Hasan Karakaya
Dünden itibaren Gezi Parkı"nın büyüsü bozulmuştur!
İlk günlerde, Taksim Gezi Parkı"nda başlayan eylemin "ağaç duyarlılığı" olduğunu zannetmiş ve bu "masum eylem"e destek vermiştim...
Ne zaman ki;
Bu eylem "illegal örgütler" tarafından "elegeçirildi" eylem ruhu "rehin" alındı ve Taksim onlar tarafından "işgal" edildi, işte o zaman dedim ki; bunlar "ağaç"tan, "darağacı" çıkarmaya çalışıyor!..
Öyle ya;
"Yakıp-yıkma"nın, "vurup-kırma"nın, "kırıp-dökme"nin, "demokrasi ve özgürlük talebi" ile ne ilgisi olabilir?..
Bu, bir "kalkışma"dır!..
Hem de, "Hükümet"e karşı" değil, "devlete karşı bir kalkışma"dır!..
CAMİYE VE ÖRTÜLÜYE SALDIRI!
Hatta;
"Cami"lere karşı bir kalkışmadır, "başörtülü" hanımlara karşı bir kalkışmadır!
Öyle bir "kin ve nefret" dolular ki, "başörtülü genç bir kadın"ı hakaretler ve küfürler ederek yerlerde sürüklemişler, çok affedersiniz üzerine işemişler, "6 aylık bebeğin arabası"nı parçalamışlar, bebeği de "düşman" olarak görmüşler, onu da yaralamışlardı!..
Z.D adlı genç kadın, "saldırı"ya uğradığı anı şöyle anlatıyordu:
"Bir anda "Bakın Tayyip"in ...... burada gelin onu..." diyen sesler duydum ve arkama baktığımda 25-30 yaşlarında olduğunu tahmin ettiğim kadınların bana karşı öfkeli bakışlarını görünce benden bahsettiklerini anladım. Ne olduğunu anlayamadığım bir anda üzerleri çıplak, elleri deri eldivenli, başlarında tuhaf bantlı 70-100 kadar adamın ortasında kaldım. Bebek arabam elimden gitti.
Bir kadın "Ne geldiyse bu ülkenin başına bunların başörtüsü üzerinden geldi, vurun şuna" deyince, bir adam arkamdan tekme tokat vurmaya başladı. Sonra bağırmaya başladılar. Devrim yaptıklarını, ihtilal yaptıklarını, ülkeyi bize teslim etmeyeceklerini, Erdoğan"ı asacaklarını, Erdoğan"ı da hepimizi de tek tek .....
Bir taraftan "Bu ülkenin gerçek sahibi biziz anladınız mı ulan" diye bağırıyorlar, bir taraftan tekmeliyorlardı.
"Kutsal başörtüymüş, görün bakalım kutsalı size neler yapacağız" diyerek aklınızın bile almayacağı şekilde küfrettiler, vurdular, vurdular... "Asacağız Erdoğan"ı anladın mı" diye bağırdılar.
Hangi birini söyleyeyim nasıl anlatayım yaptıkları küfürleri. Bir amcaydı sanırım, müdahale etmeye çalıştı onu da öldüresiye dövdüler kızıyla birlikte.
Sonra uzaklaştılar. İnönü Stadı"na doğru uzaklaştılar. O sırada tamamen kendimi kaybettim. Ondan sonra ne olduğunu hatırlamıyorum. Kendime geldiğimde üzerim idrar kokuyordu. Yerimden kalktım bebeğimi bulmaya çalıştım."
Bunların, "kapısını kırarak" içeri girip "işgal" ettikleri Bezm-i Alem Valide Sultan Camii"nde "içki" ve "sigara" içtiklerini, "kirlettikleri cami"nin 2 günde zor temizlendiğini biliyor ve o yüzden de bunlara "iki ayaklı hayvanlar" diyordum...
Ne var ki;
"Genç gelin"in üzerine saldıranları, yerlerde sürükleyenleri ve üstüne işeyenleri duyunca, dedim ki;
"Bunu hayvan bile yapmaz... Bunlara hayvan demek, hayvana hakarettir. Bunlar, nereden çıktığı belli olmayan, hayvandan da aşağı birer mahlûktur!.."
NE EMPATİ, NE SEMPATİ!
Açık ve net söyleyeyim;
Gerek "cami işgali", gerek "genç geline saldırı" olayından sonra, "empati" yapmaktan ve "gençleri anlamaya çalışmak"tan vazgeçtim!.. Zira, "sempatim" kalmadı!..
Hele de;
Ortaya bir "talep" koyamadıklarını Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç"a ilettikleri "talep"lerinin neler olduğunu biliyorsunuz:
l "Üçüncü Köprü"den vazgeçin!"
l "Üçüncü Havaalanı"ndan vazgeçin!"
l "Kanal İstanbul"dan vazgeçin!"
l "Gözaltına alınan veya tutuklanan eylemcileri derhal serbest bırakın!"
l "Başbakan Tayyip Erdoğan görevi bıraksın, Hükümet istifa etsin!"
Hay, hay!.. Emriniz olur!..
Türkiye nasıl olsa "Muz Cumhuriyeti" ya, Tayyip Erdoğan da "Başbakan" değil, "Kabile reisi" ya, emirleriniz başımız üstüne!..
Var mı başka emriniz?!?..
Çüşünüz be, çüşünüz!..
ARTIK DESTEK YOK!
Biliyorsunuz tüm bunlara rağmen, bugüne kadar; "Gezi Parkı"ndaki eylemciler" ile "Taksim"deki illegal örgüt provokatörleri"ni birbirinden ayırmaya, "Gezi Parkı"nı Haliç"in eski günleri gibi bok ve sidik kokusundan geçilmez hale getirmelerine" rağmen, Gezi"dekilere anlayışla yanaşmaya devam ettim...
Gelin, görün ki;
Dün "saat 10.30"dan itibaren, bu anlayış da bitti... Zira, "Gezi"nin ruhu" öldü, "büyü"sü bozuldu!..
Eylem, ilk başlarda nasıl ki "masum"du, daha sonra "rehin" alındı, dünden itibaren "Gezi"ciler de rehin alınmıştır" bunu da vurgulamak zorundayım!..
"Gezi ruhu"nun içine "Gazi ruhu" sızmıştır ki, 1995"te Gazi Mahallesi"ni kana bulayanlar, şimdi de "Gezi"ye kan bulaştırma"nın gayretindedir.
Beklerdim ki;
"Gezi"ciler bunu gör-sünler ve "oyunu bozmak" için "eylem"lerine son versinler!..
Hayır, ne oyunu gördüler, ne de eylemlerine son verdiler!.. "Bu daha başlangıç" dediler ve "mücadeleye devam" kararı aldılar!.. Karara göre; mücadele "tek çadır"da sürecekti..
Ancak, "her kafadan bir ses" çıktı, Park"taki herkes "lider"liğe soyundu ve sonunda; "Park"takilerin sayısı kadar görüş" çıktı ortaya!..
Anlayacağınız;
Bu işin cılkı çıktı!..
Tek kelimeyle;
"İşin bokunu çıkardılar!"
Bundan böyle; bugüne kadar destek verdiğim "Gezi Parkı"ndaki eylemciler"e de desteğimi çekiyor, onları karşılaşmaları muhtemel "risk"lerle baş başa bırakıyorum..
Adam olsalardı, "lâf"tan anlarlar, "halkın desteğinin sonsuz olmadığını" görürler ve eylemlerine son verirlerdi!..
"Devam" kararı aldıklarına göre, bundan sonrası kendi bilecekleri iş!..
Nasıl "kullanıldıkla-rı"nı ve bundan sonra nasıl "yalnız" bırakıldıklarını elbette göreceklerdir!..
Tabiî, "kendi içlerindeki kavga"dan fırsat bulup da, görebilirlerse!..
Bay Kılıçdaroğlu"nun görüştükleri gazeteci mi, ajan mı? CHP Genel Başkanı Bay Kemal Kılıçdaroğlu"nun, bugüne kadar "basın özgürlüğü"nden dem vurduğunu, "medyanın haber alma ve haber verme hakkının engellenemeyeceğini" söylediğini biliyorsunuz!..
Ama, her seferinde "eylem ve söylem tutarsızlığı" yaşayan Bay Kılıçdaroğlu, dün bunu bir defa daha kanıtladı... "Kapalı kapılar ardında yabancı gazetecilerle gizli görüşme" yaptı da, bu toplantıya "Türk basın mensupları"nı almadı, iyi mi?..
Bırakın "yerli basın"ı almayı, onların "görüntü" almalarını bile yasakladı, hepsini dışarı attı!..
Sizin anlayacağınız; "kimler"le görüştü, "ne" görüştü belli değil!..
Bana öyle geliyor ki; "CHP heyeti"nin Suriye"de görüştüğü kişinin "53 vatandaşımızın ölümüne yol açan Reyhanlı saldırısını planlayan ve organize eden alçak" olduğu nasıl ki sonradan ortaya çıktı; Bay Kılıçdaroğlu da, dün görüştüğü "yabancı gazeteciler"in, aslında, birer "CIA Ajanı, MOSSAD Casusu veya MI-6 istihbaratı"ndan olduklarının bilinmesini istememiş olabilir!..
Öyle ya, dünkü görüşmeye "yerli basın" da katılmış olsaydı, "yabancı gazeteci"lerin "ajan" olduklarını deşifre ederdi!..
yeniakit