Mehmet GÖKTAŞ
Diyarbakır - İstanbul hattı
İslam Davası adına Diyarbakır-İstanbul hattının ne kadar güçlendiği, ne kadar belirginleştiği ve ne kadar belirleyici olduğu daha sonraki günlerde anlaşılacaktır.
İyice düşünürseniz 20 Nisan Diyarbakır etkinliği birçok açıdan öncekilerden çok farklı olmuştur. Bu pazar İstanbul Kazlıçeşme’de yapılacak olan etkinliğin de inşaallah aynı şekilde muhteşem olacağını rahatlıkla söyleyebiliriz.
Aslında Diyarbakır mitinginin bu şekilde güzel geçeceği dikkatli bakanlarca önceden görülmüştür. Çünkü bu yıl, daha önce hiç yapılmayan sayısız noktada etkinlik düzenlenmiş ve katılımlar da gittikçe artmıştır.
Fakat her şeye rağmen Diyarbakır mitinginin bu yıl nasıl geçeceğine dair herkeste ayrı bir merak ve heyecan olduğunu da biliyoruz. Bir yanda seçim neticeleri, öbür yanda aynı yerde bir gün önce yapılan etkinlik... Bu konuya girmeyeceğim.
Buna rağmen Diyarbakır Nevruz alanında önceki yıldan daha muhteşem bir manzara vardı. Rabbim Müslümanları bir de yağmurla imtihan etti, elhamdülillah uzunca süren sağanak yağmura rağmen hiç kimse yerinden ayrılmadı.
Diyarbakır’dan, Batman’dan başlayan bu güçlü çizgi İstanbul’da da aynen kendisini göstermiş ve gösterecektir.
Şimdi bunun sebeplerini biraz yakından görmeye çalışalım:
Her şeyden önce bölge insanı arasında müthiş bir geçişkenlik vardır, her an birbirlerinin grubuna, sınıfına, cemaatine geçebilirler. Çünkü aynı sosyal sınıfın, aynı ekonomik grubun insanıdırlar, sağcısıyla, solcusuyla hep iç içe, aynı mahallede ve aynı semtte yaşamaktadırlar.
Hatta aynı ailenin bir oğlu solcu, öteki İslami kesime mensuptur. Tanıdığım bütün kardeşler sohbet esnasında “Bizim PKK’lı bir akraba, bizim BDP’li dayıoğlu...” diye konuşurlar. Karşılaştığım fıkıh sorularının büyük bir bölümü de buradan kaynaklanmaktadır:
“Babamla ayrı görüşteyiz, kardeşimle ayrı görüşteyiz, yakın akrabalarla, komşularla ayrı görüşteyiz, onlarla münasebetlerimiz, yememiz, içmemiz, oturup kalkmamız nasıl olmalıdır...?”
Böyle bir toplumda geçişlilik çok sık yaşanır ve yaşanmaktadır. Genellikle İslam’a, İslami camialara geçiş daha çok ve hızlı olmaktadır.
Bölgedeki hayat tarzı böyle olduğu gibi, göç ettikleri batı ve güney şehirlerinde de aynı şekilde iç içe yaşamaktadırlar. Yani İslami camiaların saflarına geçiş batı şehirlerinde de aynen sürmektedir. İstanbul Kazlıçeşme bu yüzden katlana katlana büyüyecektir, Ege büyüyecektir, Akdeniz büyüyecektir.
Bireysel anlamda bir kaç kişi dışında Türk solunun İslam’a gelmemesinin temelinde işte bu gerçek yatmaktadır. Çünkü onlar ayrı dünyaların insanıdırlar, Müslümanlardan sadece inanç ve düşünce bakımından değil, yaşadıkları semt ve sınıf bakımından da uzaktırlar, aralarında geçişlilik diye bir şey söz konusu değildir.
İslam’dan uzak hayat yaşayanların İstanbul, Ankara, İzmir ve benzer yerlerdeki semtlerini şöyle bir baktığınızda bu konuyu çok daha iyi anlarsınız.
Diyarbakır - İstanbul hattı sadece buradan mı besleniyor? Sadece Kürtlerin kendi arasındaki bir gelişme midir bu?
Özellikle şu son Diyarbakır mitinginde Türkiye’nin dört bir yanından Tevhidî düşünceye mensup kardeşimiz yerlerini almışlardır. Başta İstanbul Kazlıçeşme olmak üzere bu katılım hızlı bir şekilde devam edecektir.
Yani bu hattın içersinde artık herkes vardır. Karadeniz vardır, Marmara vardır, Akdeniz vardır, İç Anadolu vardır, hem de bizzat kendi insanıyla.
Güçlenen bu çizgi, bu hat bir de şunu gösteriyor ki insanımız İslam’ın dolaylı yollardan, değişik isimlerle, kuş diliyle değil doğrudan ve bizzat kendi ismiyle, kendi diliyle ve hatta kendi bayrağıyla sunulmasını istiyor.
Bütün bunlara şahitlik etmek üzere pazar günü herkesi İstanbul Kazlıçeşme’ye davet ediyoruz.