Abdurrahman Dilipak
Evet, ben “cihadçı bir Müslüman”ım!
Ne demek “cihadçı Müslüman”. Siz bana bir şey söylerken, benim o sözden ne anladığımı da hesaba katmak zorundasınız. Evet, ben “cihadçı bir Müslüman”ım. Daha doğrusu “cihadçı” olmayan bir Müslüman var mı, olabilir mi?
Ben hem “cihadçı bir Müslümanım” hem de, adalet istiyorum, barış istiyorum, özgürlük istiyorum ve vaad ediyorum aynı zamanda. Bütün insanlığın hayrına olmayan bir çözüm önerisinin benim önerim olmayacağını söylüyorum. Katılımcı, çoğulcu, şeffaf, insan haklarına saygılı, haksızlık kimden gelirse gelsin, kime yönelik olursa olsun, mazlumdan yana, zalime karşı bir dünya istiyorum Benim cihadım bunun için. Bir adı da “Selam/barış” olan Allah rızası için.. İtirazı olan var mı? Şimdi dönüp Murdoch’un utanç verici twitine bakın lütfen.
Tamam, “cihadçı” diye kasdettikleri belli. Ama isimlendirme yanlış. “Sui misal misal olmaz”. İslam’ın önüne ve sonuna bir şeyler ekleyerek ya da İslam’ın özünden bir şeyleri eksilterek, onun kimi kavram ve kurumlarını alay konusu yaparak ya da hedef göstererek, yapıp ettikleriniz sonuçta belli bir adrese etiketlenecektir..
Bir kişinin suçunu, bütün bir inanç mensubuna, mezhebe, ülkeye şamil kılamazsınız. Öte yandan insanlar doğdukları ana-babayı, toprağı kendileri seçmedi, derilerinin rengini ya da cinsiyetlerini kendileri seçmediler.
Saldırının hedefindeki dergiye yönelik saldırıyı gerçekleştirenler evet siyahi idi, Afrikalı idiler, Müslüman oldukları söyleniyor. Aynı zamanda bunlar Fransız vatandaşı. O zaman birileri de çıkıp pekala Fransa’yı suçlayabilir..
Charlie Hebdo dergisine yapılan saldırıya katılmıyoruz, reddediyoruz, aynı zamanda onların yaptıkları aşağılık işi de aynı şekilde nefretle reddediyoruz..
Son gelen haberlere göre BBC Charlie Hebdo’ya destek verirken, saldırıya uğrayan dergi bundan sonraki sayısını bir milyon basacağını ve aynı karikatürleri tekrar yayınlayacağını açıklıyor..
Görünen o ki, birileri rahat durmayacak.. Zaten birileri de “yar bana bir eğlence” diye bekliyor.. “Tencere yuvarlanacak kapağını bulacak” sonunda..
Ha, bu arada IŞİD, ABD’nin askeri üslerinin bilgisayar sistemine sızmış. Kavga siber aleme doğru da genişliyor anlaşılan.
Böyle bir provokasyon, yangına körükle gitme anlamı taşımaktadır. Meydan okumadır. Böyle bir şey ağır bir tahrik olur. Bu işin AB için de Fransa için de doğrudan ve dolaylı, uzun sürecek etkileri olur. Bu işin altından kalkamazlar..
Saldırıya karşı yürüyenlerin büyük bir çoğunluğu desteğini geri çeker.. Batının samimiyeti İslam dünyasında tartışma konusu olur.. Güven krizi derinleşir, bu iş İslamifobiaya ve ırkçılığa destek verir.
Charlie Hebdo’nun yaptığı adil değil, ahlaki de değil. Bu aşağılık iş barışa da özgürlüğe de hizmet etmez.. Dinsizlik de değil, dinsizliğin istismarı. Din düşmanlığı anlamına gelen bir iş sözkonusu. Birileri, bir şey yaparken karşıdakinin ondan ne anladığını da hesaba katması gerek. Farklılıklarımıza rağmen barış içinde bir arada yaşayacaksak, tahammül, anlayış da gerekli. Bir Hıristiyana domuz yavrusu sempatik gelebilir, ama Müslüman için aynı şey farklı bir anlam taşır. Bir Hinduya inek eti yedirerek şaka yaptığınızı söyleyemezsiniz..
Tartışmalı bir konunun inatla üzerine gitmek bazan beklenmedik tepkilere sebeb olabilir. “Haddinden fazla ısrar ve şiddet, bazan gaye’deki hikmeti yok eder..”
Charlie Hebdo Müslümanların sabrını test etmek istiyorsa, korkarım bunu fırsat bilen birtakım çevreler onlara beklemedikleri bir sürpriz yapmak için bunu bir fırsat bileceklerdir. Denemek istedikleri şey kendileri için, tehlikeli ve daha acı verici bir tecrübe olabilir. İşin kötü yanı, o zaman ne Fransa içinden ve ne de dışından daha önceki desteğin binde birini bile bulamayacaklardır. Charlie Hebdo, bizdeki bir zamanların “topyekûn savaş”çıların gladyatörlüğüne özenen, kendilerini bir savaş gemisinin kaptan köşkünde hayal eden kalemşörlerinin dediği gibi çok da “barışçı” bir yayın organı değildi. Daha saldırıdan birkaç saat önce bir terör örgütünün sempatizanları tarafından ziyaret edilmişti.
Garip değil mi, Charlie Hebdo benim dinime saldırırsa iyi, ama ben onları eleştirirsem nefret suçu işlemiş oluyorum. Onlar yaparsa özgürlük, ben dinime ta’n edenleri eleştirirsem saldırgan oluyorum. Tabii Netenyahu evin çocuğu, o yaparsa sorun yok, olur, Meşal onlara karşı çıkınca suçlu oluyor. Sisi’nin yaptığına “darbe”, Sisi’ye “darbeci” diyemeyen bir anlayıştan söz ediyorum..
Hani, kurt ve kuzu aynı dereden su içiyormuş. Kurt kuzuya, “suyu bulandırma” demiş. Kuzucuk, “Siz yukarıdasınız, ben aşağıdayım, sizin suyunuzu ben nasıl bulandırabilirim ki” demiş. Kurt öfkelenmiş. “Şuna bakın” demiş, “bir de cevap veriyor”. İslamifobiklerin Müslümanlara karşı genel tavrı bu. Bu tavra destek anlamına gelecek davranışlardan kaçınmak gerek.. Aslında bu davranış içindekiler, farkında olmadan, “şecaat arz ederken sirkatini söyleyen adam”ın durumuna düşüyor. Facebook’un benim yazıma sansür uygulaması da böyle bir aklın ürünü.
Fransa bizden önce kendini düşünsün. Kendi içindeki Müslümanları ötekileştirerek daha güçlü, daha barış içinde bir Fransa’yı gerçekleştiremez. Hemen yeni bir krizi taşıyamaz. Bu ülkenin ufkunu karartır. Bu durum, zaten kötü olan ekonomiyi daha da kötüleştirir. Dünyada daha da yalnız hale gelir. Afrika’daki ve deniz aşırı ülkelerdeki varlığı, made in Fransa markası bundan zarar görür..
Hatırlatalım, “gideceği limanı bilmeyen bir kaptana hiçbir rüzgar fayda sağlamaz.” “Yanlışın neresinden dönülürse orası kârdır.” Bazı şeyler için yarın çok geç olabilir.. Yol yakınken ne yapılacaksa hemen şimdi. Yoksa gelecek günler geçen günleri aratabilir. Eğer Fransız hükümeti, kendi içindeki bu provokatörlerin saldırılarına bir “dur” diyemeyecekse, yeni bir kriz Fransa için bir “intihar” olur. Ve bu kez kendine destek olacak fazla kimse de bulamaz. Birilerinin Fransız hükümetine “bu gidiş nereye” diye sorması gerek.
Bu işin sonunu merak edenler için denemek serbest.. Görelim Mevlam neyler.
Selâm ve dua ile.
yeniakit