Ahmet Taşgetiren
Dış politika-Ağzımızda buruk tatlar
Hayatımda büyük bir coşku ve halk desteğiyle başlayan dört savaş gördüm, hepsini nasıl bitireceğimizi bilmediğimiz ve üçünden tek taraflı olarak çekildiğimiz, diyor ve “Politikanın sınanması, nasıl başladığı değil, nasıl bittiğidir.” diye tamamlıyor cümlesini. Şu söz de ona ait: “Dış politika, öncelikleri belirleme sanatıdır.”
Sözler Henry Kissinger’e ait. Eski ABD Dışişleri Bakanlarından ve bir ara -dünyanın sayılı stratejistleri- arasında zikredilen kişi. Yahudi asıllı.
Bu sözleri ODA tv’nin 12 nisan 2021 tarihli yayınında -Henry Kissinger makalesinden Erdoğan’a öğütler var- başlığı ile yer alan makaleden aldım. Makale Washington Post gazetesinin 5 mart 2014 tarihli nüshasında yayınlanmış.(*)
Kissinger’in makalesi Ukrayna gerilimi ile ilgili. Amerika’ya - Avrupa’ya Rusya açısından Ukrayna’nın ifade ettiği anlamı anlatıyor, kendince çözüm önerilerinde bulunuyor.
İşte orada söylüyor “politikanın sınanması nasıl başladığı değil nasıl bittiğidir” ve “dış politika öncelikleri belirleme sanatıdır” cümlelerini. Bu hüküm cümlelerinin önündeki -tek taraflı geri çekilme- vurgusunu da dikkate alırsak, aslında son cümlelerin bir özeleştiri niteliği taşıdığı da açıktır.
ABD’nin son geri çekilişi Afganistan, onun öncesindeki Irak, onun peşindeki Suriye mi, bakmak lazım.
Bizim dış politikamız nasıl bu başlama - bitirme salınımında, ya da -öncelikleri belirleme- noktasında, bakmak gerekmez mi?
Benim gördüğüm, bir moral düşüş yaşanıyor dış ilişkilerde. Heyecan tükenişi.
Sanki problem yığılması var gibi.
Çok yükseklerde seyredip de boşluğa düşmüş hissi yaşıyor gibi.
Ağızlarda buruk bir tat.
-Biden’ın bir türlü aramamasının oluşturduğu his nedir Ankara’da? Amerika’ya kızıyoruz, ediyoruz ama gene de “aransak iyi olurdu” demiyor muyuz? “Ne yapıyor bu Biden denen adam?” gibi hisler geçmiyor mu içimizden? “Niyeti bizi kıvrandırmak mı?” sorusu geçmiyor mu? Biz de “ne halin varsa gör, sana mecbur değiliz” yaklaşımında mıyız?
-Amerika ve AB’nin Türkiye konusundaki birlikte tavırları kaygı sebebi değil mi?
-Rusya’nın, hani Batı ile ilişkileri onunla dengeleriz diye sıcak duygularla baktığımız Rusya’nın, Türkiye’nin bir süredir çok iyi ilişkiler geliştirdiği Ukrayna’da, manevi yakınlıkları bulunan Kırım’da yapıp ettikleri nedir? Libya’da, Karabağ’da, Suriye’de Putin ile kanka ilişkileri sürdürülebilmekte midir? Rusya’nın bir vakitlerin Hitler’i gibi, -hayat alanı-lebensraum- politikaları bizim tarihi hafızamızın bir yerlerinde karın ağrısı oluşturmuyor mu?
-Komşularla sıfır sorundan nerelere geldik?
-Ortadoğu’daki İslam ülkelerinde İsrail’in Türkiye’den daha geniş ağa sahip hale gelmesi içimizi kavurmuyor mu?
-Mısır’la ilişkileri yenileme girişimlerimiz, -dış politikanın nasıl başladığı değil nasıl bittiği- noktasında çarpıcı örnek oluşturmuyor mu?
-Gide gide İsrail ile ilişkiye mecbur kalma psikolojisi yaşıyor olmak nasıl bir duygudur?
-Bazen kendimizi Ortadoğu’da Yunanistan’la yarışıyor görmek garip değil mi?
-Çin ile ilişkiler -mecburiyetler- atmosferinde yürüyor gibi bir algıya sebep oluyorsa, nedendir? Uygur suskunluğu niçindir?
Şu sıralar Cumhurbaşkanı Erdoğan az konuşuyor. Oysa “liderin öncülüğünde, liderin talimatıyla, lider politikalarıyla” söylemlerine eşlik eden bir dönem yaşandı. Bilinen sembolleşme ile “Eeyy” nidalarının hafızalara yerleştiği bir dönemdi o. Bazılarımız “Dünyanın merkezi” olduğumuz hissini taşıyorlardı. Ne güzel günlerdi o günler. Keşke öyle sürdürülebilseydi. Ama dış politika çok farklı güçlerin çok farklı hesaplarla oyuna girdiği küresel bir satranç tahtasıdır. Ben hemen yanı başımızdaki İslam ülkelerinin bambaşka oyunlarda rol alabileceğinin öngörülüp öngörülmediğini merak ederim.
-O heyecan yükselişlerinde “Değerli” olan “yalnızlık” hala değerli mi, sormak gerekiyor.
-Yola çıkışta iyi hesaplamalar olsa, muhtemel gelişmeler - farklı odakların hamleleri öngörülse, aşırı heyecanlara prim vermeyen sakin güç kimliği sürdürülse, kimsenin tarih hafızası sınanmasa, bu işlerin kimsenin kendi ülkesindeki ve kendi taraftarlarına sunulan imajıyla yürümeyeceği dikkate alınsa, reel-politik ihmal edilmese… böyle böyle nice cümleler kurulur.
-Neticede oraya geliniyor çünkü. Bakıyorsunuz dünyanın bilmem neresindeki bir ülke, ya da çok önem verdiğiniz bir ülkenin bilmem hangi makamındaki bir kişinin tavrı, sizin dünya siyasetindeki ağırlığınızı etkiliyor. Kazanıyorsunuz ya da kaybediyorsunuz. Onun için hiçbir notası ihmal edilmeyecek bir beste dış politika. Bakın işte ABD de hata yapıyor, bedelini ödüyor, belki sahip olduğu güç o hataları tolere etmesine imkan veriyor.
Biz hata yaptığımızda işte ağzımızda buruk tatlar kalıyor.
-Yeterli aşıya ulaşamadığımız için her gün yüzlerce insanın covid- 19 yüzünden hayatını kaybetmesi de dış politika ile ilgili mi, ne dersiniz?
(*) https://www.washingtonpost.com/opinions/henry-kissinger-to-settle-the-ukraine-crisis-start-at-the-end