Eyy Ümmet-i Muhammed, Karadayı'yı nasıl bilirsiniz?

4 Aralık 2012 tarihli yazımda, "Çevik Bir'in suç duyurusu" üzerine demiştim ki; "Çevik Bir haklı... Alt suçluysa, Üst de suçludur!"
 
Ve yine demiştim ki;
 
Dönemin Genelkurmay 2. Başkanı Org. Çevik Bir'in, dönemin Genelkurmay Başkanı Org. İsmail Hakkı Karadayı hakkında "suç duyurusu"nda bulunmasının altında yatan sebep, "sesine kulak verileceğine" olan inancıdır.
 
Malûm;
 
Halen Sincan Cezaevi'nde tutuklu bulunan Org. Çevik Bir, avukatı aracılığı ile yaptığı suç duyurusunda demişti ki;
 
"28 Şubat'ta yaşananlardan dönemin Genelkurmay Başkanı Org. İsmail Hakkı Karadayı sorumludur... Ben ne yaptıysam, emir-komuta zinciri içinde yaptım... Komutanın bilgisi olmadan bir şey yapmam mümkün değil... Ben yargılanıyorsam, İsmail Hakkı Karadayı da yargılansın!"
 
Şahsen, ben de aynı kanaatteyim...
 
Öyle ya;
 
Nasıl ki, Albay Dursun Çiçek'le birlikte dönemin Genelkurmay Başkanı Org. İlker Başbuğ'un da yakasına yapışılmış, o da tutuklanıp içeri atılmıştır, o halde Çevik Bir'i içeri atan irade, İsmail Hakkı Karadayı'nın da yakasına yapışmalıdır!..
 
Zira, Albay Dursun Çiçek'in de, Org. Çevik Bir'in de "tek başına" hareket ettikleri söylenemez.
 
Ne yani;
 
"Üst komutan" emir verecek de, "alttakiler" yerine getirmeyecek, öyle mi?..
 
Askerliğin kuralıdır;
 
"Emir, demiri keser!"
 
O halde; "demiri kesenler" kadar "emri verenler" de suçludur...

Ne var ki;

Çevik Bir'in, "28 Şubat Süreci'nde Refahyol Hükümeti'ni devirmeye çalışmıyorduk" sözlerine katılmam mümkün değil!..
 
Bal gibi de çalıştılar!..
 
Çevik Bir de çalıştı,
 
İsmail Hakkı Karadayı da!..
 
Hatta, TSK'nın büyük kısmı seferber oldu "Refahyol'u devirmek" için!..
 
Tabiî "medya"nın, "sendika"ların ve "STK'lar"ın girişimleri de unutulur gibi değil!..
 
Evet, 4 Aralık günü bunları yazmış ve yazıyı şöyle bağlamıştım:
 
"Bütün bunlardan sonra, yazının başına dönecek olursak, gördüğünüz gibi; olan-biten her şey, "güven"e dayanıyor...
 
İnsanlar; "seslerine kulak verileceğine" inandıkları için, habire "bilgi" ve "belge" aktarıp, "yakın tarihimizle yüzleşmemize" vesile oluyorlar.
 
Düşünebiliyor musunuz;
 
Dönemin en kudretli generallerinden olan Çevik Bir bile konuşmaya karar vermişse, "Ergenekon" da hapı yutmuştur, "Encümen-i Daniş" de!..
 
Konuşsunlar, konuşsunlar;
 
Gerisi çorap söküğü gibi gelir!.."
 
Yazının üzerinden "tam bir ay" geçti ve dün televizyonlar şu haberi duyurdu:
 
"Genelkurmay eski Başkanı emekli Org. İsmail Hakkı Karadayı gözaltına alındı."
 
Malûm;
 
Fenerbahçe Orduevi'nde gözaltına alınan Karadayı, daha sonra Ankara'ya götürüldü ve "28 Şubat soruşturması"nı yürüten Savcı Mustafa Bilgili'ye ifade verdi.
 
TWEET'LEME-ÇİVİTLEME!
 
İsmail Hakkı Karadayı'nın gözaltına alınması, "tweetçi"leri de, anında harekete geçirmiş!..
 
Birçokları demiş ki;
 
"Neden şimdi?.. Karadayı niye şimdi gözaltına alındı da, daha sonra gözaltına alınmadı?"
 
"Gerekçe"leri de şu olmuş:
 
"Karadayı bugün gözaltına alındı, çünkü Apo ile görüşmelerin üzeri örtülmek isteniyor!.. Karadayı bugün gözaltına alındı çünkü hükümet; 2013'te bir yağmur gibi yağan zam ve vergilerin tartışılmasını istemiyor!.. Herkes Karadayı'nın gözaltına alınmasını konuşsun ki; Apo, zam ve vergiler gündeme getirilmesin!"
 
Gelin de, bu iddiaları gündeme getirenlere "embesil" demeyin!..
 
Akılları sıra, "Hükümet'in gündem değiştirmek" istediğini iddia ediyorlar...
 
Ulan "salak"lar;
 
"Gözaltı" olayı Hükümet'in elinde olsa, Karadayı'yı hiç "dün" gözaltına aldırır mıydı?.. Ortada "bomba gibi gündemler" varken, hiç "gündemi değiştirmek" ister miydi?..
 
Malûm; dün, "Borsa'da tarihî bir rekor" kırıldı.
 
"Borsa, 80 bini aştı."
 
Ve yine malûm ki;
 
"Enflasyon" rakamlarında da, "rekor" kırıldı... "152 milyar dolar"la, "ihracat"ta da rekor kırıldı...
 
Hükümet, son günlerde gerçekleşen bu "3 tarihî başarı" ortadayken, hiç "gözaltı" olayının öne çıkmasını ve "başarıları gölgelemesini" ister mi?..
 
Ama dedik ya;
 
Adamlar salak!..
 
Adamlar embesil!..
 
Bu "tweet"leri atmakla, herhalde Karadayı'yı "çivit"lemek istiyorlar...
 
Malûm;
 
Eski kadınlar; "kir"den, "toz"dan ve "ter"den "sararan" çamaşırlarını temizlemek için, "son durulama suyu"na "çivit" atarlar ve onun "mavimtırak" bir renk almasını sağlarlardı.
 
"Tweetçi"lerin yaptığı da bu!..
 
Karadayı'yı "çivit"liyorlar ki;

Temiz görünsün, güzel koksun!..
 
RAKILI-ŞARAPLI EYLEM
 
Oysa, İsmail Hakkı Karadayı denilen adamın geride bıraktığı "iki iz"den biri "şarap", diğeri de "İsrail ziyareti"dir!..
 
Olayı biliyorsunuz...
 
1996 Ağustos'unda yapılan "YAŞ toplantısı"nın sonunda, Erbakan Hoca; "YAŞ üyesi komutanlar"a "Başbakan" olarak "yemek" veriyor.
 
O yemekte, bütün misafirlere "portakal suyu" ikram ediliyor... Güven Erkaya, "Erbakan'ın ipliğini pazara çıkarmak"(!) için, "emir subayı" olan Kaya Albay'ı çağırıyor ve emir veriyor:
 
"Git, bir rakı al da getir!"
 
Gerisini, Güven Erkaya'nın kendi ağzından dinleyelim;
 
"Biraz sonra garson bir kadeh rakıyı, görünmesin diye peçete kağıdına iyice sarılmış olarak getirdi... Bardağın etrafındaki peçeteyi çıkarıp, garsonun eline tutuşturdum ve "Bu böyle daha güzel gözüküyor' diyerek gülümsedim.

Rakıdan bir yudum aldım. O sırada Genelkurmay Başkanı geldi. Başbakan onu doğrudan yemek masasına aldı.. Ben de, sofrada yerime oturdum. Rakı bardağımı da önüme koydum. Her masanın başında iki garson bekliyor ve kimseye sormadan bardaklara portakal suyu dolduruyorlardı.

Genelkurmay Başkanı'nın bardağına da portakal suyu koydular, ama o, "Ben şarap içeceğim' dedi. Bana portakal suyu koymak istediklerinde garsona, "Ben rakıya devam edeceğim, sen şu rakı şişesini servis masasına koy, kadehim boşaldıkça doldurursun' diyerek karşı çıktım.

Portakal suyu servisi bitti, yemeğe geçilmeden evvel basın ve medya mensuplarını içeri aldılar. Ben rakıyı ön plana geçirdim, etrafındaki bardakları kenara çektim.

Genelkurmay Başkanı'nın şarabı, fotoğrafçılar gittikten sonra geldi. Resim ve film çekenler baktılar ki, bir tek benim önümde içki var, hepsinin ilgisi benim rakı kadehime yöneldi. Benim rakı kadehi ertesi günkü haberlerin de odak noktasını oluşturdu. Böylece Erbakan'ın oyunu bozulmuş oldu. Yemek bitti, eve geldim. Yatmak üzereyken telefon çaldı.

Genelkurmay Başkanı telefondaydı; "Aferin Güven, rakı istemekle çok iyi yaptın. Ben de biliyorsun şarap isteyip içtim' dedi.

Bu; Refah Partisi'yle, iktidardaki ilk karşılaşmam idi."

Güven Erkaya;

İşte böyle bir "laikçi" idi!..
 
İşte böyle bir "irtica düşmanı" idi.
 
Türkiye'yi, "rakı" içerek kurtaracağını sanan "laikçi bir vatansever"di!..

Tabiî, İsmail Hakkı Karadayı da ondan pek farklı değildi... Erkaya "rakıcı", Karadayı ise "şarapçı" idi!..
 
İşte o yüzdendir ki;
 
28 Şubat'ın sembolü;
 
"Rakı" ve "Şarap" olmuştur!..
 
BİR GÜN ÖNCE İSRAİL'DE!
 
Dün gözaltına alınan Karadayı'ya, acaba şu soru da soruldu mu;
 
"28 Şubat MGK'sında, Erbakan Hükümeti'ne karşı alınan kararlarla, 27 Şubat günü İsrail'de olmanızın bir ilgisi ve bağlantısı var mı?"
 
Ne dersiniz, 28 Şubat 1997 tarihli gazetelerde yer alan bir haberi özetle aktarayım mı?..

Buyrun, birlikte okuyalım;
 
"İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu, dün Genelkurmay Başkanı İsmail Hakkı Karadayı'yı kabul ederek bir süre görüştü. Görüşmede, İsrail Genelkurmay Başkanı Amnon Şahak da hazır bulundu."
 
Lütfen dikkat;
 
Bu ziyaret ve görüşme haberinin gazetelerde çıktığı tarih, "28 Şubat 1997"dir!..
 
Demek oluyor ki;
 
Dönemin Genelkurmay Başkanı Org. İsmail Hakkı Karadayı ile İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu arasındaki görüşme 27 Şubat 1997'de gerçekleşmiş ve Org. Karadayı aynı gün Türkiye'ye dönmüştür!..
 
Peki, tarihler 28 Şubat 1997'yi gösterdiğinde ne olmuştu Türkiye'de?!?..
 
N'oolacak;
 
"28 Şubat darbesi!!!"
 
Enteresan değil mi;
 
Bir gün önce İsrail'de olan Genelkurmay Başkanı, hemen ertesi günü dönemin Başbakanı Necmettin Erbakan'a, "18 maddelik kararlar"ı dayatıyor ve böylece "darbe süreci"ni başlatıyor!..
 
Şimdi, sormak gerekmez mi;
 
"İsrail'e ziyaret"in hemen ertesi günü, "28 Şubat süreci"nin başlaması bir tesadüf(!) müdür?..
 
YARIN OLMAZ, ŞİMDİ!
 
"Tweet"çilerin aksine, diyorum ki;
 
Emekli Org. İsmail Hakkı Karadayı'nın gözaltına alınmasında "geç" bile kalınmıştır.
 
"Gözaltının zamanlaması"na kafayı takıp, "neden şimdi" diyen "tweetçi"lere, Gözde Özceylan'ın "Çilli Bom" adlı şarkı sözüyle cevap verelim;
 
"Ah şimdi, yarın olmaz şimdi
 
Hemen şimdi, şimdi şimdi
 
Şimdi, yarın olmaz, şimdi
 
Hemen şimdi, şimdi şimdi
 
Bugünün işini yarına bırakma
 
Fırsat bu fırsattır, sen kararsız olma
 
Hızlı dönüyor dünya, bak hayat çok kısa
 
Çilli bom bom bom
 
Çilli bom bom bom
 
Çilli bom bom bom
 
Çilli bom bom bom
 
Ah şimdi, yarın olmaz şimdi." 28 Şubat Darbesi'nin asıl hedefi
 
Refahyol Hükümeti'nin Adalet Bakanı Şevket Kazan 1997 yılında yaşanan 28 Şubat sürecinden 6 yıl sonra yazdığı "Refahyol Gerçeği" adlı kitabının üçüncü cildinde dönemi, köşe yazarlarının görüşleri, medya haberleri ve yaşanan olaylar üzerinden yorumluyor.
 
28 Şubat sürecine giderken "Türk-İş'in 5 Ocak'ta Ankara'da düzenlediği siyasi nitelikli miting, tankların Sincan'dan geçirilişi, şeriata karşı kadın yürüyüşü ve Sürekli Aydınlık İçin Bir Dakika Karanlık Eylemleri" gibi birçok gövde gösterisinin yapıldığını ifade eden Kazan, kitabında, "Hepsine de hakim ortak hava, laiklik, cumhuriyet ve rejimi koruma adına İslam'a ve Müslümanlara hakaret ve saldırı..." yorumuna yer veriyor ve "son nokta"yı şöyle koyuyor:
 
"28 Şubatçı sivil-asker elitin sık sık ifade ettiği hedeflerden biri de imam hatip okullarını, meslek liselerini, Kur'an kurslarını, İslami yükselişi sembolize eden başörtüsünü saf dışı etmekti..."
 
Var mı aksini iddia eden?.. Asıl hedef bu değil miydi?..

yeniakit

Bu yazı toplam 891 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar