Ahmet Taşgetiren
Evlat Acısı Kuyruk Acısı
Trump, halk psikolojisinin kolaylıkla yönlendirilebileceği kanaatine sahip işportacı politikacı mantığıyla 2020 seçimlerini kazanabilmek için hem savaşın hem barışın rantını kazanma hamlelerini peş peşe sıralamaktan geri kalmıyor.
İki ülkeyi bilmem kaçıncı kere sıcak savaşın (soğuk olanı 1979’dan beri zaten sürüyor) kıyısına getiren Kasım Süleymani – Ebu Mehdi el Mühendis suikasti. İran lideri Hameney’in “kolumuzu kestiler” dediği, Şia dünyasının efsane generalini hedef alan, Hameney dahil tüm İran halkını “evlat acısı” yıkımı ile göz yaşlarına boğan suikast. Amerika’nın hiç şüphesiz yaptığı işin İran’da nasıl bir travma meydana getireceğini görebileceği ve aynı tonda misilleme ile karşılaşmayı bekleyeceği, ama seçimlere doğru Trump’a “düşmanlarını gözünü kırpmadan vuran lider” pozisyonu sağlayan suikast.
Herkes o misillemeyi bekledi. Çünkü İran başka türlü durulmazdı. İran yönetiminin başından beri sürdürdüğü ABD’ye kafa tutma psikolojisi, suikastin üzerine bir bardak su içmeyi kaldıramazdı.
Herkesi savaş tedirginliği sardı.
Bu müthiş gerilime rağmen İran savaşı istiyor muydu? İran Dışişleri Bakanı Cevad Zarif’in mesajlarına yansıyan tavır, “misilleme olsun ama savaşa kadar gitmeyelim, orantılı bir karşılık verelim” niteliğindeydi.
Gece füzelerle vurdu İran Irak’taki ABD üslerini. 80 kişinin öldüğünü açıkladı. Tabii herkesin merak ettiği şey, bu rakamın ne kadar doğru olduğu hususu idi. Bir Amerikan üssünün vurulması, Süleymani’ye karşılık 80 kişinin ölümü, İran’ı durultur, Amerika’yı çıldırtırdı. Amerika önce sustu, Trump açıklama yapacaktı, herkes ertesi gün bizim saatimize göre akşama kadar bekledi. Ve Trump konuştu.
En çarpıcı olanı “Hiç can kaybımız yok” ifadesiydi. Nerdeyse, küçük sıyrıklarla atlattık, diyordu. Bu tarafı Amerikan halkını tatmine yönelikti. Bu sözlerin İran’daki yansıması nasıl olacaktı? 80 kişinin ölmediği iddiası, Tahran’ın halk psikolojisini tamire yönelik hamlesini boşa çıkarmıyor muydu? ABD kaynakları, İran’ın füze saldırısını Irak’a bildirdiğini, Irak’ın da bunu Washington’a ulaştırdığını iddia ediyorlardı. İran, gerçekten saldırıyı Irak’a bildirdiyse, bundan ABD’nin haberdar olacağını düşünmemesi beklenemezdi.
Bu, İran için daha sıkıntılı bir şeydi. Çünkü bu bir anlamda “Biz size misilleme yapacağız, ama canınızı acıtmayacağız, savaş tırmanışı istemiyoruz, ama halkın psikolojisini tatmin etmemiz lazım” gibi bir işti. Dünya kamuoyu acaba böyle miydi, diye tartışadursun…
Trump’tan ikinci hamle geldi. İran yönetimi kendi kamuoyunu tatmin çabasını sürdürürken Trump, BM’ye bir mektup göndererek “İran ile önkoşulsuz görüşmeye hazır olduğu”nu bildirdi.
Suikast baronluğunu halkına satmış, şimdi de dünya kamuoyunda “Güvercin”lik şirinliğine soyunmuştu. İran’a da “İşte sana barış çubuğu, üstlerimize saldırdın ama etkin netice alamadın, acını unut, gel el sıkışalım” mesajı veriyordu.
Dünya savaş istemiyor, Ortadoğu da savaş istemiyor, bundan böyle herkes İran’a “Yeter artık, fazla tırmandırma, bak işte masa kuruluyor, Şeytan diye nitelediğin ABD seni meşru muhatap haline getiriyor. Belki bunun sonunda ambargo da kalkar” telkininde bulunacaktır.
İran bu tür telkinlere kulak kabartır mı? İran’da Hameney çizgisi ile Cevad Zarif çizgisinin farklı seyrettiği bir vakıa. Son olayda da bu görüldü. “Evlat acısı”nın şu anda Hameney çizgisinin tavrını öne çıkardığını söyleyebiliriz. Cevad Zarif çizgisi ise, bir anlamda “reel politik”e yakın duruyor. Bu konuda şu anda İran’ın Trump’ın “iletişim” çağrısına “Bende evlat acısı sende kuyruk acısı bulunduğu sürece dost olamayız” cevabını vereceği tahmin edilebilir. Sonrası nasıl gelişir göreceğiz.
RUSLAR’LA PROBLEMLİ ALANLAR
Rusya ile hiç olmadığı kadar sıcak ilişkiler yaşıyoruz. En son Türkakım’ın vanasını Erdoğan – Putin birlikte açtı. Ama biliniyor ki problemli alanlar var. Suriye’de, şimdi Libya’da. Suriye’de Rejim, barış bölgesi olması için uzlaşılan İdlib’i bombalıyor, siviller katlediliyor, insanlar yurdunu yuvasını terk edip, Türkiye sınırına doğru göçüyor. Kış ortasında. Bunu Türkiye de görüyor, Rusya da. Türkiye feveran ediyor, Rusya sessiz. Rejime yapma bunu, diyebilir, demiyor. Ayrıca Türkiye’nin bütün tepkilerine rağmen PYD-YPG’yi koruyor.
Libya’da Erdoğan’ın ifadesiyle “Rus’un Wagner’i var.” Yani silahlı paralı askerleri. Hafter’in yanında. Belki oraya gönderilen Türk askerleri ile de karşı karşıya gelecek.
Ben, acaba Erdoğan ile Putin, bu kadar sıcak ilişkiler içinde, bu problemli konuları çözemezler mi, diye merak ediyorum. Rusya’nın nasıl bir stratejik hesabı var ki, bu alanlarda Türkiye’yi ıskalamaktan vazgeçmiyor?
Son bir soru: Türkiye’ye gelmeden önce Putin’in Emevi Mescidi’nden gönderdiği mesaj kime ve ne anlam taşıyor?