Abdurrahman Dilipak
ELHAMDÜLİLLAHİ RABBİL ALEMİN!
Alemlerin rabbine hamdolsun!
Müslümanlar her gün en az 40 kez bu ifadeyi tekrarlarlar.
Dünya savaşı çıksa, Tabii afetler arkası arkasına gelse, ne gam! Bir mü’min için değişen bir şey olmayacak. Yine “Allahuekber” diyeceğiz. yine “Sübhanallah” diyeceğiz, yine “Elhamdülillah” diyeceğiz. Bizim “yenilmezliğimizin sırrı” burada gizlidir.
Bizi gören, duyan, bilen, kadiri mutlak, kadere, rızga ve ecele hükmeden, hüküm sahibi, güç ve kuvvet sahibi, eşi-benzeri olmayan, rahman ve rahim olan bir Allah’ımız var. Biz yalnız O’ndan yardım diler ve yalnız O’na sığınırız.
İnsanoğlu aciz, acelecidir, merak eder. “Nereye gidiyoruz?”, “N’olacak bu memleketin / dünyanın hali”, “Şu şöyle olursa ya da bu böyle olmazsa sonumuz nice olur?” gibi evhamlarla hayatı kendine zehreder. Sahi, mesela babam kız olsaydı, ben kim olurdum!
Her şey olacağına varır. Biz bu süreçte ne yapıp-ettiğimiz, söyleyip söylemediklerimizle imtihan oluruz.
Hem bize hayır gibi gelen şeylerde şer, şeri gibi gelen şeylerde Allah hayır murat etmiş olabilir.. Kimse Allah’ın iradesinin tecellisini erteleyemez, ya da O’nu iradesinin aksine tasarrufa zorlayamaz. Herkes, her şey O’nun iradesine tabidir, Şeytan bile, biz sadece O’nun rızasına talibiz. O iradesini gerçekleştirmek için bize muhtaç ve mecbur değildir. Dilerse kafirleri, hatta Şeytan’ı ve onun işbirlikçilerini, iradesinin tecellisine memur edebilir..
Şimdi biraz rahatladınız mı? Hadi tebessüm edin. “Allah”ı anın ve peygambere salavat getirin.. Ve, Allah’ın rıza’sını kazanmak için “şimdi benim ne yapmam gerekir” diye düşünün.
Bu FETÖ, DAEŞ, PKK belasına bakalım bir..
“Ey düşmanım sen benim ifadem ve hızımsın, gündüz geceye muhtaç, bana da sen lazımsın”
Sahi, bu başarısız darbe girişimi oldu da, hatta başarılmış bir darbeyi, Allah tersine çevirdi de, yarım asırlık bir plan 24 saat içinde berhava oldu. 10 yılda temizlenemeyecek bir pislikten ülke bir anda kurtulma fırsatı buldu. Bazı gerçekleri görmek istemeyenler, görmek istemedikleri gerçeklerle yüzleştiler. Ve bu komplonun arkasındaki derin-uluslararası sistem deşifre oldu.
DAEŞ, sessiz ve derinden devam eden, İslam dünyasını içinde parçalayanŞii, Selefi, Sufi / Sünni ayrışmasının sonunu getirdi. Bunun uluslararası şer odaklarının kullandıkları, kışkırttıkları bir fitne olduğunu gözler önüne serdi.. PKK deseniz, ırkçılık, etnik milliyetçilik ve ayrılıkçı hareketlerin mahkum edilmesi için iyi bir fırsat oldu. 28 Şubat, Gazze, Suriye, Kudüs, Mısır, Afganistan, Irak hepsi birer mektep olma özelliği taşıyor.. Toplumsal hafıza ve toplum bilinci bu şekilde yeniden hayat buluyor.
Bütün bunlar pahalı ama son derece değerli bir derse dönüşüyor bizim için.
Bu gün yaşadıklarımızdan öncesini hatırlayın.. “Mütrefin”lere dönmüştük.. Hızla dünyevileşiyorduk.. Başörtüsü bir aksesuvar’a dönüşmüştü. Tesettür modacıların elinde oyuncak olmuştu. Din seremoni ve ritüellere indirgenmeye başlamıştı. Servet ve iktidar başımızı döndürmüştü.. Zenginlerimiz, servetlerinin akıl, zeka ve çabaları karşılığında kendi hakkedişleri olduğunu düşünmeye başlamışlardı. Sahi Karun niçin lanetlenmişti.. Kaz gelecek yerden tavuk esirgemiyorlardı ama, zekatlarını vermiyorlardı.. Para kazanmayı öğrenmişlerdi ama harcamayı bilmiyorlardı.. Heva ve hevesleri uğruna servetlerini israf ediyorlar, helala ve harama dikkat etmiyorlardı..
Böyle bir ikaz gerekli idi, aklımızın başına gelmesi için. Zira “Bir musibet, bin nasihattan iyidir.”
Gerçek şu ki, Allah servet ve iktidarı halklar ve ülkeler arasında evirir, çevirir. O bizi mallarımız, canlarımız ve sevdiklerimizle, kimi zaman sahip olduğumuz şeyleri artırarak, kimi zaman eksilterek imtihan edecektir.. Olması gereken sabredenlerden, şükredenlerden, direnenlerden olmaktır.. Çoksa “çokluk”la övünenlerden değil. Unutmayalım ki, kaynağı, elde ediş şekli ve harcama şekli rıza-i İlahiye uygun değilse, mallarımız, sanlarımız ve sevdiklerimiz bizim için fitneye dönüşecektir..
Daha iyiye ulaşmak istiyorsak, İki günümüz birbirine eş olmadan ilerlemek istiyorsak, daha akıllı, daha dürüst, daha bilgili, daha cesur, daha cömert olacağız. Biz kendimizi değiştirmeden de Allah bizim hakkımızdaki hükmünü değiştirmeyecek. Asıl değişmesi gereken başımızdakiler değil, onlardan önce biziz. Zira, “her topluluk layık olduğu gibi idare olunur” Yoksa şunu sormamız gerekir: “içimizdeki beyinsizlerin işledikleri yüzünden bizi helak eder misin Allahım”. En azından onların şerrinden emin olmak için onlara yardım etmememiz, yakın durmamamız gerekir. O zalimlere yakın duracak olursak, sonra “ateş bize de dokunur”
Sanırım çok dünyevileştik. Kader, rızık ve eceli hesaba katmaz olduk. Oysa bize “ağzımızın tadını kaçıran ölümü sıkça hatırlamamız gerektiği” söylenmedi mi?
Başımıza gelen felaketler, bir imtihan gereği değilse, kendi cahilliğimizin eseri olabilir. Bu gibi durumlarda “inni küntü minezzalimin” (Biz zalimlerden olduk) diyebilmemiz, kendi nefsimizi hesaba çekebilmemiz şart.
Bilmem derdimi anlatabildim mi?
Beni sorarsanız “Ne varlığa sevinirim, ne yokluğa yerinirim”. Sadece olanları anlamaya çalışıyorum k, yaşadığım zamana ve mekana şahidlik edeyim ve din günü için hazırlıklı olayım.
Allahım, Sana hamdolsun, Alemlere rahmet olarak gönderdiğin resulüne selam olsun. Yalnız senden yardım diler, sana sığınır, sana kulluk eder ve yalnız senden yardım dileriz. Bize hakkı hak, batılı batıl göster. Hakta toplanmamızı nasib et. Bizi nimet verdiklerinin yoluna ilet, gazaba uğrayanların değil. Amin. Selam ve dua ile.
yeniakit