Ekrandaki örümcek kafalı!

Televizyonlardaki "tartışma programları"nda bazen öyle "sığ" ve "sığır"ca görüşler ileri sürülüyor ki; inanın, kafayı yememek mümkün değil!.. Bazen düşünüyorum; ya ben bu "dünya"da yaşamıyorum ya da bu görüşleri dillendirenler başka "galaksi"lerden gelmişler!..
Öyle "aptalca", öyle "gerzekçe" şeyler söylüyorlar ki; merak ediyorum, bunların "IQ numaraları" acaba kaç?.. IQ numaraları, "ayakkabı numaraları" seviyesinde olmalı ki, "şap" ile "şeker"i ya da "sap" ile "saman"ı birbirine karıştırıyorlar!..
İşin garip tarafı;
Kendilerini de ağırdan satıyorlar... "Aydın" geçiniyorlar, "ilerici" ve "çağdaş" geçiniyorlar... Oysa, kafaları o kadar "karanlık" ki, içine girmeye kalksan, "el feneri"yle bile yolunu bulamazsın!.. O kadar "gerici"ler ki, kafaları "1940"larda" donup, kalmış!..
ÖRTÜ, "SANAL GÜNDEM"MİŞ!
Son günlerin aktüel konularına, "suni gündem" diyorlar!.. Bugünlerde "başörtüsüne özgürlüğü" tartışıyoruz ya, bu aslında "üretilmiş bir gündem"miş!.. İnsanlar, "sanal gündem"le meşgul ediliyormuş!..
Amaç, "asıl gündemi örtbas"mış!..
Peki, "asıl gündem" neymiş?..
Asıl gündem, "Türkiye"nin peşkeş çekiliyor olması"ymış!.. Dolayısıyla; "başörtüsü"nü değil de, "nükleer enerjinin zararları"nı konuşmalıymış!.. "Türkiye, emperyalistler tarafından adım adım işgal ediliyor"muş, Türkiye üzerinde bir "para paylaşım savaşı" varmış!..
"Örtüyü boşverin" diyor madam;
"Türkiye"nin peşkeş çekilişini konuşalım!"
Çünkü efendim;
Bu konuları "örtbas" edip, tartışılmasını istemeyen Hükümet ve YÖK, dikkatleri "başörtüsü" üzerine çekerek, "yapay gündem" oluşturmuş!..
Söyleyin Allah aşkına;
Böyle bir "sığlık", böyle bir "sığırlık" ve dahi böyle bir "geri zekâlılık" olur mu?..
Hadi, hepsinden vazgeçtim;
Böyle bir "cehalet" olur mu?..
"Cehalet"in bu kadarı, ancak "okumakla" elde edilir herhalde!..
Bu "adam"lar ve "madam"lar, kesinlikle bu ülkede yaşamıyor olmalıdır!.. Bırakın bu ülkeyi, bu dünyada yaşadıklarından da şüpheliyim... Bu "yaratık"lar, acaba hangi "galaksi"den geldiler?..
Ulan, bu ülkede "başörtüsü" meselesi bugünlerde gündeme gelmiş değil ki!.. Bu konu, "zulüm"lerin başladığı 1969"dan bu yana konuşuluyor.
"41 yıldır" konuşulan bir konu nasıl "yapay" olur, nasıl "üretilmiş" olur Allah aşkına?..
Bunların kafalarında, "susam tanesi" kadar "beyin" olsa, mümkün değil bu kadar saçmalamazlardı!..
Derdin "peşkeş" ise, "nükleer enerji" veya "çevre" ise, konuş konuşabildiğin kadar!..
Ağzını kapatan yok!..
Ama, kendini "1968 kuşağı"ndan gösterip de, "modası geçmiş sol jargonlar"la ideoloji pompalamaya kalkarken, başörtüsü meselesine "üretilmiş gündem" dersen; "Hoop, orada dur" derim!..
Hoop, çizmeyi aşma!..
HEM KÖR, HEM APTAL!
Madam, YÖK Başkanı Yusuf Ziya Özcan"ın, son açıklamasına takmış kafayı!.. Yusuf Ziya Bey; "Garanti ediyorum, bugün nasıl başörtülü öğrencilerin girmesini sağlıyorsak, başörtüsüz öğrenciler de baskı görmeyecek. Onlar da bizim güvencemiz altındadır, hiç merak etmesinler" dedi ya; "ne lüzum var"mış böyle konuşmaya!.. "Üniversitelerde zaten türban sorunu yok"muş da; "Bütün üniversitelerde örtülüler zaten derse girebiliyor"muş da, bu açıklama "gündem saptırmaya" yönelikmiş!..
Allahım, aklıma mukayyet ol!..
Bu madam, çıldırtacak beni!..
Ya gözleri görmüyor,
Ya da, tam embesil!..
Be kadın;
Senin televizyon ve gazetelerdeki "tartışma"lardan haberin yok mu?.. Bir süredir yürütülen "korku pompalama" kampanyalarını okumuyor, seyretmiyor musun?..
O "korku pompalayanlar" ki, bir süredir; "Ya herkes türban takarsa!.. Ya, başı açıklara baskı uygulanırsa!" diyerek kitleleri "provoke" etmeye çalışıyorlar!..
Sen "kör" müsün,
Yoksa "sağır" mı?..
Bu tür "vehim"ler o kadar dillendirildi ki, Yusuf Ziya Özcan, o "garanti"yi vermek zorunda kaldı!..
Yoksa, durduk yerde niye böyle bir konuşma yapsın ki?..
Ama madam, bu "bağlantı"yı kuramayacak kadar cahil, "konuşmanın sebebi"ni göremeyecek kadar kör!..
SAHTEKÂR VE YALANCI!
Gelelim, "kuyruklu yalan"ına!..
Madam diyor ki;
"Ben Türkiye"deki bütün üniversiteleri dolaştım, hiçbirinde türban yasağı yok!"
Hem sahtekâr, hem yalancı!..
Bu kadın "sahtekâr" çünkü; "örtü sorununun çözümü" konusunda atılan adımlar, daha "bir haftalık" bir mesele... Bu bir hafta içinde "bütün üniversiteleri dolaşmış" da, "yasak" olmadığını görmüş!..
İğrenç sahtekâr!..
Bir hafta içinde, bırakın Türkiye"yi, İstanbul"u bile dolaşamaz insan!..
Ayrıca, "Dolaştım, örtü yasağı yok" sözü de tam bir palavra!..
İşte, "sıkıntıyı yaşayan" biri, evet Hilâl Kaplan yazıyor:
"Türkiye"nin çeşitli şehirlerinden yasağın ya tüm üniversitede ya da bazı bölümlerde devam ettiğine dair e-mailler almaya devam ediyorum.
Örneğin Selçuk Üniversitesi Eğitim Fakültesi"nde, İstanbul Üniversitesi Çapa kampusunda, Ankara ve Trakya Üniversitesi"nin tümünde, 19 Mayıs Üniversitesi Tıp Fakültesi"nde, Kocaeli Üniversitesi Mimarlık Bölümü"nde; vakıf üniversitelerinin hemen hepsinde başörtüsü serbest olmasına rağmen Yeditepe Üniversitesi"nin tümünde yasak devam ediyor.
Ege ve Dokuz Eylül Üniversitesi"nde, İTÜ Mimarlık Bölümü ve Marmara Üniversitesi Yabancı Diller Bölümü"nde de başörtülü öğrencilerin bazı tacizkâr davranışlara maruz kaldığına dair haberler aldım.
Kimse mezkur deşifreyi üniversite yönetimlerini hedef göstermek için yazdığım gibi bir tezvirata kalkışmasın.
Bana yazan başörtülü öğrenciler başlarına gelebileceklerden o denli korkuyorlar ki, sanki suçlularmış gibi isimlerinin en fazla baş harflerinin yazılmasına razı oluyorlar."
İşte liste ortada... Yani, bir çok üniversitede "jakoben zulmü" devam ediyor... Peki, "yasak" devam ediyorken, bu "madam" acaba "neresinden" uydurdu bu yalanı?..
Uzun lâfın kısası;
Bu "adam"lar ve "madam"lar ya "palavra sıkmak"tan vazgeçip, halka "gerçek"leri anlatacaklar ya da geldikleri "galaksi"ye geri dönecekler!.. Zira, ekran başındaki insanlara "saç-baş yoldurtmaya" hakları yok!..
Mecbur muyum arkadaş; bu "gerzek"leri dinleyip de çıldırmaya!.. Ben, o programları "ufkum açılsın" diye izliyorum, öfkeden "nutkum tutulsun" diye değil!..
Diyeceksiniz ki;
"Seyretme, kapat!"
Tamam, kapatayım da, "güzel şeyler" söyleyenleri dinlemek hakkım değil mi?.. Ne yani; "çirkef"ler ve "şirret"ler var diye, onları dinlemekten vaz mı geçeyim?..
Hem, ben niye kapatayım ki;
Onlar kapatsın kendilerini!..
"Dehliz"lerine geri dönsünler!..
İster 1968"e, ister 1940"lara!..
===========
İnce"ye bir gözlük!
O kadar "öfkeli"ler ki, gözleri hiçbir şey görmüyor... "Akıl"ları da "zayi" olmuş ki, "dün"ü hiç hatırlamıyorlar.
Efendim, CHP"den dün bir açıklama yapıldı. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül"ün davetine icap etmeyecekler, yani "29 Ekim Resepsiyonu"nu "boykot" edeceklermiş!..
Olabilir!.. Kendileri bilir... Ama, "davetiye" konusundaki sözleri, yenilir-yutulur bir "gaf" değil!..
CHP"li Muharrem İnce, resepsiyona niye katılmayacaklarının "bahane"lerini sıralarken, Cumhurbaşkanı"na da "çamur" atıp, demiş ki; "Resepsiyon davetiyesinde Türkiye Cumhurbaşkanı yazılmış!.. Ben, matbaa hatası olduğunu düşünmek istiyorum... Bu, doğru değildir... Davetiyede Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı yazılmalıydı... Cumhuriyet yoksa, Cumhurbaşkanı da yoktur!"
Breh, breh!.. Ne büyük lâf!..
Buna, "öfkeden gözler görmez olmuş" denir... Tabiî, "hafıza sorunu" da cabası!..
CHP"li Muharrem İnce, bu sözleri sarfetmeden önce "eski davetiye"lere bir baksaydı, böyle bir "skandal"a imza atmazdı...
Çünkü efendim;
9. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel"in 30 Ekim 1997 ve 10. Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer"in 29 Ekim 2001 tarihinde yapılacak resepsiyonlar için gönderdikleri davetiyelerde de "Türkiye Cumhurbaşkanı" ifadesi kullanılmış!..
Yani, ortada anormal bir durum yok!..
Tamam, "Abdullah Gül"e düşman" olabilirsiniz... Ama bu düşmanlık, "gözlerinizi kör edecek" seviyelere ulaşırsa, "karga"lar bile "münasip yerleriyle" güler size!..
Muharrem İnce"ye tavsiye ediyorum; "gözüne gözlük" takıp, yukarıdaki "davetiye"lere bir baksın!..
=========
Sizin nereniz yeni?
Hani, bir atasözümüz vardır: "Eşeğe altın semer de vursan; eşek, yine eşektir!"
Bir insana; istediğin kadar "yenilikçi" de!.. Bir partiye, istediğin kadar "yeni" de!.. "Eşek" değişmedikçe, sırtına "altın semer" vursan ne fayda!..
Aynen bunun gibi... Sen, hâlâ "başörtüsüne düşman"san!.. Sen hâlâ "ayrımcılık" uyguluyorsan... Sen hâlâ "terör örgütünün avukatlığını" yapıyorsan; istediğin kadar partinin "yenileştiğini" söyle!..
Sen yenileşmedin ki!.. "Tas" da aynı, "hamam" da!.. Sadece "tellak" değişti... İşin garibi, değişen tellağın kafası da, hâlâ "o kafa!"
Hâlâ yasakçı, hâlâ buyurgan, hâlâ totaliter ve faşist!.. Yani, ortada "değişen" hiçbir şey yok!..
O halde, sizin nereniz "yeni" Allah aşkına!..

 

yeni akit

Bu yazı toplam 1284 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar