Emrullah İşler’le sohbet... Paralel Yapı’da ihlas ve samimiyet yok

Dünkü haberimizden de gördüğünüz gibi; Başbakan Yardımcısı Emrullah İşler’in davetlisi olarak, Çarşamba günü Kosova’daydım...

Başkanlığını Serdar Çam’ın yaptığı TİKA tarafından restore ettirilen Sultan Murad Hüdavendigar Türbesi’ni ziyaret ettik... O türbeyi ziyaret etmek, içimde bir ukde idi, şükürler olsun ki, Cenab-ı Allah nasip etti...

Daha sonra Prizren’e geçip, yine TİKA tarafından restore ettirilen Sinan Paşa Camii’nin bahçe düzenlemesinin hizmete açılması münasebetiyle düzenlenen törene iştirak ettik... 

Yine Prizren’in Reçane köyüne gidip, TİKA tarafından inşa ettirilen Meto Bayraktari İlköğretim Okulu Ek Binası’nın açılış törenine katıldık.

“Katıldık” diyorum; çünkü yanımda Star Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Yusuf Ziya Cömert ile Yenişafak yazarlarından Ömer Lekesiz vardı...

Sayın Emrullah İşler’in programı oldukça yoğundu. Daha başka törenlere de katıldı... Bir ara; fırsat bulup, Prizren’deki Yunus Emre Kültür Merkezi’nde, kendisiyle sohbet ettik.

Açık ve net söyleyeyim: Sayın Emrullah İşler, Paralel Yapı’nın gerçekleştirdiği “Kirli 17-25 Aralık operasyonları” ve sonraki süreçte; “dik” duran ve “Başbakan Tayyip Erdoğan’ı yalnız bırakmayan” bakanlardan biridir... Millet de, kendisini bu “dik duruş”undan dolayı takdir ediyor.

TİKA, DÜNYA MARKASI

 

Bir yandan çayımızı yudumlarken, bir yandan da “TİKA’nın faaliyetleri”ni sorduk kendisine...

Dedi ki;

TİKA 1992 yılında kuruldu... 92-2002 yılları arası, 10 yılda toplam 2241 projeye imza attı, ondan sonra biz devraldık. TİKA’nın bizim iktidarımız dönemimizde 10 yıl içinde yaptığı projelerin sayısı 14 bini geçti... 2012 ve 2013 yıllarında, sadece 1 yılda 1800’ün üzerinde proje hayata geçirildi. Bizden önce neredeyse 10 yıldaki rakama yakın bir rakamı biz 1 yılda hayata geçirir, yakalar hale geldik.

TİKA’yı biz kurmadık, merhum Turgut Özal’ın talimatıyla TİKA 1992 yılında kuruldu... Ben kuranlardan, emeği geçenlerden Allah razı olsun diyorum, özellikle Özal’a rahmet diliyorum.

Ama rahmetli Özal’ın da bir öngörüsü vardı. 21. yüzyılın  Türkiye asrı olacağını söylemişti. Hakikaten, 2002 yılında AK Parti’nin iktidara gelmesiyle birlikte, işte o biz 21. yüzyılın Türkiye asrı olması için elimizi, kolumuzu sıvadık, var gücümüzle çalışıyoruz.

Dikkat edin; 2002’ye kadar TİKA öyle çok tanınan bir kurum değildi, ama biz iktidara geldikten sonra TİKA’yı bir dünya markası yaptık... TİKA Türkiye’nin yüz akı oldu, Türkiye’nin onurunu, gururunu yükselten, yücelten bir kurum haline geldi. 

Afrika’ya gidiyoruz, Ortadoğu’ya gidiyoruz, Balkanlar’a gidiyoruz, Kafkaslar’a gidiyorsunuz, her yerde TİKA’nın adını duyuyorsunuz ve TİKA’nın adını; herkes bizim telaffuz ettiğimiz gibi telaffuz ediyor, bunu bir marka haline getirdik. İşte, en son biz Sudan’da Darfur bölgesinde çok kapsamlı, 30 milyon dolarlık bir proje olan Nyala Devlet Hastanesi’nin açılışını yaptık. Sağlık Bakanımızla birlikte, gerçekten mükemmel bir eser. 

Bir kere daha altını çiziyorum; TİKA’yı biz kurmadık, ama dünya markası haline getiren AK Parti iktidarı olmuştur ve bugün çok şükür TİKA, dünyanın dört bir yanında tanınan bir kurum haline gelmiştir. 

YUNUS EMRE VE THY

Dış politikamızın yumuşak güç ayaklarından ikisi ise, bizim dönemimizde kurmuş olduğumuz iki kurumdur.

Bunlardan birisi, Yunus Emre Kültür Merkezleri’dir... Bugün çok şükür Yunus Emre Kültür Merkezleri, kurulduğu günden bugüne kadar dünyanın dört bir yanında merkezler açıyor, şu an 35 merkeze ulaşıldı ve inşallah bu sayı   gittikçe de artacak. Yunus Emre Kültür Merkezleri de bizim, yani 21. yüzyılın büyük Türkiye’sinin kültürel ayağını oluşturan bir kurum işlevi görüyor. Buralarda Türkçe eğitiminden, Türk kültürünün tanıtılmasına, Türk sanatının, el sanatlarının, hat sanatının öğretilmesine, Türk mutfağının ve yemeklerinin tanıtımına kadar önemli faaliyetler yapılıyor ve bulundukları ülkelerde bu merkez çok önemli görevler icra ediyor; bu da önemli bir ayak.

Bence üçüncü bir ayak daha var, yine bizim dönemimizde kurulan Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı... Bildiğiniz gibi, yurtdışında 6 milyona yakın insanımız yaşıyor, bu 6 milyonun yarıdan fazlası Almanya’da yaşıyor. Bu insanlarımız artık sahipsiz değil. Ben de yurtdışında okudum, yurtdışında okumanın, yurtdışında bulunmanın bedelinin ne olduğunu bilen bir insanım. Ama şimdi görüyoruz ki, her şey çok değişti, eskiden yurtdışında devletin kapısını çalmak için insanın 10 kere düşünmesi lazımdı, gittiği zaman bütün kapılar yüzünüze kapanır, terslenirdiniz. Şimdi biz elhamdülillah bugün artık yurtdışındaki bütün misyonlarımızı milletimizin hizmetine sunduk ve devlet-millet bütünleşmesini sağladık. Bundan dolayı Yurtdışı Türkler Başkanlığı çok önemli bir görevi üstleniyor.

Yurtdışı Türkler Başkanlığı aracılığıyla dünyanın dört bir yanından gelen gençlere Türkiye bursları adı altında üniversite öğrenimi bursları veriyoruz. Türkiye olarak yılda 4 bin civarında üniversite öğrencisine burs veriyoruz. Böylece dünyanın dört bir yanında Türkiye’de eğitim gören, Türkiye’yi tanıyan, seven, Türkiye’de okumuş, Türk dilini bilen dünyanın yeni nesillerini yetiştiriyoruz.

Bir dördüncü ayak da Türk Hava Yolları... THY de bu dönemde bildiğiniz gibi bir dünya markası haline geldi, şu an dünyada birinci sırada, en fazla destinasyon, uçuş noktası bakımından hesapladığınız zaman dünyada birinci sırada; en fazla ülkedeki uçuş noktası olarak söylüyorum. Dolayısıyla, dünyadaki herkes İstanbul’u, Türk Hava Yolları’nı ve Türkiye’yi tanır hale geldi. 

Bence bu 4 kurum Türkiye’nin yumuşak gücü bakımından son derece önemli kurumlar.”

EZBER VAR, TÜRKÇE YOK!

Geçiyoruz ikinci sorumuza... Sayın Emrullah İşler’i de yakından ilgilendirdiği için, sözü Paralel Yapı’nın faaliyetleri”ne getiriyoruz... Paralel Yapı; “Yurtdışında okullar açmak, Türk Bayrağı’nı dalgalandırmak ve Türkçe Olimpiyatları düzenlemek”le övünüyor ya; sayın Emrullah İşler’e soruyoruz: “Gerek TİKA, gerek Yunus Emre Kültür Merkezleri, yurtdışı faaliyetlerinde bir problemle karşılaşıyor mu?”

Cevabı şöyle oluyor:

TİKA, Yurtdışı Türkler Başkanlığı ve Yunus Emre; bizim Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin kurumlarıdır ve bunlar bizim yumuşak gücümüzü oluşturan kurumlardır. Yunus Emre’ler ve Yurtdışı Türkler Başkanlığı olsun, TİKA olsun; Türkçe’nin yurtdışında öğretilmesi konusunda hakikaten çok önemli misyonlar ifa ediyor. Bahsettiğiniz konuda, şunun altını çizmekte yarar görüyorum.

Evet, yurtdışında bulunan Türk okulları bu Paralel Yapı’nın toplum tarafından bilinmeden önceki hali hepimiz için gurur verici bir durumdu... Yani orada Türk bayrağının dalgalanması, Türkçe Olimpiyatları için çocukların getirilip orada şarkılar, türküler, oyunlar folklorik gösterilerin yapılması gayet güzeldi. 

Ama şahsen benim kafamda şu soru işareti vardı: Yurtdışındaki Türk okullarına gittiğimiz zaman oradaki çocuklarla diyalog kuramıyorduk, çocukların Türkçe bilmediklerini görüyorduk yani 3-5 kelime ya biliyorlar ya bilmiyorlar öyle bir durumla karşı karşıyaydık. 

Bunu ben Ürdün’de gördüm, Afrika’da, Sudan’da gördüm başka yerlerde gördüm. Bu Paralel Yapı ortaya çıkana kadar, gittiğimiz her yurtdışı seyahatinde milletvekili olarak Türk okullarını ziyaret ettik, törenlerine katıldık ama hep kafamızda da böyle bir soru işareti vardı. Fakat bütün bunlara rağmen, yine de işte adı Türk okulu... Bayrağımızı dalgalandırıyor diye elbette ki gurur duyuyorduk... 

Biz de elimizden gelen desteği oraları ziyaret ederek veriyorduk, ama bu Paralel Yapı ortaya çıktığı zaman bir defa işin, aslında ihlas olmadığı görüldü... İhlas ve samimiyet olmadığı için de tabiî ki, sonucunda iyi olmayacağı aşikardır. “Türkçe öğretiyoruz” vesaire falan şeyler söylüyorlar, Türk okulları için... Türkçe falan öğretildiği yok bir defa; onun altını çizmekte fayda var. Bu okullarda; İngiliz kültürünün, Fransız kültürünün vesaire bir yerde taşeronluğunun yapıldığını görüyoruz.

DEVAMI YARIN

Başbakan Yardımcısı Sayın Emrullah İşler’le sohbetimiz elbette bu kadar değil... Daha “seçim” değerlendirmeleri var, “Cumhurbaşkanlığı seçimleri” var, “Paralel Yapı’ya operasyonlar” var, “Başbakan kim olabilir?” meselesi var...

Ama, yerimiz bitti...

Yarın, inşaallah; hem “sohbetin geri kalanı”nı, hem de “gezi izlenimlerimizi” aktarırım... Bu vesileyle, başarılı çalışmalarından dolayı sayın Emrullah İşler’e, TİKA Başkanı sayın Serdar Çam’a ve Emrullah Bey’in Basın Müşaviri Bilal Çetin’e teşekkür ediyorum...

Yarın devam ederiz inşallah.

**************************************************************************

Erdoğan’ın “taziye”si, Ermeniler için bir fırsattır

Başbakan Tayyip Erdoğan’ın; 24 Nisan 1915’te “tehcir”e tabi tutulan Ermeniler için “taziye mesajı” yayınlayıp; “Ermenilerin acılarını paylaşmak bir insanlık vazifesidir” demesi; bütün dünyada; yankı uyandırmış ve “Türkiye’deki siyasi deprem” olarak yorumlanmış...

Erdoğan tarafından yapılan bu “insani açıklama”nın asıl muhatabı olan Ermeni Diasporası’nın ne diyeceği merak ediliyordu ki, anlaşılan şu: “Tatmin” olmamışlar... 

“Dahasını” istiyorlar ve Erdoğan’ın uzattığı “barış eli”ne, “sıkılmış yumruk”la karşılık veriyorlar!..

Demek ki, “inat”larında devam edecekler ve “kriz”den beslenecekler!..

Ben; “Ermeni halkının, Diaspora gibi düşünmediğini” zannediyorum... 

Ama, yine de “Diaspora kuşatması”nı kırıp da, gerçekçi düşünemezler!.. 

Umarım, bir “99 yıl daha” bu “inat”la yaşamazlar... 

Zira, Erdoğan’ın verdiği, onlar için bir “teminat”tır ve barışa, en çok onların ihtiyacı var!..   

Bu “fırsat”ı da heba ederlerse, “Amerikan başkanları”ndan, daha çook “soykırım” ifadesini kullanmasını beklerler!.. Ama, işte Obama bile, yine “soykırım” ifadesini kullanmadı.

Gelin, bu “inat”tan vazgeçin!..

yeniakit

Bu yazı toplam 742 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar