İbrahim Küçük
Ebrehenin Karikatüristleri
Öfkelendirici olmakla birlikte altında bir takım hesapların olduğu aşikar olan karikatür olayını tahlil etmek istedik. Karikatür olayında bilinmesi gereken üç nokta vardır ki bu noktalar belirlendiğinde mü' minlerin tavır ve öfkeleri daha etkili ve bilinçli olacaktır. İlk noktamız karikatür olayının arka planının komplo paranoyasına kapılmadan Kur'ani bir öğreti ile tahlil etmektir.
Kur'an'ın tarih kitabından öte bir kulluk kitabı olduğunu zaten biliyoruz. Kur'an'da kulların bireysel ve toplumsal nizamları olduğu gibi kulların uluslar arası devletler hukuku ve siyaseti de vardır. Bununla birlikte Kur'an da, ıslah edici olduklarını iddia eden bozguncuların çevirdiği entrikalarla başka kavimlere ait toprakları nasıl işgale yeltendikleri de bildirilmiştir. Bu bilgiler bazen direk ayetler yolu ile bazen nüzul sebebi ile bazen de surelerin arka planı ile biz kullara öğretilir. Özellikle tefsir ilmindeki sahih rivayetlerle bizlere ulaştırılan bu hazine değerindeki bilgiler, mü'minleri her zaman uyanık tutmayı sağlayacak bir adranalin kıvamındadır.
Zihinlerdeki bilgilerin çok taze olması hasebiyle son dört yıldır Ortadoğu üzerinde cereyan eden ya da çevrilen entrikaları Kur' an'dan bakarak değerlendirecek olursak karşımıza çıkan ilk dersliklerden biri Fil Suresi olacaktır. Mübarek Fil suresinin arka planında; Ebrehe'nin Mekke'yi işgal ve Kâbe'yi yıkmak üzere altmış bin kişilik ordusuyla Mekke'yi kuşatması vardır. Devrin Habeşistan kralından aldığı destek ile Yemen Hükümdarlığını güçlendirmek isteyen Ebrehe, Kâbe'nin kutsallığından mütevellit çevresinde oluşan hareketliliğin getirdiği iktisadi yapıyı kendi ülkesine taşımak için bir takım planlar yapar. Niyeti; Kâbe'yi yıkıp Mekke'yi dağıtmak ve ticaret merkezi olarak Yemen'i ön plana çıkarmaktır. Ancak Kâbe'nin yıkımını ve Mekke'nin işgalinin zeminini ulusal kamu oyunda meşrulaştırabilmek için bir entrika kurar. Entrika şudur; Ebrehe kendi bölgesine şatafatlı bir kilise yaptırır, çünkü Ebrehe sırtını Hıristiyan Roma İmparatorluğuna yaslamıştır ve Mekke bölgesindeki Araplara haber göndererek; "Kâbe' yi bırakın, benim kilisem sizin Kâbenizden daha üstündür"der. Bu söze öfkelenen Arap gençlerden bazıları kiliseye def-i hacetlerini yaparak kiliseyi ateşe verirler. Bu hadise zaten Ebrehe'nin istediğidir. Kiliseye yapılan hakareti bahane ederek Ebrehe, Kâbe'ye doğru ordusu ile yürür. Sonrası malum. Yıl M. 571 veya M. 570 olarak bildirilmekte. Yani Resulullah(s.a.v) henüz doğmuş ya da doğmak üzere. Bir takım bilgilere göre de Resulullah(s.a.v) doğalı henüz elli gün olmuştur.
Fil suresinin arka planından hareketle günümüz Ebrehelerini tahlil edecek olursak; ABD, Irak ve Afganistan'ı işgal sebebi olarak ikiz kulelere yapılan saldırıları bahane etmiştir. İkiz kuleler "kapitalizmin mabedi" olarak şöhret bulmuştur. Kulelerin vurulduğu gün dört bin kadar yahudi kulelerdeki ofislerinde işe gelmemişlerdi. Bush ilk uçağın vurmasından sonra Tv'de açıklama yaparken iki uçağın kulelere vurduğunu ilan etmişti. Oysa ikinci uçak henüz vurmamıştı. Çünkü iki uçağın vuruş zamanları arasında on sekiz dakikalık bir zaman dilimi vardır. Bu arada kulelerin ve Pentegon binasının, güvenlik ve sigorta işletmesini yapan şirketin Bush ailesine ait olduğunu biliyoruz. Ama 11 Eylülden az evvel bu şirketin hisselerinin Avrupa Birliği ülkelerinde mukim şirketlere Euro karşılığı satıldı. Böylece ABD'nin 400 milyar dolarlık ithalat açığının 100 milyar dolarlık kısmı kapatıldı. Zira Euro altın endeksli bir para birimidir. Dolar ise matbuattan başka bir değeri olmayan Yahudi bir ailenin basarak faiz karşılığı ABD hükümetine verdiği kredidir. Böylelikle ABD, Afganistan ve Irak'ı işgal ederek açıklarını kapatmanın yolunu buldu. Hazar denizindeki 200 milyar varillik petrol rezervi Irak'taki 300 milyar varillik petrol rezervi demokrasi karşılığı(!) Amerikaya taşınacaktır. Böylece Bush fil amblemli partisinin politik programlarıyla çağdaş bir Ebrehe olarak Ortadoğu'yu işgale yeltenir. Bu pastanın karşılığı olarak Amerika büyük İsrail projesi için inzibat görevini üstlenecek, İsrail için tehdit olan İran, Suriye ve Lübnan gibi ülkeleri yakın takibe alacaktır. Bu arada ikiz kulelerin vurulmasında görev alan mü'minlerin "düşmanın açık bıraktığı kapılar, düşmanın istediği yere çıkar" kaidesini ihmal ettiklerini düşünüyorum.
Gündemdeki karikatür olayında da aynı entrikalar dönmekte gibi. Karikatürler Eylül 2005'te yayınlanmasına rağmen gündeme taşınması Hamas zaferi ile birlikte oldu. Ve ilk yanan elçilikler Suriye ve Lübnan'daki Danimarka elçilikleri olması da ilgi çekicidir. Çünkü işgal sırası Suriye ve Lübnan'da. Zira siyonist terör devletini zora sokan Hamas, İslami Cihad, Hizbullah gibi teşkilatların bu ülkelerde ayaklarının olması. Sözde dil sürçmesi ile "haçlı seferi başlamıştır" diyen Bush başarısızlıkları yüzünden Hıristiyan kamu oyunun desteğini yitirince İslam coğrafyasının "teröristlerle" dolu olduğunu ve bu ülkelere demokrasi ihracının elzemiyetini anlatmak için evangelistler karikatür düğmesine bastılar. ABD Başkan yardımcısı Rice Suriye ve İran'daki tepkilerin sertliğinden dem vurmakta. Oysa bir çok İslam ülkesinde ölümcül protesto gösterileri oldu. Ama Rice klasik "suyumu bulandırdın" frekansına çabucak girdi.
Bu arda, daha otuz yıl önce Hama'da binlerce mü'mini Şehid eden Suriye rejimi birden şeriat ülkesi kesiliverdi. Buna şaşırmadık. Zira halkı müslüman olan tağuti rejimler, saltanatları tehlikeye düşünce vatan millet Sakarya nameleri ile mü'minleri cepheye sürmeyi gelenek haline getirmiştir. Çünkü çarklar tağuti rejim lehine dönerken mü'min yobaz ve terörist olur. Rejimin saltanatı dış etkenler sebebi ile tehlikeye girince mü'min kahraman bir (en büyük) asker oluverir!
Başta belirttiğimiz bilinmesi gereken ikinci nokta kâfirlerin bilmesi gereken noktadır. O da şudur; Kâfirler tarih boyu entrika çevirmekteler. Olmadık yollarla İslam duvarının altını boşaltmaya kalkmaktalar. Ama kâfirler bilsin ki; mü'minler Allah'a dayanmıştır. Hesapların üstünde birde "Allah'ın hesabı" vardır. Biz mü'minler yok entrikaymış yok komploymuş bilmeyiz. Ummadığınız zaman ummadığınız tepkileri gösteririz. Pireye yorgan yakmayı severiz. Siz kâfirlerin kantarı bizim imanımızı tartmaya yetmez. Bazı değerlerimiz vardır ki yumuşak karnımızdır. Hesap kitap bilmeyiz. İlerisini gerisini hesap etmeyiz. Zira bizim hesabımız hesap günüdür. Evet bu gün için bazı yumuşak karınlarımıza basılmasına rağmen kıpırdamıyoruz. Ama bizde bu iman ateşi olduğu sürece sizin yaş zannettiğiniz odunlar ola ki tutuşuverir. Tevhid ehli tebliğçiler vasıtası ile bir gün tutuşacaktır. Yezidin adamları da Aşura gününde her şeyin biteceğini hesap etmişti. Ama sizde görüyorsunuz Aşura gününde her şey yeniden anlaşıldı. Siz kâfirlerin bunları anlamanız için imanın ne olduğunu bilmeniz gerekiyor.
Kabahatlerinizden dolayı özürde dileseniz umurumuzda değil. Bizim hukukumuzda bazı suçların özrü yoktur. Ve siz Peygamber(s.a.v)'e el uzatmakla bu suçlardan birini işlediniz. Ebrehe on üç fille Kâbe'ye geldi sizde on iki kağıt parçasıyla bu işi halledeceğinizi zannede durun. Bir ebabil mutlak sizi yakalayacaktır. Özrünüz, bizim ağzımızdaki tükürük ile yüzünüzde buluşacaktır.
Konuyla ilgili bilinmesi gereken üçüncü nokta mü'minlerin bilip anlaması gereken noktadır. Bu noktada bir çok konu vardır kısaca değinelim.
Malumdur, Allah-u Tealâ'nın rububiyet, ubudiyet ve uluhiyet sıfatlarının yer yüzünde dört nişanı vardır. Birincisi; Kâbe, ikincisi; Namaz, üçüncüsü; Vahiy(Kur'an ve tahrifata uğratılmamış semavi kitap ve sahifeler), dördüncüsü; Hz. Muhammed (s.a.v) ve tüm Nebi ve Resuller. İslam hukukunda bu dört nişanın tamamına ya da cüzlerine ve yahut her bir nişanın küllüne ve ya cüzüne yapılacak herhangi bir edepsizlik, alay, hafife alma, dil uzatma halleri affedilemez bir cinayettir.
Biz mü'minlerin üzerinde düşünmemiz gereken nokta da burasıdır. Biz mü'minler kâfirlerin istediği zaman ve kâfirlerin istediği şeylere öfkelendiğimiz sürece kendi hareket ve tavrımızı belirleyemeyiz. Evet bu günlerde somut olarak Hz. Muhammed'e(s.a.v) dil uzatılmıştır. Hadd bildirmek vazifemizdir. Ancak şunu bilelim ki Peygamber (a.s) sahip çıkmak demek aynı zamanda Peygamber(a.s)'ın sahip çıktıklarına da sahip çıkmaktır. ABD askeri Afganistan' da, Irak'ta mü'minleri katledip kadınlarımızı kirletirken yerimizde oturuyor olmamızın izahı nedir? Bu kötülüklere Resulullah (s.a.v) hayatta olsaydı göz mü yumardı? Filistin'de bebeklerin katledilmesi İslam'a hakaret değil midir? Guantanamo'da her gün işkencenin her çeşidini yaşayan yüzlerce mü'minin halinden habersizcesine yaşamak hangi İslam'ın (!) emridir? Guantanamo'da Kur'an'ı ayaklarıyla çiğneyen, tuvaletlere atan ABD askerlerine rağmen bizler yerimizde oturuyorsak uzaktaki düşmana öfkelenmemiz neyi çözecektir? Kur'an'a küfretmekle Peygamber'e küfretmek arasında ne gibi bir fark vardır. Mushaf'ı ayak altına almakla Kur' an'ın bireysel bir emrinin dahi yaşanmasını suç saymak arasında bir fark var mıdır? Kendi coğrafyasında her gün rabbine, kitabına, peygamberine küfredildiğinin farkında olmayan mü'min uzaklara tükürüyorsa sadece bir senaryonun figüranı olabilir. "PORNOFÖSÖR"lerin İslam adına olmadık ahkâmı kesmesinden, başörtüsünün sokağa çıkması dahi mahsurlu görünmesinden gocunmayanlar Danimarka'ya öfkelenirken kendi değerlerinin ayaklar altına alındığından habersizdir. Bayrak krizinde evlerine bayrak asanlar, başörtüsü krizinde ne yapıyorlar? Başörtüsü protestosunu mutat hale getiren İzmit'li hanımların sayısı niçin on beş yirmi kişiyi geçmez. Binlerce müridi olmakla övünen efendiler nerededir. Deccal ve Mehdi kıssalarını bitirip ne zaman gerçek hayata dönecekler. Mü'minler birbirleriyle didişip durmayı bırakıp ne zaman tek millet olan küfre yönelecekler.
Savaşmayı ve siyaseti iyi bilen Çeçen milletine ait bir söz ile bu ayki yazımızı sonlandıralım. "ERKEKLİK SAVAŞ MEYDANINA ÇIKMAK DEĞİLDİR. ASIL ERKEKLİK DÜŞMANIN NEREDE OLDUĞUNU BİLMEKTİR."
vuslat