İbrahim Küçük
Din"de Zam ve Tenzilat Aynı Şeydir!
"Dine zam yapan softalar"dan olmama adına artık öyle bir makama gelindi ki "Muttakiler için hidayet kaynağı olan Kur"an"a tamamen "akademik" olarak yaklaşma tarzı şöhretin ilk basamağı oldu. Peki, ne diyoruz; "Kur"an"a akademik yaklaşmayalım cahilce mi yaklaşalım" diyoruz. Hayır! Çünkü akademik bilgi mutlak manada ilmi ifade etmez. Zira bilgi başkadır ilim başkadır. Tıpkı ilimin başka irfanın başka olduğu gibi. Bilgi eğer vahyin esasına uygunsa ve sahibini istikametli amele taşıyorsa o zaman ilme dönüşür ve sahibini de cehaletten kurtarıp ilim sahipliği makamına taşır. Kişi genel manada bilgisini ilme dönüştüremese bile kendi çapınca ya da noktasal olarak kısmen ilim sahibi olabilir. Misal: Yeme içme konularında edindiği ayet ve hadislere göre hareket eden bir mümin o konuda bilgisini ilme dönüştürmüş ve ilmiyle amel eder hale gelmiştir. Böylelikle bilgi ne kadar istikametli amele dönüşmüşse o kadar âlim olunmuştur. Hal böyleyken hiçbir mümin hepten cahil değildir, cahil olamaz. Çünkü bir mümin en azından akaidi bilgilere vakıftır ve şirkten beri kalarak o noktada ilmiye amil bir hale bürünmüştür.
"Dine zam yapan softalar"ın düştüğü çukura düşmeyelim derken "dinde tenzilat " çukuruna da düşmemek gerekliliğini fehmetmemiz gerekiyor. Bunun için de Kur"an"a ve Kur"an"ın pratik tefsiri niteliğindeki Sünnet"e softaca yaklaşmadığımız gibi şüphe kuramı üzerine tezlerini ispatlamaya kalkışan bilge edalı filozof tarzında yaklaşmamız da bizi hidayete ve istikamete ulaştırmayacaktır. Çünkü "Kur"an içerisinde şüphe olmayan muttakiler için bir hidayet rehberidir". Her hangi bir konuyu Kitab"a ve Sünnet"e göre değerlendirirken İslâm"ın fıtrat ve ahlâk dini olduğunu unutarak sözde akademik söylem ve bakış açılarıyla "Bu mesele Kur"an"da yok, konuyla ilgi hadis de tevatür deği,l kesinlik ifade etmez" neticelendirmesi her konuda istikametli bir değerlendirme olmayacaktır. Durum böyle olunca da "4 yaşını geçmiş öz kızına dokunmasan iyi edersin diyen cahil softa ile yabancı bir bayanla erkeğin tokalaşması örf olmuşsa kalp kırıklığı, insani incinme olacaksa 20 yaşındaki yabancı bir bayanla da tokalaşmanda çok bir beis yok" diyen din tenzilatçısı arasında istikametsizlik ve dinin ruhunu kavrayamama bağlamında pek bir fark yoktur. Velev ki biri cahil softa olsun diğeri bilgi yüklenmiş taşıyıcı olsun. Böyle bir din tenzilatçısının cevabının peşine şu soru da sorulmaz mı: Bazı beldelerde sadece tokalaşmak örf haline dönüşmüş durumda ancak bazı beldelerde de tokalaşmanın yanında yanak yanağa öpüşmek de kuvvetli bir örf haline dönüşmüştür. O halde kalp kırılmasına endeksli bir fetva usulü ile fasığın incinmemesi için bir mümine hanım yabancı bir erkekle ya da bir mümin yabancı bir kadınla tokalaşıp yanak yanağa öpüşecek midir?(Haşa)
Konuyu iki âlim şahsiyetin hayatından birer kare ile yorumsuz olarak sonlandıralım. Bahsedeceğimiz şahsiyetlerden birisi Şehid İmam Ebu Hanife ve Hanbeli Mezhebi İmamı İmam Ahmed bin Hanbel"dir. Örnek şahsiyetlerimizden aktardığımız iki misali akademik olarak değerlendirmek isteyen kardeşler ellerinde zaten mevcut olan kaynakçalardan sağlamasını yapabilirler!
İmam ebu Hanife"nin yanına bir adam gelir. Adam koyunlarının çalındığını ne yapmasını gerektiğini İmam"a danışır. İmam Ebu Hanife önce bir koyunun kaç yıl yaşayacağını soracaktır adama" Adam bir koyunun en fazla yedi yıl yaşayacağını söylediğinde İmam çoktan kararını almıştır bile. İmam Ebu Hanife ola ki çalıntı koyunların etinden bilmeden yemiş olurum korkusu ile o yörenin koyun etinden yedi yıl boyunca tatmayacaktır.
Yine dönemin zalim saltanatlarından Abbasiler, saltanatlarını halk nezdinde meşrulaştırmak için itibarlı âlimleri memur olarak çalıştırma siyaseti gütmüşlerdir. Şeytani siyasetleri gereği Ahmed bin Hanbel"e de baskı yapacaklar ve İmam bu siyasete alet olmamak için nice zorluklara rağmen direnecektir. Nihayetinde İmam"a söz geçiremeyen saltanat baskılarını İmam"ın oğlu ve talebesi olan Salih"e çevirecektir. İmam"ın oğlu Salih"i bir yıllığına kadılık için istibdat ile memur tayin edecektir. İşte bu atmosferde İmam ilmi ve onuru gereği geçim sıkıntısı yaşamaktadır. Bir gün İmam"ın evine bir ekmek gelir. İmam ekmeğin nereden geldiğini sorduğunda hanımı ekmeği kadılık vazifesinde çalışan oğul Salih"in gönderdiğini söyler. İmam o şartlarda memurluk yapan birinin gönderdiği ekmeğin yenmemesi gerektiği kanaati ile ekmeğin yenmeyceğini ifade eder. İmam"ın hanımı ekmeği pencerenin kenarına bırakır. Günler geçip ekmek küflenip kokmaya başlayınca İmam"ın hanımı ekmeği yerinden alacak ve sonrasındaki günlerde İmam ekmeğin ne olduğunu soracaktır. Kadıncağız ekmeği telef olmasın diye Fırat Nehrin"e balıkların yemesi için attığını söylediğinde İmam sadece onurlu muttakilerin anlayacağı ve asla akademik kafanın kavrayamayacağı bir cevap vererek şöyle der:" Desenize bundan böyle Fırat"ın balıklarından da yiyemiyeceğiz"".