'Dinimiz Siyaset; Siyasetimiz Dindir...'
Size büyük bir alimden bahsetmek istiyoruz. Hayatı ve ufku ile, eserleri ile büyük bir şehid alimden...
Geçtiğimiz günlerde, Üstad Ahmet Kalkan, Suriye'ye bir ziyaret gerçekleştirdi. Suriye'de eğitim niyetiyle ikamet eden Türkiyeli öğrencilerin ahvalini öğrenmek amacıyla gerçekleştirilen bu ziyaret esnasında, bizler de üstadın öğrencilere olan tavsiyelerinden istifade etmeye çalıştık.
Her bir tavsiyenin ayrı ayrı ele alınması gerektiğini düşündüğüm bu sohbet sırasında, temel vurgu noktası, "âlimlerimizin, ilim geleneğimiz ile pratik hayat noktasında bütünleyici bir üslup yakalayamamaları" üzerinde odaklandı.
Nasıl bir âlim portresi?
Uzun zamandır üzerinde düşündüğüm bu hususun, sesli bir şekilde tekrar dillendirilmesi, zihnimde oluşan "gerçek âlim" portresinin kodlarını bir kez daha sorgulamama vesile oldu.
Kanaatimce, gerçek bir Müslüman âlim portresi, "geniş ufukları beraberinde getiren hür ilim anlayışı, siyasal okuma biçimlerinde basiret-vahdet ekseni ve yaşayışı ve duruşu ile hayatının merkezine takvayı koyan hal ehli olma prensibi" üçgeninde gerçekleşecek zor; ama bir o kadar da gerekli bir çabayı şart kılar.
Bu çıkarımların daha bir detaylandırılması gerektiğinin farkında olmakla birlikte, böyle bir genişletmenin yerinin burası olmadığının da farkındayım. Dolayısıyla, düşüncelerimi, temsiliyeti ile hayatımda önemli bir yere sahip olduğunu düşündüğüm Şehid Üstad Murtaza Mutahhari'nin hayatındaki önemli noktalara vurgu yaparak ifade etmenin ve desteklemenin daha doğru olacağı kanaatindeyim.
Şehid Murtaza Mutahhari kimdir?
1921'de İran Horasan'ında doğan Üstad Mutahhari, ilk eğitimini bir alim olan babasından almaya başlamış. 17 yaşına kadar Meşhed şehrinde ilmi tahsiline devam edip 1938'de meşhur Kum şehrine giderek, ilim hayatına büyük üstadların gözetimi altında devam etmiş.
Burada, fıkıh ve fıkıh usulü derslerini Ayetullah Burucerdi'den; irfan, ahlak ve hikmet derslerini İmam Humeyni'den; tefsir, felsefe ve usul derslerini de Allame Tabatabai'den alır.
Üstad Mutahhari, ders aldığı hocalarından normalin ötesinde istifade etmenin yanı sıra, zihni ve bakış açısı ile de klasik Şia anlayışının ötesine geçme başarısını gösterebilmiştir. İslam öğretisini bir bütün olarak görmesi neticesinde, aldığı ilimlerde tek bir noktaya odaklanmak yerine, fıkıhtan felsefeye geniş bir yelpaze içerisinde hareket etmeyi tercih etmiştir. Bu bakış açısı sayesinde, ülkesinin halkına ve gençlerine, "pratik hayatta bir şey söylemeyen" bir İslam anlayışını aktarmak yerine, toplumları aktardıkları ile harekete geçirecek dinamik bir din algısını öngörmüş ve bu noktada İmam Humeyni'nin en önemli takipçilerinden olmuştur.
Hayata hitap eden bir din algısı"
Batı algısı ve benzeri çıkmazlarımız üzerine, bugün hala Murtaza Mutahhari'nin kitaplarında tatmin edici cevaplar bulabiliyor isek, bunu, kendisinin, bakış açısını mezhepsel, toplumsal veya sosyal duvarlar ile örmemesinde aramak gerekir. "Materyalizme Eğilim Nedenleri" adlı kitabı ile yaşadığı dönemdeki gençlerin bu eğilimlerini kırmayı hedefleyen Üstad, aslında kendi anlayışındaki İslam'ın tam da bu kadar sosyal ve siyasal bir karşılığının olduğunu söylemektedir bizlere"
Günümüzde karşılaştığımız en büyük problemlerin başında "Kur'an'ı Kerim'in bu günün modern insanına/Müslüman'ına verdiği mesajın aslında o kadar da çok olmadığı" şeklindeki bilinçaltı gelmektedir. Kime sorar isek, "Allah'ın, evrensel olan kitabı ile bizlere evrensel mesajlar gönderdiği" cevabını alacağımızı bilmekle birlikte, "modern/post-modern veya ultra-modern dönemin sorunları karşısında Allah(c.c.)'ın kitabından ve Rasulullah(s.a.v.)'ın sünnetinden nasıl çözümler üretebiliriz" sorusunun pek de cevaplanamayacağının farkındayız aslında. İşte bu, tam da hissetmeden / hissettirmeden ideal olan ile "reel" olan arasındaki farkı kabullenerek, bugünün şartlarının farklı olduğunu bilinçaltına işlemektir.
Halkın diline inebilmek"
Bunun kabul edilemezliğine inanan ve bu yönüyle de bizlere örnek olması gereken Mutahhari, ilim sürecini tamamladıktan sonra yerleştiği Tahran'da, İslam'ı sadece medrese öğrencilerine değil de; halka ve özellikle de gençlere ulaştırmak için, her türlü gayret ve çabada bulunarak, kullandığı dili dahi "mesaj" odaklı ayarladı. Toplumla iç içe olmasının artısı olarak, halkın her türlü sorunları üzerine eğilerek, kitaplar kaleme aldı. "Hicab" kitabı ile örtünmenin felsefesine vurgu yapan Üstad, İran'ın İnkılâbi neslini hazırlamakta önemli bir rol oynarken; "Adl-i İlahi", "Felsefe Dersleri" gibi kitaplarıyla da Batı düşüncesinden kaynaklanan kafa karışıklıklarına cevap üretmeyi ve gerçek İslam algısının nasıl olduğunu anlatmayı hedeflemiştir.
Bu üslubuyla da, tıpkı Üstad Ali Şeriati gibi, medrese çevresi ile aydınların arasındaki iletişimin yeniden oluşmasına öncülük etmiştir. Bu noktada İran İslam İnkılâbı Rehberi İmam Hamaney, kendisinin şehadet yıldönümünde şu sözleri kaydetmiştir: "Mutahhari, tanınmış İslam filozofları arasında, görüşleri siyasi meseleler ve hatta sosyal hayatın bütün alanlarına giren ender bir âlim ve düşünürdür ve bunun için Mutahhari topluma doğru ve çok iyi bir şekilde tanıtılmalıdır".
Toplumu yetiştiren ders halkaları"
Mutahhari, Tahran'da ilk ders programına "Öğrenciler İslami Cemiyeti"nde tefsir dersi ile başlamıştır. Sonrasında Tahran Üniversitesi İlahiyat Fakültesi'nde öğretim üyesi olarak görev yapmaya başlayan Üstad, burada öğrenciler ile daha fazla ilgilenme imkânı bulmuş ve ciddi kadroların yetişmesinde öncülük etmiştir.
Dinimiz siyaset; siyasetimiz dindir"
Sosyal anlamdaki çabalarının yanı sıra, siyasal anlamdaki katkıları, kendisini devrimin önde gelen insanlarından kılmıştır. 1962 yılından itibaren, İmam Humeyni'nin en gözde öğrencilerinden / dostlarından biri olmuş ve meşhur "15 Hordad" ayaklanmasının içerisinde aktif olarak yer almıştır. Bu kıyam, İran İslam İnkılâbı'nın müjdeleyicisi olması hasebiyle de ayrı bir öneme sahiptir. Üstad, bu yolculukta bedel ödemenin de lezzetine vararak, 1963 yılında, yaptığı rejim karşıtı konuşma neticesinde hapsedilmiş ve kısa bir zaman sonra da serbest bırakılmıştır.
İmam Humeyni'nin İran'dan sürgün edilmesi süreci ile paralel olarak, üzerindeki yük daha bir ağırlaşan Mutahhari, "Hüseyniye-yi İrşad" mektebini kurarak, burada hareketin İslamileştirilmesi yönündeki önemli çabalarına devam etmiştir. Devrime giden süreçte, Üstadın sesini kısmayı planlayan Şah rejimi, 1974'te kendisine konuşma yasağı getirmiş ve neticede bu süreç, İran İslam İnkılâbı'na kadar devam etmiştir. Bu esnada ise, İmam Humeyni ile Irak'ta görüşmeler gerçekleştirerek, aktif olarak devrime giden süreci yönlendirmeyi başarmıştır.
"Hal Ehli" âlim"
Üstad Mutahhari'yi zatım için önemli kılan bir diğer husus ise, onun "hal ehli" olması ve "toplumun içinden biri" olarak mütevazı bir hayat sürmesidir. İlim ile siyaset bütünlüğünü, kendi şahsına yansıyan pratiklik ile bütünlemeseydi, sanıyorum, bu kadar rağbet görmeyecekti üstad. Belki yine sevilecekti; ama belli bir kesim tarafından"
Kanaatimce, üstad bu yönüyle Ali Şeriati'den ayrılmaktadır. Ali Şeriati'nin hem İranlı Müslümanlar için hem de dünya Müslümanları için yaptığı katkıları yadsımak haksızlık olur. Lakin, kendisinin üslup ve kişilik olarak "kısmen başına buyruk/söyleyeceğimi her şekilde söylerim" bakış açısı ve İslam'ın ibadet ve pratik hayatına yansıyan kısmının belirgin olmaması, toplumun belirli bir kesimine hitap etme sınırlılığını beraberinde getirmiştir. Bu yönüyle, Mutahhari, Türkiye toplumu için daha iyi bir modeldir. Sanıyorum, "Her Şeriati'yi dizginleyecek bir Mutahhari gerekir" sözünü işitmişsinizdir" Aslında, kastımız tam da bu sözle açıklanabilir. Bu nokta, tamamen üslup ve bakış açısından kaynaklanan bir husustur. Amacımız, yeni bir tartışma üretmek değil, bu konu üzerindeki kanaat ve tercihimizi paylaşmaktır.
Örnek almak; örnek olmayı zorunlu kılar"
Üstad, devrimden sonra 2 Mayıs 1979 günü, uğradığı suikast sonucunda, mücadele ile dolu hayatını şehadet ile taçlandırmış ve geride, örnekliği ile beraber, ufkumuzu açacak onlarca kitap bırakmıştır.
Bu muhterem zatı ve fikir dünyasını, Türkiye'de pek de tanımadığımızın farkında olarak, mezhepsel taassupları bir kenara bırakmak suretiyle, "Dünya Müslümanlarının bu önemli evladını tanımasının Türkiyeli genç kardeşlerimiz için bir vazife olduğunu" hatırlatmayı bir borç biliyorum.
"Geniş ufukları beraberinde getiren hür ilim anlayışı, siyasal okuma biçimlerinde basiret-vahdet ekseni ve yaşayışı ve duruşu ile hayatının merkezine takvayı koyan hal ehli olma prensibi" üçgenini sağlayan âlimlerimize her zamankinden çok daha fazla ihtiyacımızın olduğunu düşündüğüm şu günlerde, Rabbime "aramızdan Mutahhariler çıkarması" için dualar ediyorum"
Unutmayalım ki, örnek almak, örnek olmayı zorunlu kılar"
dünyabizim