati dönüştürerek, sahih olmayan bir te’vil ile ve “muhkem”leri bırakıp, “müteşabih”lerin peşine düşerek, din ve devlet büyüklerini ilah ve Rab edinme makamına yükselterek ve dine göre onların söz ve fiillerini değerlendirme yerine, onların söz ve fiilerine göre bir din tanımlamaya başlarlarsa işte o noktada kendileri için muharref bir din icad etmiş olurlar. Kur’an-ı Kerim bir bütün olarak, Resullerin öğrettiği ve yaşadığı gibi anlamak ve sahih bir gelenekle birlikte, kökü mazide olan bir ati anlayışı ile hayatı “rıza-i bari” istikametinde şekillendirmeye çalışacağız. Aslında tarih algısı üzerinde de manipülasyon sözkonusu. Dini, politik ve ideolojik sebeplerle bu manipülasyonlar yapılabiliyor. Bu kadar hadis boşuna uydurulmadı, bu kadar birbirini reddeden hoca durup dururken imal edilmedi. FETÖ, Kalkancı, Yaşar Nuri, Adnaniler ve daha niceleri. Bu dün böyle idi, bugün de böyle. Tarihselciler, Modernistler, DAEŞ, Vehhabizm, Neo Sufizm say sayabildiğin kadar. Varılmak istenen yer atomizasyon, nötralizasyon ve agnostizm.. Deizm ve Ateizm ya da “yeni çağın moda dinleri” bu süreçlerin parçaları. Sekülerler, Yeşil Feministler, Yeşil Kapitalistler, Yeşil Sosyalistler ve diğerleri.. Kimi tarihi karartıyor, kimi ayrıntıları gözümüzün içine sokuyor, kimi sanal, uydurma olanı hakikat gibi sunuyor ve ezoterik birtakım kaynaklarla isbatlamaya çalışıyor tezini. Tarih bunlar için araçtır. Din de öyle aslında. Bunun sonucu tarih de din de ideoloji ve politik bir gaye uğruna araç olarak kullanılıyor. Sonuçta açıkça söyleseler bile “gayeye giden her yolu meşru gören” müfsit bir akıl var. İnsanların kader, rızık ve ecellerine hükmetme iddiasındaki Şeytani bir akıl bu. Siyaset, ideoloji ve mezheplerini merkeze alanlar varlık ve statülerini korumak ve güçlendirme adına manipüle etmekte hiçbir beis görmüyorlar. Bunu bilimsel kalıba sokanlar da var, dizi filmler, romanlarla yeni gerçeklik olarak sunanlar da! Birilerinin kahramanlaştırılması ya da hain ilan edilmesi için belge, ya da efsaneler de üretiliyor. Rüyalar, ezoterik bilgiler kaynak olarak gösterilebiliyor. Mana yayınlarında “Din algısı inşasında tarihin araçsallaştırılması”nı örnekleri ile anlatan bir kitap yayınlandı geçen gün. “Şeytan sizi Allah’la aldatmasın”, “Din büyüklerini ilah ve Rab edinmeyin” uyarısı boşuna değil. Haksızlık kimden gelirse gelsin, kime yönelik olursa olsun, mazlumdan yana, zalime karşı duracağız. Kafamızı kiraya vermeyeceğiz, bilmediğimiz şeyin peşine düşmeyeceğiz, bize hayır gibi gelen şeylerde şer, şer gibi gelen şeylerde hayır olabileceğini aklımızda tutmamız gerekiyor. Sözü dinleyip doğrusuna tabi olacağız. Her duyduğumuza inanmayacağız. Bir topluluğa olan öfkemiz bile bizi onlar hakkında adaletsizliğe sevk etmeyecek! Dini Allah’a has kılalım. Ona bir şey eklemeyelim ve ondan bir şey de çıkarmayalım. Yaşadığımız zamana ve mekana adaletle şahidlik edelim. Şahidliğimizin gereği olarak da Allah’ın rızasının tecellisinin vesilesi olalım. Milletin parasını ve millete ait ve onların bilmesi gereken hakikatleri onlardan saklayanlara yazıklar olsun! Şüphesiz ki, bütün olup bitenleri, gören duyan, bilen, hüküm sahibi bir Allah var. O kapalı kapılar arkasında konuşulanları da görür, duyar ve bilir. Dışarıda düşmanmış gibi görünüp, Şeytanın sofrasında buluşup gülüşenlere ve onların bu karanlık ilişkilerine destek verenlere gelince, vay onların haline.. Onların kazançları onlara ve çocuklarına fayda vermeyecek. Vay o “biz ancak ıslah edicileriz” diyen bozgunculara. Yakında nasıl bir yıkılışla yıkılacaklarını görecekler. Ortalık çok karanlık. Artık onların evdeki hesapları çarşıya uymuyor. Birbirlerine de ihanet ediyorlar. Korkuyorlar. Yöntemde de, gayede de anlaşamıyorlar. Paniklediler. Her karanlık gecenin bir sabahı vardır. Karanlığın en koyu anı, aydınlığa en yakın olduğu zamandır. Selâm ve dua ile.