Ebubekir Efendi deyince…

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Güney Afrika seyahati ile ilgili birçok haberde Ebubekir Efendi’ye atıfta bulunuldu. Bu atıflar beni 2009 senesine götürdü. O sene Capetown’da Ebubekir Efendi’nin torunu Kerime Sinclair hanımefendiden iyi bir ‘fırça’ yeniştim. *** Güney Afrika Müslümanlarının tarihi, bugün Cape Town denen bölgenin 17’nci yüzyılda Hollandalılar tarafından sömürgeleştirilmesiyle başladı. Hollandalılar buraya Malay Takımadaları’ndan Müslüman köleler ve siyasi mahkûmlar getirip yerleştirdiler. İslam’a tahammülü olmayan sömürge idaresinin ağır baskıları, Müslümanlığın alenen yaşanmasına el vermiyordu. Geliştirilmesine zaten hiç el vermiyordu. Zaten muhafazasına da zor el veriyordu. Cape Town Müslümanları zamanla İslam’ı büyük ölçüde unuttular. İçlerinde Kur’an’ı anlayıp anlatacak kadar Arapça bilen pek kimse kalmadığı ve ellerindeki Malayca kitapları da anlamaz hale geldikleri için, ‘’kitabi bilgiler’’in yerini kulaktan dolma bilgiler aldı. Şeyh Yusuf, Said Alevi, İmam Abdullah İbn-i Kadı Abdusselam gibi mürşitler, 1694-1794 yılları arasında estirdikleri ihya rüzgârlarıyla yozlaşmanın önünü büyük ölçüde kesmişlerdi, ama 1810’lu yıllardan itibaren Ümit Burnu Müslümanlığı tuhaf bir ‘’imamlar oligarşisi’’ tarafından yeniden hurafelere boğuldu: Zekât ve kurbanlarınızı imamlara vereceksiniz, onlar da bunları istedikleri gibi kullanacaklar… Bir yakınınız öldüğünde mahalle imamı ve arkadaşlarına 40 gün yemek vermezseniz o yakınınız ilelebet cehennemde yanar… İmamları hoşnut ederseniz, ahrette size şefaatçi olurlar… Böyle şeyler. Bölgeyi Hollandalılardan alan İngilizlerin verdiği izin sayesinde Hacc’a gidip gelen Müslümanlar, orada gördükleri Müslümanlığı Cape Town’da yaşamaya ve dahî anlatmaya başlayınca ortalık karıştı. Büyük bir tartışma başladı. Tartışma çatışmaya dönüşecek gibiydi. Bir grup sağduyulu Müslüman, doğru yolu bulmak için İslam Halifesinden yardım isteme fikrini ortaya attı. Bu fikir genel kabul gördü. İngiliz sömürge valisi aracılığıyla Kraliçeye müracaat edilerek, dinî irşad için Osmanlı Devleti’nden yardım talebinin İstanbul’a iletilmesi istendi. Kraliçe isteneni yaptı, Sultan Abdülaziz talebi makul karşıladı ve Cape Town’a bir âlim gönderilmesi için Ahmet Cevdet Paşa’ya talimat verdi. Ahmet Cevdet Paşa, bu görev için Ebubekir Efendi’yi uygun gördü. Ebubekir Efendi, 13 Ocak 1863 günü Cape Town’a geldi. İlk iş olarak bir medrese açtı, kitabi bilgilerle donanmış yeni bir Müslüman nesil yetiştirmek için çalışmalara başladı. Müslüman kitleler onun gelişini ve ‘’din ilimlerinin ihyası’’ için vakit kaybetmeden harekete geçişini büyük sevinçle karşıladılar, ama hurafelere dayanan iktidarlarını korumak isteyen bazı imamlar ona cephe alıp “fasıktır, zındıktır” diye propaganda yapmaya başlayınca işin tadı kaçtı. Ebubekir Efendi ve talebeleri türlü çeşit sataşmalara, saldırılara maruz kaldı. Cape Town’ın Londra kontrolündeki basını da Ebubekir Efendi’yi karalama kampanyasına iştirak etti. Ama Ebubekir Efendi yılmadı. Medreseden başka bir de cami açtı. Gittiği her yerde, konuştuğu herkese hurafelerden arınmış bir Müslümanlık telkin etti. Bu arada, Güney Afrika Müslümanları ile Osmanlı Devleti arasında güçlü bir gönül bağı kurdu. O bağ sayesinde Güney Afrika Müslümanları 20’nci yüzyıl başlarında Hicaz demiryolunun yapımına katkıda bulunacak, 1912’de Trablusgarp’ta savaşan Osmanlı ordusuna yardım gönderecek ve 1920’lerin başında ‘Milli Mücadele’ye de destek vereceklerdi… Ebubekir Efendi, 1880 yılında Cape Town’da vefat etti. Geride büyük bir manevi miras bıraktı. Her şeyden evvel, Cape Town’da Müslümanlığın ihyası yolunda bir kilometre taşı oldu. Allah ganî ganî rahmet eylesin. *** Şimdi gelelim Ebubekir Efendi’nin torunu –aslında Ebubekir Efendi’nin oğlu Alaaddin Bey’in torunu- Kerime Sinclair hanımefendiden yediğim fırçaya… Bir grup arkadaşla birlikte ziyaretine gittiğimiz evinde bize acı kahvesini içirirken dedi ki: “Türkiye’den buraya gelip gidiyorsunuz, Ebubekir Efendi’yi sorup duruyorsunuz, onun hikâyesini gazetelerinizde ve televizyonlarınızda ballandıra ballandıra anlatıyorsunuz, ama onun hatırasına layıkıyla sahip çıkmak için hiçbir şey yapmıyorsunuz. Kaç tane diplomatınızla, siyasetçinizle konuştum; Ebubekir Efendi’nin manevi mirasına sahip çıkmak için bir vakıf yahut enstitü kurulması gerektiğini söyledim ve bu konuda söz aldım; ama hiç icraat yok. Eyleminiz ne kadar büyükse siz de o kadar büyüksünüz aziz kardeşim. Bir şey yapmayacaksanız, burada benimle konuşmuş olmakla kalacaksanız, hiç yorulmayalım.” Kerime Sinclair, büyük dedesinin “İslamî aydınlanma kahramanı” olduğunu söylüyor ve onun bu yöndeki gayretlerinin takdirini ifadeye mezarıyla ilgilenmenin yetmeyeceğini, o gayretlerin devamını temin edecek bir müessesenin kurulması gerektiğini ısrarla vurguluyordu. Karargazete

Bu yazı toplam 809 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar