Eli Öpülecek Hizmetkârlar, Vekiller, Politikacılar...
BU memlekette eli öpülecek temiz politikacılar ve belediyeciler olmuştur. Onlar hizmetlerini şeffaf ve temiz şekilde yapmışlar; halkın ve ülkenin menfaatlerini korumuşlar, vazifelerini ve vekâletlerini suiistimal etmemişlerdir.
Evet, onlar eli öpülecek hizmetkârlardır. Çünkü yalan söylememişler, halkı aldatmamış, kandırmamışlardır.
Onlar, hizmetleri esnasında resmî ve kanunî maaşlarından ve harcırahlarından başka gelirler peşinde koşmamışlardır.
Onlar, ihalelere fesat karıştırmamışlardır.
Onlar, devlet ve belediye bütçelerini hortumlamamışlardır.
Onlar nepotizme sapmamışlar; ehil olmayan akrabalarını, hısımlarını, hemşehrilerini, yakınlarını, asker arkadaşlarını koruyup gözetmemişlerdir.
Onlar gizli, kara, kirli servetlere sahip olmamışlardır. Onlar alınları ak olarak hizmet etmişlerdir. Onlara milletçe teşekkür ve minnet borçluyuz.
Böyle temiz ve şeffaf politikacıların, belediyecilerin, hizmetkârların, vekillerin ellerini bu sütundan hürmetle öpüyorum. Ölenlere rahmet diliyorum, kalanlar mutlu yaşasınlar.
Lakin madalyonun arka yüzü de vardır. Yani bu memleketin yakın tarihinde birtakım kirli politikacılar ve belediyeciler de var olmuşlardır. Onların elleri öpülmez. Onlar saçı bitmedik yetimlerin haklarını yemişlerdir.
Birtakım vatandaşların, "Ötekiler iş yapmıyorlar, çalıyorlardı. Bunlar çalıyor ama hayli iş ve hizmet de yapıyor..." diyerek hırsızlığı ve hırsızları desteklemiş olmaları son derece üzücüdür.
İslâm dini hırsızlığı, rüşveti, haram kazançları, ihalelere fesat karıştırmayı, ribanın her türlüsünü, bâtıl ve gayr-i meşru gelir elde etmeyi, kara ve kirli servet edinmeyi kesin olarak yasak kılmıştır. Binaenaleyh bir Müslüman bunları hoş göremez, böyle yapanları destekleyemez.
Çalıyor ama aynı zamanda iş yapıyor... Bu felsefe bir Müslümana yakışmaz.
Böyle konuşanlar şayet hırsızlığı, ribayı, haram yemeyi mübah ve helâl addediyorlarsa (sayıyorlarsa) dinden çıkar ve kâfir olurlar.
Haram kazanmak ve haram yemek ateşe (cehenneme) götürür. Haram yiyiciler mezmum (kötülenmiş), merdut (reddedilmiş, dışlanmış) uğursuz kişilerdir.
Ribacılar, Yüce Kur"an"a göre Allah"a ve Resulüne savaş ilan etmişlerdir.
Hizmet ve faaliyetleri yaparken yamukluk yapanlar, doğruluktan ve dürüstlükten ayrılanlar ahlâksız, faziletsiz, hain, şakî kişilerdir.
Hırsızlar, yamuklar, haram yiyiciler süeda (mutlular, kurtulmuşlar, iyiler) taifesi içinde değil; eşkıya (şakiler, kötüler, cehennemlikler) güruhu içindedir.
"Bunlar hiç olmazsa hem çalıyor, hem hizmet ediyor..." felsefesi bataklıklarına düşmüş sevgili din kardeşlerimi uyarıyorum. Böyle şeytanî felsefeleri bırakınız.
Zulmü, haramı, kötülüğü, hırsızlığı, haram yemeyi ve kazanmayı övmek kişiyi küfre götürür.
Allah katında tek geçerli din olan İslâm dini hırsızlığı, haram yemeyi, yamukluğu kesin şekilde kınamış, günah ve zulüm addetmiştir.
İslâm"ın temel şartlarından ve farzlarından biri de istikamet yani doğruluk ve dürüstlüktür.
Ülkemizin doğu ve güneydoğu bölgesinde binlerce köyün halkı boşaltılmış, milyonlarca vatandaşımız perişan hale getirilmiştir. Yağmalanan, hortumlanan, talan edilen paralarda onların hakları vardır.
Yüce Kur"an, hırsızın elinin kesilmesini emrediyor. Bu, Allah"ın emridir. Resûl-i Kibriya (salat ve selam olsun O"na) Efendimiz "Allah"a kasem ederim ki, benim kızım Fâtıma hırsızlık yapsa onun da elini keserim..." buyurmuşlardır.
Hırsızlar, rüşvetçiler, hortumcular, yağmacılar, talancılar, mürtekibler, soyguncular tepelenmedikçe bu memleket kurtulmaz.
İyi, akıllı, vicdanlı, salih bir Müslüman hiçbir zaman, doğrudan doğruya veya dolaylı olarak eşkıyayı ve eşirrayı destekleyemez.
Kur"an "Sana nasıl emr olunduysa öylece dosdoğru ol!.." buyurmuştur.
Bu emre uyalım. Uymazsak kendimize zulm etmiş ve felaketimizi kendi ellerimizle hazırlamış oluruz.
Devlet Dindar ve Muhafazakâr Müslümanları Memnun Etmelidir
ŞAYET dindar ve muhafazakâr anne babalar, kız çocuklarının karma okullarda okumasını istemiyorlarsa, devlet sadece kızlara mahsus liseler ve kolejler açarak onları memnun etmelidir. Devletin, sadece bir teori olan, o da çürütülmüş bulunan Darwinizm teorisini/ideolojisini gerçekmiş gibi okutmaya ve belletmeye hakkı yoktur. Biyoloji derslerinde ondan sadece isbat edilmemiş bir teori olarak bahs edilebilir ama asla ilmi bir gerçek olarak gösterilemez. Böyle bir şey çoğunluğu Müslüman olan ana babaları rencide eder. Böyle bir şey laikliğe aykırı olur.
Laik sistem, kendi okullarında başörtüsünü yasaklıyorsa; Müslümanlara, başörtüsünün serbest olacağı özel İslâm kolejleri ve mektepleri açmak izni vermelidir. Devlet böyle okulları elbette kontrol edecektir ama insan haklarının, demokrasinin, din ve vicdan hürriyetinin ışığında.
Tevhid-i Tedrisat (Eğitimde Birlik) Kanunu ve ilkesi, din ve vicdan hürriyetini, demokratik hakları kısıtlayacak ve ortadan kaldıracak şekilde uygulanmamalıdır.
Birtakım dinsizler ve İslâm düşmanları, "Bize özel laiklik..." diyerek laikliği çığırından çıkartmaktadır.
Sovyetler Birliğinde, Enver Hoca Arnavutluğunda, Pol Pot Kamboçyasında da "Onlara özel" laiklikler vardı ama bunlar gerçek laiklik değildi. Gerçek laikliğin karikatürü idi.
Millî kimliğimizin ana faktörü olan Müslümanlıkla mücadele edilerek, halk yığınlarını gerçek ve dindar Müslüman olmaktan çıkartıp light/uygulamasız Müslüman haline getirmek için antidemokratik önlemler alarak, âdil olmayan baskılar yaparak bu devlete, bu millete, bu vatana hizmet edilmez.
Milletin yüzde ikisini bile oluşturmayan birtakım gizli azınlıkların, egemen güçlerin istekleri yerine getiriliyor, büyük çoğunluk çeşitli baskılar altında eziliyor. Böyle demokrasi olmaz, böyle hürriyet olmaz, böyle insan hakları olmaz.
Siyasî sistem İslâm dini ile barışmalıdır. Laik Fransa"da ve laik Portekiz"de devletin Katolik kilisesi ile barış içinde yaşaması gibi...
Bu yazı toplam 613 defa okunmuştur