Hasan Karakaya
Ergenekon"da 2. iddianame... Darbeciler bir adım öne!
Ama "56 sanık" hakkındaki "1909 sayfa" tutan iddianameye geçmeden önce, "bir adım ilerisi"ne gidip; "iddianame"ye yönelik, muhtemel "sulandırma" ve "bulandırma" girişimlerinden bahsetmek istiyorum... Çünkü, daha "dün"den başladı "kartel televizyonları"nın "çarpıtma"ları!.. Bunun en basit örneği, "sanık"lar arasında yer alan Emin Şirin"den, "AK Parti eski milletvekili" diye söz edilmesi... Oysa, hemen herkes biliyor ki; Emin Şirin, "AK Parti eski milletvekili" değil, "Genç Parti eski milletvekili"dir!.. Bunun gibi, daha nice "çarpıtma ve saptırma" girişiminde bulunulup, iddianameyi "sulandırma ve bulandırma" çabaları olacağından hiç kuşkunuz olmasın!.. Göreceksiniz, bugünkü "köşe yazıları"nda da, bundan sonraki "yorum"larda da "açık"lar aranacak, "iddianamenin özü" gözlerden kaçırılıp, "vatansever(!) sanıklar" birer birer "aklanmaya" ve bu ülkeye nasıl "başarlıı hizmetler" verdikleri söylenmeye başlanacaktır!.. Tıpkı, "birinci iddianame"de de yaptıkları gibi!..
KANAL B"DEKİ "PUŞT" MUHABBETİ
İşte ben; bu tür "bilgi kirlilikleri"nin, "örtbas çabaları"nın ve "olayı özünden saptırma" girişimlerinin önüne geçmek için, "çok basit bir örnek" vermek istiyorum...
Dünkü Vakit"te de yer aldığı gibi; CHP İstanbul Belediye Bakan Adayı Kemal Kılıçdaroğlu"nun 21 Mart günü katıldığı Kanal B"deki program öncesinde "skandal bir görüşme" yapılmış!..
Program sunucusu Nahit Duru, programın konuğu Kılıçdaroğlu"na; Kanal B"nin sahibi Mehmet Haberal"dan aldığı talimatı" aktarıp, diyor ki;
"AK Parti"nin oylarının İstanbul, Ankara, İzmir ve Adana"da düşmesi ve sizin de İstanbul"a başkan seçilmeniz için her türlü puştluğu yapma talimatı aldık!"
Bununla yetinmeyip; "Kılıçdaroğlu"nu yeterince ekrana çıkarmadıklarını" iddia ettiği "Aydın Doğan televizyonları"na öfkesini de şu sözlerle dile getiriyor:
"Size 1,5-2 dakikalık bir haber ayırsalardı. O Doğan Grubu da dahil... Şu anda siz kafa kafaya gelmiştiniz... Önümüzde daha bir hafta-10 gün zaman var... O süre içerisinde de geçerdiniz. Ama bunlar puşt. Çok ciddi söylüyorum, puşt bunlar!!!.."
HER EYLEM, BİR PLÂNLA BAŞLAR
Kılıçdaroğlu"nun bu suçlamaları, "Evet!.. Tabiî, tabiî" diyerek onaylamasına, dün de, bu konudaki sorulara "Bu görüşme özeldi, özel kalmalıydı!" şeklinde cevap verip, "skandala kılıf bulmaya çalışması"na değinecek değilim...
Bu "örnek"ten hareketle, şunu sormak istiyorum: Adı "tartışmalı olaylar"a karışmış Mehmet Haberal"ın televizyonunda yaşanan bu skandal olay bir "eylem" midir, yoksa bir "girişim" mi?
Elbette "eylem"dir!.
Hem de, öyle bir "eylem" ki; "planlaması" önceden yapılmış, "strateji"si önceden çizilmiş, sonra da sahneye konulmuş bir eylem!..
"Plan ve strateji" ne?..
"AK Parti"nin İstanbul, Ankara, İzmir ve Adana"da oylarını azaltmak!"
Peki bunun için "demokratik bir yöntem" mi izlenecek?.. Elbette hayır!.. Ne diyor Nahit Duru; "Her türlü puştluğu yapma talimatı aldık!"
Demek oluyor ki;
"Kuralına göre dövüşmek" yok!..
"Bel altı vurmak" da dahil, "her yol" serbest!..
Kısacası; "her türlü puştluk yapılacak!"
Şimdi sormak istiyorum: Nahit Duru ve Kemal Kılıçdaroğlu arasında geçen bu skandal görüşmenin kayıtları "internet siteleri"ne düşmeseydi ve bizler, "söylemlerin eyleme dönüştüğünü" gözlerimizle görüp, kulaklarımızla duymasaydık, ne diyecektik?..
Diyecektik ki; "Bu, bir özel sohbettir!.. Üzerinde pek durmamak lazımdır... Hem, eyleme de dönüşmemiştir!"
Oysa, gördük ki;
Kişiler ve kuruluşlar hakkında varolan "önyargı", daha sonra "plan yapmaya" ve en sonunda da "uygulamaya" dönüşüyor!..
Hem de, "her türlü puştluk"la!..
BUNCA EŞKIYALIĞI NEREYE KOYACAĞIZ?
Şimdi de, "Kanal B skandalı"ndan hareketle, mahkemece kabul edilen ve dün açıklanan "ikinci Ergenekon iddianamesi"ndeki iddialara gelelim...
"İlk 3 sıradaki sanıklar" malum;
Şener Eruygur, Hurşit Tolon ve Levent Ersöz!..
"Emekli Oramiral Özden Örnek"in günlükleri"nden çok iyi biliyoruz ki; emekli Org. Şener Eruygur, her şeyden önce "AK Parti"nin önünü kesmek" için, kod adları Sarıkız, Ayışığı ve Yakamoz olan "darbe plânları" hazırlamış, bu plânları hayata geçirmek için de "ilgili kişi ve kuruluşlarla görüşmeler"de bulunmuş, "dönemin Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök"ten yüz bulamayınca" da, "darbenin düğmesine basmak"tan vazgeçmiştir!..
Hurşit Tolon"un "milletin inançları"na bakışı da herkesçe malûmdur!.. Tolon, henüz görevdeyken İzmir"de bir köyü ziyaret etmiş ve köydeki "çarşaflı" kadınlara hitaben; "Ne bu, karafatmalar gibisiniz" diye öfke kusmuştu!..
Bu milleti; "Cahil, aptal ve yobaz" olarak gördüklerini, bu yüzden "Cumhurbaşkanı"nı seçmesi"ne göz yumulamayacağını söyledikleri ise, zaten meçhulümüz değil!..
Şimdi sormak istiyorum:
Bütün bunları bir "görüş" olarak kabul edip, üzerinde durmayacak mıyız?..
Ya da, "sadece bir girişim"dir, "ortada eylem yok"tur deyip, bunları "vatansever" olarak görmeye devam mı edeceğiz?..
İyi ama; o zaman sormazlar mı bize;
Bunca "faili meçhul cinayet"in, insanların öldürülüp içine atıldığı "asit kuyuları"nın, yerden mantar biter gibi fışkıran "bomba"ların, "silah"ların ve "mermi"lerin, "cephaneliklere dönüştürülen evler"in, "gazetelere atılan bombaların ve kaleşnikofla tarama"ların, "Danıştay"da işlenen cinayet"in, "Cumhuriyet"e sahip çıkma(!) kılıflı miting"lerin, "parti kapatma"ların, "liderleri tehdit etme"lerin, "Susurluk"ların, YÖK Başkanı"na "suikast süsü" verilmiş "olmayan" saldırıların, "Postmodern darbe"lerden sonra "internet üzerinden darbe girişimi"nde bulunmaların... "aktör"leri kimdir, "figüran"ları ve "piyon"ları kimdir?..
DANIŞTAY CİNAYETİNDEN 3 GÜN ÖNCE
Yani, ortada yapılmış hiçbir "plân" ve çizilmiş hiçbir "strateji" yoktur da, olan-biten herşey "kendiliğinden" oluşmuştur, öyle mi?..
Buna inanacak mıyız?..
Bu kadar aptal mıyız?..
Hele de, şu "mesaj"lar ortada dururken!..
Bakın; 17 Mayıs"ta işlenen "Danıştay cinayetinden 3 gün önce" yani 14 Mayıs 2006 gecesi, saat 03.45"te Av. Levent Temiz, halen Ergenekon"dan tutuklu bulunan Veli Küçük, M. Zekeriya Öztürk, Sevgi Erenerol, Fikri Karadağ ve Kemal Kerinçsiz"e nasıl bir mesaj gönderiyor;
"Bugün Türk, tarihinde görülmediği kadar aşağılanmaktadır. Avrupa"nın ve ABD"nin saldırganlığı tehlikeli boyutlara ulaşmıştır. İşbirlikçi komprador sistem görülmedik derecede aşağılıktır. Bu durumda Türkçü-Devrimci gençlere ihtiyaç vardır. Ben TC"nin sadece tam bağımsızlığını istedim. Bu nedenle ben ve ülküdaşlarım emperyalizme ve işbirlikçilere karşı savaştık, bundan dolayı ölümden korkmuyoruz. Ben genç yaşta ülkemin bağımsızlığına kendimi armağan etmekten onur duyuyorum. Türklüğün tek kurtuluş çaresi kalmıştır, o da silahlı mücadeledir."
Dikkatinizi çekerim;
Bu mesaj, alelade bir zamanda değil, "Danıştay saldırısından 3 gün önce" çekiliyor ve 3 gün sonra, mesajda da ifade edildiği gibi "silahlı mücadele" başlatılıyor!..
İHTİLAL ORDUSU VE MANİFESTO
Sadece bu mu?..
"İhtilal Ordusu"nun ele geçirilen "manifesto"larında, insanın tüylerini diken diken eden şu ifadeler yer alıyor:
"... azınlıkların tüm hukuki ve mülkiyet haklarının ellerinden alınarak, mal varlıklarının ihtilal komitesince devletleştirileceğinden, azınlıkların nüfus kağıtlarının müsadere olunarak, Müslüman olanlara devşirme, Müslüman olmayanlara jenosit kartı verileceğinden, azınlıklara tek tip çamur renginde devşirme ve Jenosit amblemli formalar giydirileceğinden, tüm basın kuruluşlarının kapatılacağından, yöneticilerinin kurşuna dizileceğinden..."
Ne dersiniz;
"Aptal"lık ve "ahmak"lığımıza doymayıp, bütün bu "kirli plânlar"ı birer "görüş, düşünce ve girişim" olarak kabul edip; "darbeci"lerin aslında "çok masum"(!) olduklarını söylemeye devam mı edelim?!?..
MACUN TÜPTEN ÇIKINCA!
Aslında var ya; bu ülkeyi gerçekten de Allah korumuş... Direkten dönmüşüz de, haberimiz yok!..
Biliyorum ki, yine şöyle diyecekler;
"Bütün bunlar girişim!!!"
Bu işin "girişim"i olur mu Allah aşkına?.. "Macunun tüpten çıkması" gibi; "tanklar kışladan çıktıktan sonra" hiç geriye döner mi?..
Sizin anlayacağınız;
"Girişim"in bir adım, hatta bir milim sonrası "darbe"dir!..
Bütün "darbe"ler de;
"Plânlama"nın ardından yapılır!..
Dün açıklanan 2. iddianame, işte bu "plânlama"yı deşifre etmektedir!..
Hiç kimse sulandırmaya kalkmasın!..
Bu adamlar "darbeci"dir, o kadar!..
Bu kaçıncı kaza!..
Tam "Ergenekon iddianamesi"ne kilitlenmiş, "ayrıntılar" üzerine konuşuyorduk ki, Haber Merkezimizdeki arkadaşlarımızın getirdiği bir haber, Yayın Kurulu"na bomba gibi düştü;
"BBP lideri Muhsin Yazıcıoğlu"nun içinde bulunduğu helikopter, Kahramanmaraş"ın Göksun ilçesinde düşmüş!"
İlk bilgi bu kadar... Muhsin Bey "yaralı" mı, "ölen" var mı, belli değil... Çünkü helikopter "dağın zirvesi"ne düşmüş, ulaşılamıyor!..
Yüreğimiz ağzımıza geliyor... Doğrusu, içimize kurt da düşmüyor değil... Bu kaçıncı kaza?!?.. Daha önce de gerek kendisi, gerek aile fertleri birçok kaza atlatmıştı... Hatta, bir seferinde bizzat ben arayıp; "Bir kurban kesseniz Muhsin Bey" demiştim... O da, "Kestik Hasancığım" demişti... Bir "nazar" mı var, yoksa "başka bir iş" mi?..
Derken, "doğrulanmamış bir haber" daha geliyor:
"Muhsin Bey"e telefonla ulaşılmış, yaralıymış!"
"Ohh, şükür Yarabbi" diyoruz... Evet, rahatlıyoruz ama şu yazıyı yazdığım saat 20.00"ye kadar net bir bilgi alamıyoruz...
Muhsin Bey ve helikopterdekiler inşaallah, "sadece yaralı"dır!..
Başta Muhsin Bey olmak üzere, helikopterdeki insanların hepsine "geçmiş olsun"diyoruz... Çünkü Muhsin Bey, bu ülkeye lâzım...