Hasan Karakaya
“Diyanet İşleri Başkanı’mıza otomobili ben vereceğim!”
Malûmlarınız olduğu üzre;
Önceki gün, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’la birlikte Bosna-Hersek’in başkenti Saraybosna’daydık...
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan; Bosna-Hersek Cumhurbaşkanlığı Konseyi Üyeleri ile gürüştü... Ardından Bosna-Hersek Temsilciler ve Halklar Meclisleri Başkanlık Divanı üyeleri ile görüştü, Devlet Kurumları Binası’nda verilen öğle yemeğine de “Türk işadamları” ile birlikte katıldı...
“Ziraat Bankası kredisi” kullanımına ilişkin “imza töreni”nin ardından, İsa Bey İshakoviç Hamamı ile Hünkar Camii’nin açılış törenine katıldı...
Günün son programında, Kovaçi Mezarlığı’na gitti ve burada merhum Aliya İzzetbegoviç’in kabrini ziyaret etti, daha sonra da “Başçarşı”daki tarihi mekânları gezdi, esnafla sohbet etti...
TÜRKİYE’Yİ ÇOK SEVİYORLAR
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın bu yoğun programının bazılarına biz gazeteciler de iştirak ettik... Katılmadığımız “resmi programlar” esnasında ise; hem Saraybosna’yı gezme, hem de “nabız yoklama” fırsatı bulduk...
Şunu, bütün samimiyetimle söyleyeyim:
Bosna halkı, Tayyip Erdoğan’ı gerçekten seviyor... “Yürekten” seviyor!..
“Konuşmalar... Kur’an-ı Kerim tilâveti... Ve ilâhiler eşliğinde” yapılan “açılış töreni”nden sonra, Bosnalı gençler, avazları çıktığı kadar bağırıyordu:
“Uzun Adam buraya!..
Uzun Adam buraya!”
“Bir miting kalabalığı”nı andıran meydanda; gençlerin bu davetine, ilk önce “selâm”la karşılık veren Erdoğan, daha sonra gençlerin arasına daldı, onlarla tokalaştı ve birlikte fotoğraflar çektirdi...
“Erdoğan’a duyulan sevgi”, aslında “Türkiye’ye duyulan sevgi”nin göstergesiydi... Camilerinin “minber”lerinde hâlâ “Osmanlı Sancağı” asılı olan Bosna halkı, hâlâ “Osmanlı”yı özlüyor, hâlâ “Türkiye”yi özlüyor...
“SİZ BİZİ YALNIZ BIRAKMADINIZ YA!”
Bir ayrıntı daha:
Saraybosna ve çevresi ile Başçarşı’yı dolaşıp, “namaz”larımızı eda ettikten sonra, bir “köfteci dükkânı”na girdik...
Yedik, içtik... Hesap ödeyeceğiz...
Dükkân sahibi, “olmaz” dedi;
“Sizden para alamam!”
Israr ettik, “alamam” dedi...
Niye?..
“İki sebeple alamam” dedi; “Bir: Siz bizi unutmadınız, Türkiye’den kalkıp, buralara geldiniz ve bizim yalnız olmadığımızı gösterdiniz... İki: Siz, Erdoğan’ın misafirlerisiniz... Erdoğan’ın misafirleri, bizim de baştacımızdır!”
Dükkân sahibi bunları söyleyince, ne yalan söyleyeyim; gözlerim doldu, boğazım düğümlendi... Ağlamamak için, kendimi zor tuttum...
Bu ne sevgi Allah’ım, bu nasıl kardeşlik..
BAŞÇARŞI’DA BÜYÜK SÜRPRİZ!
Saraybosna’da, Başçarşı” içindeki “İstanbul Cafe”de çay-kahve içerken, Abdülhamit Yıldırım ile tanıştık...
Erzurumlu Abdülhamit, “28 Şubat mağduru” genç bir işadamı...
“Baltours” adlı bir “turizm şirketi” var...
Sohbet ederken; Bursa Valisi Orhan Taşanlar döneminde “Bursa İmam Hatip Lisesi”nde okuduğunu, büyük baskılar gördüklerini söyleyince, gayrıihtiyari sordum; “Bursa İHL’de Dilek Gürgen adlı bir kızımız vardı... Başörtüsüyle okuma hakkını dile getirmek isterken, kamyon altında kalmış ve bir ayağı kesilmişti...
Tanıyor musun Dilek Gürgen’i?..”
Benim bu soruma; “Dilek, şimdi benim eşim” diye cevap vermesin mi?..
Hem şaşırdım, hem sevindim... Ve ayağa fırlayıp, Abdülhamit’e sarıldım, “Allah razı olsun senden” dedim...
Al, bir “ağlamaklı sahne” daha...
Neredeen... Nereye?..
“Biraz sonra, Dilek de buraya gelecek” deyince, o kadar sevindim ki, anlatamam...
Derken, biraz sonra Dilek geldi... Kucağında, henüz “50 günlük bebeği” ile... “5-6 yaşlarında bir çocukları” daha varmış, onu bir yakınlarına bırakmışlar!..
Dilek, daha önce “Akit’in sürmanşet”inden de haber verdiğimiz gibi; hem “başörtüsü” yasağı, hem de “katsayı engeli” dolayısıyla; üniversiteyi Saraybosna’da okumak zorunda kalmış...
Uzun uzun konuştuk yaşadıklarını... 1997’lerden, 2015’e... Yaşananlar, bir film şeridi gibi geçti gözlerimizin önünden... Abdülhamit de, Dilek de; “Gitme, misafirimiz ol” dediler ama, kalamazdım...
“28 Şubat zulmü”ne maruz kalan, birçok “sembol isim” var...
Dilek de onlardan biri... Onlar, “başörtüleri” ya da “İmam-Hatipli” olmaları yüzünden zulme maruz kaldılar... Ama, “inanç”larından taviz vermediler... Dilek de, hâlâ inançlı, hâlâ azimli, hâlâ tesettürlü.
Zalimlerin ellerine ne geçti?..
İşte Dilek; üniversiteyi bitirdi, diplomasını aldı... Şimdi aynı üniversitede “öğretim görevlisi” olmaya çalışıyor...
Allah, “yol”larını ve “baht”larını açık etsin... Gurur duyuyorum onlarla...
BOSNA’YA KREDİ VE YATIRIM
Hikâye çok... Yazacak o kadar çok şey var ki; ama onları sonraya bırakıyor, sizlere “Erdoğan’la uçaktaki sohbetimizi” aktarmak istiyorum...
Saraybosna’dan Ankara’ya dönerken, yaklaşık 2 saatlik yolculuğun, “1.5 saati”nde Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’la sohbet ettik, sorular sorduk... Erdoğan da; “bütün samimiyeti ve içtenliği” ile cevap verdi sorularımıza...
Önce, “Bosna-Hersek temasları” hakkında bilgiler verdi... Bosna-Hersek’in suyunun bol olduğunu ama “baraj ve santral”inin olmadığını, “ülkenin üçte ikisinin ormanlık olduğunu ama kereste fabrikalarının bulunmadığını” söyledi ve ekledi: “Yol konusunda da bazı sıkıntıları var.”
Erdoğan, “Türkiye” olarak Bosna’ya her türlü “yardım”ın yapılacağını, işadamlarının da “yatırım”larla destek olacağını söyledi... Ki, önceki gün; “9 milyon Avroluk kredi diliminin dağıtım töreni” yapıldığını ifade etti...
Bir meslektaşımızın; “Bosna’da savaş çıkmasını bekleyenlerin sayısı az değil... Türkiye; Bosna-Hersek’in NATO üyeliğini destekleyip, istikrar sağlayıcı bir rol oynayabilir mi?” şeklindeki sorusuna; “AB ve NATO ile ilgili olarak elimizden geleni yapıyoruz... Şu an, dönem başkanlığı Sırplar’da... Dolayısıyla Sırbistan’ın sıkıştırılması gerektiğini söyledim kendilerine” şeklinde cevap verdi... Ama, “Endişe verici bir durum da görmüyorum” dedi...
BİZE DERS VEREMEZLER
HDP Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş’ın, Cumhurbaşkanı Erdoğan’a yönelik; “Sizi Başkan yapmayacağız” sözünü hatırlatan bir meslektaşımız, “Hem bu konuda, hem Çözüm Süreci konusunda ne düşünüyorsunuz” diye sorunca, Erdoğan dedi ki:
“Benim başkan olup olmamam senin elinde değil ki… Ona ancak millet karar verir... Karşıma cumhurbaşkanı adayı olarak çıktın, aldığın oy belli... Bu milletin bize verdiği oy da belli. Sadece sen değil. Diğerleri de 14 parti oldular. 14 parti olarak karşıma çıktılar. Medyaları da dahil hep beraber üzerimize geldiler. Ama halkımız; hamdolsun iradesini ortaya koydu ve yüzde 52 ile bizi Çankaya’ya gönderdi. Bir tanesi de ne diyordu. Ortaklardan biri, ‘Çankaya yokuşunu çıkamayacak’ diyordu. Bende sigara alışkanlığı da yok. Yokuşları gayet rahat çıkarım ben.
Kaldı ki; bu sözlerin sahibi olan beyefendinin Çözüm Süreci’ne ne katkısı olmuştur?.. Ağrı-Diyadin olayları, kan akan musluklar, terör örgütü HPG’nin evlere tehdit mektupları göndermesi... Askerimizin kaçırılması olayı... Bütün bunlardan sonra, hangi Çözüm Süreci’nden bahsediyorlar?..
Bunlar, terörden besleniyor... Bunlar, sağlıklı bir seçim istemiyor... Çünkü baktılar ki; iş tersine gidiyor... Bunun endişesi içindeler... Böyle bir yorum yapmak istemezdim ama, barajın altında kalma endişesi ile konuşuyorlar... Sözünü ettiğiniz o beyefendi, bu konularda bize ders veremez.”
O OTOMOBİLİ BEN VERECEĞİM
Bir meslektaşımız; “Diyanet’e bir saldırı var... Bunun arkasında Üst Akıl mı var?” diye sorunca, “Elbette Üst Akıl var” deyip, ekledi:
“Bu hassas konularla ilgili olarak hiç sağa sola bakmaya gerek yok. Bir Üst Akıl var. Çünkü Bunlar Türkiye’yi dizayn etmek istiyorlar. Güçlü bir Türkiye istemiyorlar. Acaba bu içeriden nasıl böleriz, nasıl birbirlerine düşürürüz bunun gayreti içerisindeler. Şu ana kadar bunu başaramadılar. İçimizde malum bir terör örgütü var. Bu terör örgütünü çoklu bir hale getirmek... İkinci bir terör örgütünü devreye soktular, malum. Ama bütün bunlara karşı güvenlik güçlerimiz ellerinden gelen tüm gayretle çalışmalarını sürdürüyorlar.
Tabii, Diyanet İşleri Başkanımızın şahsına yönelik atılan adımı inşallah ben kendisiyle de görüşeceğim... Cumhurbaşkanı makamından bir Mercedes’i ben Diyanet İşleri Başkanımıza tahsis edeceğim. Hem de zırhlı olacak. Başbakanlığım döneminde yargıda birçok başkana bu tür tahsisler yapmıştım. Şimdi de Cumhurbaşkanı olarak bu tahsisi kendisine yapacağım. Çünkü o makam, bunlara fazlasıyla layıktır. Zaten aslına bakarsanız, makam araçlarını eleştiri konusu yapanların altında, çok daha lüks arabalar var. Çocuklarının altında spor arabalar var. Neler var neler var?!?”
562 ASKERİN MEHTER SÜRPRİZİ
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, “seçim sonuçları” ile ilgili bir tahmin yapmasının, “konumu itibariyle mümkün olmadığını” söyledi ve bir “sürpriz”den bahsedip, şunları söyledi:
“Nasip olursa, ayın 30’unda İstanbul’daki Fetih Şöleni’nde çok ciddi bir protokol davet ediliyor... Halkın yanında, bu protokol de olacak. Belediye başkanı, vali, başbakan burada olacak. Konuşmalarımız olacak. Ordu mehterimiz sürpriz yapacak. 562 kişiyle gösterisini yapacak... Fethin 562’nci yılında 562 askerimiz gösteri yapacak... İnanıyorum ki, Yenikapı’daki bu kutlama çok çok anlamlı olacak. Güzel olacak diye düşünüyorum. Şölenin arkasından onu devam ettiren her yıl Haliç’te yapılan ışık gösterileri vs. orada da, Yenikapı’da da olacak. Ama bir de Türk Kuşu, bütün Türk yıldızları, uçaklarımızın da gösterisi olacak. Bunlarla fetih şenliklerine ayrı bir hava katmayı düşünüyoruz.”
KANIMA DOKUNUYOR
Gündemdeki bir konu da, “Mısır’ın seçilmiş Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi hakkında idam kararı verilmesi” idi...
Bunu sorduk Erdoğan’a...
“Bu konuda, elbette bir yol haritamız olacak” dedi ve ekledi:
“Başta Suudi Arabistan olmak üzere Körfez ülkeleriyle istişarelerimiz, Dışişleri Bakanımızın Avrupa’daki çalışmaları var... MİT Müsteşarımız ABD’de, İbrahim Kalın Bey de ABD’de... Onlara, görüşecekleri etkili kişilere bu konuyu da gündeme getirmelerini söyledim... ABD’den ve AB üyesi ülkelerden olumlu mesajlar da yok değil. Mesela Almanya Meclis Başkanı, Almanya’yı ziyareti sırasında kendisiyle (Sisi) görüşmeyeceğini açıkladı.. İsmini vermek bana zor geliyor, o nedenle söylemiyorum. Bizler elbette bu konunun takipçisi olacağız, uluslararası camiayla temaslarımızı sürdüreceğiz. Şahsen ben de sürdüreceğim. Açık ve net söylüyorum, bu benim kanıma dokunuyor. Demokrasiye inanmış bir insan olarak, bir demokrat olarak böyle bir şeyi hazmedemiyorum.”
PARALEL MEDYAYA EL KOYMA
Erdoğan, “HDP binalarına saldırılar”la ilgili bir soruya; “Üst Akıl’ın işi olabilir” dedi ve ekledi: “Zaten, ellerinin uzanmadığı yer yok ki!..”
Peki, “Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’nın RTÜK’e gönderdiği yazı” hakkında ne düşünüyor?.. Bu olay, “Paralel yayın organlarına el koymaya kadar gidebilir mi?”
İşte Erdoğan’ın bu soruya cevabı:
“Değerli arkadaşlar, bu bir yargı sürecidir. Dediğiniz konu, yargıyla alakalı bir mesele. Ancak medya ile alakalı olarak her şeyden önce mevcut kurumların atabileceği adımlar var. Bunların başında da RTÜK geliyor. Yargı sürecinde, iş, sizin dediğiniz türden bir el koymaya kadar uzanır mı, o, yargının bilebileceği bir konu. Benim bu konudaki hukuki birikimim yeterli değil. Ancak yargının hukuk çerçevesinde gereken neyse yapacağına inanıyorum. Milli Güvenlik Siyaset Belgesi’ne giren şu hüküm çok önemlidir: Ulusal güvenliğimizi tehdit eden legal görünüm altındaki illegal yapılanmalar, diye geçiyor. Türkiye’de silahlı, silahsız terör örgütleri var. Dünyada da bunun örnekleri var. Buralardan hareketle bir sürü adımların atılabileceğine inanıyoruz ve bunların da takipçisi olacağız...”
SABIRLI OLMAK LAZIM
Peki, Paralel Yapı’nın Almanya’da, “Roj TV” benzeri “MC TV” adlı bir televizyon kanalı kurması konusunda ne düşünüyor Erdoğan?..
“Sabırlı olmak lâzım” dedi Erdoğan ve ekledi: “Zamanı gelince, hukuk çerçevesinde, ne gerekiyorsa yapılır.”
Daha başka sorularımız var ve Erdoğan’ın verdiği cevaplar vardı ama, asıl önemli sözü; bugünkü 1. sayfamıza manşet yaptığımız “Diyanet”le ilgili; “Diyanet İşleri Başkanımıza otomobili ben vereceğim” müjdesiydi...
Erdoğan; bu sözün gereğini de, herhalde çok yakında yerine getirecek ve Başkan Mehmet Görmez’e; hem de “zırhlı bir otomobil” tahsis edecektir...
Erdoğan, “sözünün eri”dir...
Söz verdi mi, mutlaka yapar.
Biz, o tehditleri yutmayız
Artık, “TUR” uçağı Ankara’ya inmek üzere... O halde, “Son bir soru daha soralım” dedik ve sorduk;
“Sizin fotoğrafınızı kullanarak yüzde 52 idam meselesini yaptı Hurriyet.com.tr... Orada iki fotoğraf var. Bu mesele gündeme geldikten sonra düzeltme yoluna gitti, ama yine de, açıklamalarında size yönelik bir meydan okuma vardı. Size yönelik bu kinleri nereden geliyor?”
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın cevabı şöyle oldu:
“Bunu ben meydanlarda da söylüyorum. En son, Ankara’da açık açık söyledim. Bunlar daha önce gündem belirliyorlardı. Daha önce bunlar hükümet kuruyorlar, hükümet indiriyorlardı. Bunların köşe yazarları Ankara’da iş takip ederlerdi, bilir misiniz? Bakanlıklarda patronun işlerini bunlar takip ederlerdi. Nereden nereyi alacak, iş bitireceklerdi!.. Başbakanlığımın ilk zamanlarında randevuyu alanlar da bunlardı. Ve oturup konuşurduk. Bütün bu olaylardan sonra, şimdi bakıyorsunuz çok namuslu olmuş köşesinden... Başbakanken de Cumhurbaşkanlığımda da ağızlarına ne gelirse yazıp çiziyorlar. Ben Conrad’da yaşadığımız olayı anlattım. Bana Turgut Bey, Süleyman Bey ve Tansu Hanım ile ilgili olarak; “Onlar bile bizimle başedemedi” deyince, kendisine (Aydın Doğan’a) “Ben doğma büyüme Kasımpaşalıyım” dedim. Bunu açık açık söyledim... ‘Dolayısıyla bu tür şeylerde hakkın olanı alırsın ama hakkın olmayanı bizden alamayacaksın. Hakkın konusunda da hakkını koruruz, bunu bilmeni isterim’ dedim.
“Biz bu tarihte 1’e 5 katladık” dedi. Bire 5 katladın da bizden ne istiyorsun, niye uğraşıyorsun bizimle?..
Hâlâ bu devam ediyor. şimdi köşesinde mektupta ne diyor; “şerefsizliktir” falan. Böyle bir şey yapmak, ama en sonunda yine biz bir yerlere mi kaçıp gidelim, şudur budur. Ama “Öz vatanında parya”yı da öğrenmişler, bir hayli gelişme var. Ama hemen altına kendilerince tehdit paragrafı koymayı da unutmamışlar.
Orada tehdit de var. Ama o tehditleri yutacak durumda değiliz. Onlar şimdi lobilerde, kulislerde bazı çalışmalar yaptılar, ‘biz acaba şu andaki hükümeti nasıl götürürüz’ çalışmalarını yaptılar. Kiminle yaptılar, Paralel’le yaptılar. Hani diyor ya yazıda, “Bizim şurayla burayla hiçbir yerle şeyimiz yok”. O bağlantıların nasıl olduğu bizlerce malum.
***************************************************************************************
Latif Erdoğan’a saldırı... Bu alçaklar, bizi susturamaz!
Enteresan değil mi?..
Fetullah Gülen’in; “Kariyeriniz pahasına vitesi ikiye katlamanız lazım” sözlerinden, yani “saldırıları ikiye katlayın” olarak yorumlanan “talimat”ından hemen sonra, yazarımız Latif Erdoğan, önceki gece; “yumruklu-tekmeli bir saldırı”ya uğradı...
Bir enteresanlık daha: Latif Erdoğan’a saldırı; “Paralel Yapı’nın elinde, montaj da olsa Meral Akşener’in kasedi var... Bunu, bana 4 yıl önce Mustafa Yeşil söyledi... Onunla yüzleşmeye ve yeminleşmeye hazırım” demesinden hemen sonra gerçekleşti...
“Yeminleşme”ye yanaşmayan Mustafa Yeşil yurt dışına kaçtı, ardından da bu saldırı geldi...
Bütün bunlar “tesadüf”(!) mü?..
Saldırı, tamamen plânlı...
Saldırganlar “MHP’li” de olabilir, “başka bir parti veya örgüt”ten de...
Ama, kesin olan bir şey var: Saldırganlar kim olursa olsun, arkasında mutlaka “Paralel Yapı” var!..
Bu “alçakça saldırı”yı yapanlar, aslında “Paralel’in suçüstü olduğunu” da ortaya koymuş oldular!..
Paralel, “yumuşak karnından” yakalandı!..
Latif Erdoğan’a yapılan saldırı;
“Paralel’le mücadele eden herkese yapılmış bir saldırı”dır ki; bunların üzerine daha çok gitmek lâzım...
Latif Hoca’ya, hem “geçmiş olsun”, hem de “Gâzan mübarek olsun” diyor ve “yalnız olmadığını” bilmesini istiyorum...
Bu alçaklar, bizleri susturamaz!..
yeniakit