İbrahim Karagül

İbrahim Karagül

Doğu Akdeniz'de Türk-İsrail savaşı

Türkiye, Doğu Akdeniz'de askeri etkinliğini artırırsa ne olur? Mavi Marmara Raporu, ardından Türkiye'nin İsrail'le ilişkileri kesmeye varacak nitelikteki beş maddelik sert tepkisi, bunların içinde özellikle Doğu Akdeniz'de artık yoğun bir güç mücadelesi yaşanacağına dair olan güvenlik eksenli tedbir, aslında uzunca bir süredir devam eden restleşmenin son göstergeleri oldu.

Türkiye'nin önlemleri sadece rapora yönelik değil. Hep söyledik; iki ülke arasındaki krizin sebebi sadece Gazze değil, sadece Mavi Marmara ve diğer gerilimler değil. İki ülke, bir süredir farklı hedeflere yelken açmış durumda ve bunlar olmasaydı bile ilişkiler gerilecekti. Bundan sonra yeni krizler çıkmasa bile eskiye dönüş hiçbir şekilde mümkün olmayacak anlamına da geliyor bu.

Doğu Akdeniz, bu yüzyılın en çekişmeli bölgelerinden biri ve biz bunun daha yeni farkına varıyoruz. Kıbrıs'ta çözüm tartışmaları devam ederken "stratejik önem de neymiş, o Soğuk Savaş'ta kaldı" diyenlerin kulaklarını çınlatmak lazım şimdi. Kıbrıs işte bu bölgedeki güçler çatışmasının merkezi oluyor. Sanıldığı gibi çatışma sadece Türkiye-Yunanistan arasında değil. Türkiye ile Almanya, Fransa, Yunanistan, Rum Yönetimi ve İsrail arasında.

"Ege adalarında İsrail füzeleri.. Kime karşı?", "Komşuyu İsrail'in elinden kurtarmak", "Akdeniz'de müthiş kapışma" gibi değişik başlıklar altında uzun süredir gelmekte olan bu krizi tartışıyoruz. İşte şimdi kapımıza geldi. Türkiye-İsrail geriliminin kaynaklarını, son tedbirlerin anlamını kavramak için bunları hatırlatmakta fayda var.

Türkiye ve İsrail, bulundukları coğrafyanın en merkezinden kenar uçlarına kadar her alanda müthiş bir güç gösterisi yapıyor. Türkiye'nin Orta Asya'dan Balkanlara, Basra Körfezi'nden Kızıldeniz'e, hatta Pakistan'dan Kuzey Afrika'ya kadar bölgesel çekim merkezi oluşturma, siyasi yakınlık ve güvenlik paylaşımı esasına dayanan yakınlaşma çabalarına Tel Aviv kendi eksen arayışı ile cevap veriyor.

İsrail ile Gürcistan arasındaki askeri ortaklığa, Azerbaycan arasındaki yakınlığa, Balkan ülkeleri arasında son birkaç yılda imzalanan askeri anlaşmalara bakılırsa, benzer bir tecrit stratejisinin İsrail tarafından da Türkiye'ye karşı geliştirildiği ortaya çıkacaktır. İki ülkenin girişimleri bölge ölçekli jeopolitik sarsıntılara yol açacak, güç dengelerini temelden değiştirecek boyutta.

İsrail ile Yunanistan arasındaki askeri ortaklık anlaşmalarını birkaç yıldır izliyoruz. Türk hava sahası kendisine kapatılan İsrail, şimdi Yunan hava sahasını kullanıyor. Yunan hava kuvvetlerinin ihtiyaçlarını artık İsrail savunma sanayisi karşılayacak. F-16 silah sistemleri dahil, geniş bir alanda askeri tedarik söz konusu. Daha önce yapılan askeri anlaşmalar pekiştiriliyor. Yunanistan altmış yıldır devam eden Arap dünyasına yakın duruşunu terk ediyor.

Geçtiğimiz yıl Ekim ayında iki ülke ortak hava tatbikatı düzenledi. Girit açıklarında yapılan, yüzden fazla İsrail savaş uçağının katıldığı tatbikatta S-300 füzeleri de test edildi. İsrail uçakları bin dokuz yüz kilometre menzil denedi. İsrail, aynı dönemde Kıbrıs Rum Kesimi'yle de askeri anlaşmalar yaptı. Dışişleri Bakanı Avigdor Lieberman ile Rum Kesimi Dışişleri Bakanı defalarca görüştü.

Ortaklık anlaşmaları Yunanistan'la sınırlı değildi. Savunma, hava sahası, istihbarat, askeri teknoloji gibi anlaşmalar daha bir çok ülkeyle yapıldı. Bu ülkelerin Akdeniz ve Balkan ülkeleri olması dikkat çekiciydi. Türkiye'nin etrafını daraltmaya yönelik bir girişim söz konusuydu. İtalya ile tatbikatlar.. Romanya ile on gün süren tatbikatlar dikkat çekiydi. Bulgaristan, Romanya, Macaristan, Sırbistan'la derinlikli askeri anlaşmalar yapıldı. Bütün bu ülkelerin hava sahaları İsrail savaş uçaklarına açıldı.

Doğu Akdeniz'de; İsrail-Rum Kesimi-Yunanistan arasında askeri ittifak, "Akdeniz ekseni" oluşturuluyordu. Balkanlar'da; İsrail, Yunanistan, Bulgaristan, Romanya, Macaristan hatta Sırbistan ve Makedonya arasında benzer anlaşmalarla askeri bir alan, eksen oluşturuluyordu. Türkiye'nin Kuzey Doğu'sunda Gürcistan adeta bir garnizon ülkeye dönüştürülüyor, aynı etki Azerbaycan'da da kendini hissettiriyordu. Artık Ege adalarında yönünü Türkiye'ye çevirmiş İsrail füzeleri vardı... Devam edelim:

Almanya ve Fransa'nın İsrail'le birlikte yürüttüğü Türkiye karşıtı operasyonları maalesef Türkiye'de pek yankı bulamadı, dikkat çekmedi. Bu ülkeler, Yunanistan ve Rum Kesimi ile birlikte yeni ortaklıklar inşa ediyor, ortak bakanlar kurulları topluyor, Angela Merkel ne yaparsa Nicolas Sarkozy aynısını yapıyordu. Merkel ve Sarkozy, Yunanistan-İsrail ve Rum kesimi arasında mekik dokuyorlardı. Akdeniz'de yeni bir şeyler oluyordu. Askeri ortaklıklar ve İsrail'in öncülük ettiği, Akdeniz'in enerji kaynakları üzerine müthiş pazarlıklar ve anlaşmalar yapılıyordu. Anlaşmaların askeri ve siyasi açıdan ortaya çıkacak muhtemel sonuçları maalesef Türk entelijansiyasını hiç ilgilendirmiyordu. Öyle ki, bu girişimler, Kuzey Kıbrıs Türki Cumhuriyeti'nde Türkiye karşıtı protesto yaptırtacak noktaya varabiliyordu.

İsrail'in Doğu Akdeniz'de keşfettiği doğalgaz kaynakları, yüzyıllık ihtiyacını karşılayacak zenginlikte ve onu bir anda enerji aktörlerinden biri yapacaktı. Mısır, Rum kesimi ve Lübnan arasında, bölgedeki kaynakların işletilmesi için bir anlaşma yapıldı. Türkiye'nin sert tepkisiyle anlaşma suya düştü. Ardından İsrail, aslında Gazze ve Lübnan'a ait bölgelerde ve açıklarında keşfettiği doğalgaz kaynaklarının işletilmesi için ABD'li şirketlerle anlaşma yaptı, sondajlara başladı. Yine İsrail, Rum Kesimi ve Yunanistan'la da anlaşarak Kıbrıs açıklarındaki kaynaklar için arama çalışmaları başlattı. Aynı İsrail, Almanya ve Fransa ile Akdeniz merkezli ekonomik-güvenlik projeleri ile bölgedeki zengin kaynaklar üzerine masaya oturdu.

Önümüzdeki günlerde patlayacak olan kriz, işte bu enerji kaynakları krizidir. Türkiye'nin İsrail'e, Rum Kesimi'ne ve Yunanistan'a karşı sertleşmesinin altında yatan sebeplerden biri budur. Türk askeri varlığının Doğu Akdeniz'deki etki alanını genişletme mücadelesinin sebebi budur. Aslında İsrail'in Gazze'ye saldırı sebeplerinden biri budur. Hatta Lübnan savaşının arkasında da bu niyetler vardır.

Bu ülkeler, Türkiye ve KKTC, Suriye, Lübnan, Filistin gibi ülkeleri bu zenginlik paylaşımında devre dışı bırakmakla kalmıyor, ekonomik ortaklıklarını askeri ve siyasi dayanışmaya dönüştürüp Türkiye karşıtı pozisyon alıyor, Ankara'nın elini zayıflatmak için operasyon üzerine operasyon yürütüyor. Almanya ve Fransa, bir taraftan Türkiye'nin AB sürecini sona erdirmeye çalışırken diğer taraftan Akdeniz'de ve Ortadoğu'da elini kesmeye dönük kararlı bir strateji izliyor. Tabii bu operasyonun merkez ülkeleri İsrail, Rum Yönetimi ve Yunanistan.

Patlayan krizlerin ötesine bakalım. O zaman Türkiye ile İsrail'in arasının düzelmeyeceğini göreceğiz. Türkiye bölgede ne kadar etkinliğini artırırsa, karşısında o kadar sert bir blok oluşuyor. Akdeniz'deki müthiş kapışma ve Ortadoğu denklemi arasındaki birebir ilişkiyi sorgulamak için daha çok şey söylenecek.

Durun, daha yeni başladık...

 

yenişafak

Bu yazı toplam 1809 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar