İbrahim Karagül
Doğan grubu ve Yahudi lobisi
Doğan Grubu'nun 3.7 milyarlık vergi cezası karşılığında 4.8 milyar liralık teminat göstermesi için süre bugün doluyor. Tam da bu sırada, TÜSİAD Başkanı Arzuhan Doğan Yalçındağ'ın ABD'deki Yahudi lobisine Türkiye'yi ve hükümeti şikayet ettiği, Başbakan Tayyip Erdoğan'ı Rus lider Vladimir Putin'e benzettiği haberi gündeme geldi.
Hemen söyleyelim: Aslında Putin benzetmesi Yalçındağ'dan önce yapılmıştı. Kimler tarafından mı? ABD'deki Yahudi lobisinin aşırı uçlarına mensup, İsrail'e bağlı çalışan ve aralarında Türkiyeli bazı isimlerin de bulunduğu kimseler tarafından. Biz bu konulara iki yıl önce çok yer verdik ve bu isimleri yazdık.
Mesele Putin tartışması değil. Mesele benzetmenin kimler tarafından yapıldığı, kimlerin bu benzetmeden medet umduğudur.
Bir zamanlar Tansu Çiller, aynı çevrelere gidip, "bizi desteklemezseniz şeriat gelir" şantajları yapardı. O zamanlar dünya konjonktürü ABD ve İsrail'in yeni geliştirdiği "İslamcı terör" paranoyasına kapılmış, bu yönde her şantaja, küçük hesaba boyun eğer, pirim verir durumdaydı. Yahudi lobisinin; hani yıllardır tanıtım adı altında Türkiye'nin milyon dolarlarını cebe indiren, bu paralarla geniş bir kesimi besleyen, Türkiye'de iç siyasete müdahil olan lobinin, Ermeni soykırım tezi üzerinden Türkiye'ye yaptıramayacağı hiçbir şey yoktu. Oradan beslenenlerin bir kısmı hala Washignton'dan Türkiye'ye verip veriştiriyor. Bazıları da burada, itibarlarını kaybetmiş halde dolaşıyor. Putin benzetmesini ilk yapanlar da o lobinin, daha doğrusu bu ülkenin insanlarının vergilerini cebe indirenlerin beslemeleriydi.
Çiller'in şantajının zamanlaması mükemmeldi. Çirkin bir durumdu ama başarılıydı. Küresel konjonktür, içerideki politik durum buna müsaitti. Ama bugün rüzgar ters yönden esiyor. Sadece Türkiye'de değil, bütün dünyada öyle.
Türkiye, son yıllarda zaaflarıyla kendisi yüzleşerek bir çok çevrenin elini boşa çıkarmaya başladı. Ermenistan'la çözüme yönelik girişimler 'lobi'nin işlevini azalttı. İsrail ve ABD'ye endeksli ülkeden, daha özgür hareket eden, kendi pozisyonunu tanımlamaya girişen bir Türkiye'nin ortaya çıkması bu ülke üzerindeki İsrail etkisini zayıflattı. Bu basit bir şey değil. 2005 yılından beri Türkiye'de darbe çağrısı, iç savaş kışkırtıcılığı yapanlar, Neocon çevre ve İsrail adına 28 Şubat darbesini yaptıranların çömezleri.
Aylardır Türkiye merkezli bazı derin değişimlere dikkat çekiyoruz. Türkiye etkinliğini artırdıkça İsrail'in alanının daraldığını, Türkiye-İsrail çıkarlarının artık örtüşmediğini, Türk-İsrail ekseninin anlamsızlaştığını örneklerle, olaylarla ele alıyoruz. Bu yüzden, Yalçındağ'ın şikayeti çok kötü bir zamanlamaya denk geldi ve sonuç doğurması çok zor.
Çünkü İsrail'in kendisi çıkmazda. Yahudi lobileri başarabilseler İsrail'in bu sıkışmışlığını giderecekler. Dünyada İslam karşıtlığı yerini daha ılımlı bakış açısına terk ediyor. Bu da İsrail'in ve lobinin elini zayıflatıyor. Dahası, ABD ile İsrail'in arasında sorunlar çıkmaya başladı. Sadece İran meselesinde değil, İsrail'in Ortadoğu'daki duruşunu etkileyecek yaklaşımların işaretleri alınıyor. Washington, İsrail'e endeksli bir İslam dünyası politikası yerine daha geniş bir perspektif edinmeçabası içinde görülüyor. Lobi için bu daha öncelikli bir konu olsa gerek.
En son dün yazdık, 1996'da yapılan bir anlaşmayla Konya Ovası'nda eğitim yapan İsrail savaş uçaklarına yasak getirildi. Lobi için bu daha önemli olsa gerek. Türkiye'nin Suriye ve Irak'la yaptığı, bazı alanlarda neredeyse entegrasyon olarak görülebilecek anlaşmaları engellemek de lobi için önemliydi.
İsrail ve Yahudi lobisinin nasıl dar alana sıkıştığını, kendi derdine düştüğünü bizzat onlardan öğrenelim.
İsrail Dışişleri Bakanı Avigdor Lieberman, hani o bütün Filistinlileri nükleer silahlarla imha etmeyi isteyen adamın yaptıklarına bakalım: Jarusalem Post'un ele geçirdiği bir dışişleri raporuna göre Lieberman "tümüyle yeni dış politika anlayışı" olarak tanımlanan bir rapor hazırlamış. En belirgin değişim ise, ABD-İsrail ilişkilerinde. Lieberman'ın raporu, İsrail'in ABD'ye olan "mutlak bağımlılığını" kırmayı ve yeni müttefikler bulmak için "gelişmekte olan ülkelere yeni yükselen güçlere" odaklanmayı hedefliyor.
Görüyoruz ki, ABD-İsrail bağı da artık mutlak değil. Türkiye'nin kendini merkeze almasından sonra İsrail yönetimi de "açılım" çalışmaları başlattı. ABD koruması yeterli görülmüyor olmalı ki, yeni müttefikler arıyor. Peki neden yapıyor bunu? Çok dar bir alana sıkıştı ve bu alan her geçen gün daha da daralıyor.
Yalçındağ'ın, Doğan grubuna verilen cezayı Yahudi lobisine şikayet etmesinin zamanlaması hiç de isabetli olmadı. Bazıları çatışmadan güç devşirir. Ama bunu çok iyi bir hesapla yapar. Hesap yanlış ve bu kapıdan artık hayır gelmez. Çünkü küresel ve bölgesel eğilimler kadar, Türkiye'nin iç dengelerine de ters bir duruş bu. Çünkü zaman değişti, rüzgar tersine döndü. Çünkü şikayet, eski alışkanlıkların ürünü. Ne Türkiye'nin nereye gittiğini anlamış ne de dünyanın!