Fadlallah İle Cihadın Sınırları
Fadlallah: Maalesef Irak’ta “Tekfirci” bir gurup var. Ve bunların yaptıklarını tasvip etmek mümkün değil. Bunların bu şekildeki mücadeleleri İslami olarak görülmemeli. Bu şekildeki mücadelelerinin İslami hiçbir tarafı yok.
Hafta sonu rutin olarak yapılan bir Suriye gezisine birkaç arkadaşla beraber iştirak ettik. Normalde Fadlallah ile röportaj yapmak gibi bir programımız yoktu.
Önceden Fadlallah’ın sık sık Şam’a geldiğini Seydi Zeynep denen bölgede ders verdiğini biliyorduk. Kafilemizin konakladığı otel de aynı bölgede olunca şansımızı denemeye karar verdik. İlk önce görüşme talebimiz, program yoğunluğu gerekçe gösterilerek ret edildi. Fakat Türkiye’den geldiğimizi, zaman sıkıntımızın olduğunu belirtip ısrar edince, Sekreteri Fadlallah’la görüştü. Fadlallah kendi ders programını da bizim için 15 dakika tehir edince yarım saatlik bir görüşme imkânımız oldu.
Fadlallah bir âlim ve Hizbullah’ın dini lideri ama olaylara yaklaşımı, taassuptan uzak yorumları, Şii olmasına rağmen Kur’an ve Sünnet merkezli yaklaşımları kendisini çok farklı kılıyor.
Şia itikadına yönelik yaptığı bazı özeleştiriler, bir kısım Şia ve diğer
İslam camiasında şaşkınlık ve takdirle karşılanırken, diğer bir kısım Şia mensubunun da öfkelenmesine neden oldu.
Özellikle Şia inancının temelini oluşturan “İmamların Masumiyeti” konusunda “İmamların” masum olmayacağını ancak tebliğlerinin, tebliğ ettikleri yolun masum olabileceğini söylemesi özellikle İran merkezli bir kısım Şia Ulemasının tepkisini çekti.
Ayrıca tüm batının silahlı gücünden çekindiği Hizbullah’ın dini lideri olarak şiddete karşı ortaya koyduğu net tavır da herkesi şaşırtıyor. Röportajı okuduğunuzda da göreceksiniz; kendisi Cihad’ı ve şiddeti ayırıyor. Her silahlı mücadelenin Cihad diye değerlendirilmeyeceğini, Cihad’ın taarruzdan çok bir savunma mücadelesi olduğunu savunuyor. Müslümanların silahlı mücadeleyi olabildiğince en son tercih olarak görmelerini istiyor. Sivillerin hedef alındığı, özellikle Müslüman insanların öldürüldüğü hiçbir saldırıyı tasvip etmiyor.
Zaman darlığından dolayı önemli olduğuna inandığımız birçok konuyu soramadık. Ama bu kısa süre içerisinde yine de önemli gördüğümüz
birçok konuyu konuşma imkânı bulduk.
M. Eraslan: 11 Eylül öncesi dünyadaki İslami hareketler
genelde ıslah edici bir çalışma içerisindeydiler. Fakat 11 Eylülden sonra ıslah çalışmalar yerine gözle görülür bir
silahlı mücadele eğilimi başladı. Siz bunu nasıl değerlendiriyorsunuz, İslami hareket bu süreçte artık
sertlik yanını mı kullanmalı?
Fadlallah: Hayır! Bize düşen düşmanlarımızı dost olmaya çevirmek. İyiliği emredip, kötülükten sakındırmak. İslam bize bunu emrediyor.
Bize gelen biz de dirilmeli.
Biz Müslümanız, sıradan insanlar gibi hareket edemeyiz. Bağlı
olduğumuz düsturlar var. Kuran’i Kerimde Allahu teala bize karşı olanlarla en güzel bir tarzda mücadele etmemizi emrediyor.
Müslümanlar, tüm zorlamalara rağmen sabredip ıslah çalışmalarına devam etmeliler.
M. Eraslan: ABD’ye karşı da mı aynı şekilde durmamız gerekiyor?
Fadlallah: Amerikan siyasetiyle anlaşamadığımız doğrudur. Ama Amerikan halkıyla anlaşabiliyoruz. Allah bize “Onlarla iyilikle mücadele edin” diye buyuruyor.
Bu konuda da defalarca açıklama yaptık. Terör hareketi hiçbir zaman İslami olmamıştır. Peygamberimiz de (sav) teröre karşı durmuştur.
Bizler, bizden olmayanlara karşı da her zaman ıslah edici, akılcı bir şekilde yaklaşmalıyız. Onların kullandığı sertlikle yanaşmadık, yanaşmayacağız. Bu bağlamda Amerika’da ki Müslümanlar
çalışmalarına devam edecekler.
M. Eraslan: Şu an Suriye’de Arap Zirvesi yapılıyor. Öncelikle Arap sonra da İslam âleminin sorunları tartışılıyor. Çözümler üzerinde görüşmeler sürüyor. Sizin bu Arap Zirvesinden beklentiniz nedir?
Fadlallah: (Manidar bir tebessüm belirdi yüzünde) Bundan önceki
Arap Zirvelerinde olduğu gibi bundan sonraki Arap Zirvelerinden
kayda değer bir sonuç çıkacağını sanmıyorum.
M. Eraslan: Irak’taki direniş hakkında neler söylersiniz? İşgalcilere karşı gerekli direniş gösterilebiliyor mu?
Fadlallah: Maalesef yeterli mücadele verilmiyor. Hâlbuki oradaki Müslümanların bundan çok daha fazla bir potansiyelleri var.
ABD’ye karşı direniş mücadelesi veren guruplar kesinlikle mezhep ve hareket metotları konusundaki taassuplarını bir kenara bırakmalıdırlar. Bir merkez (ortak noktalar) üzerine birleşmelidirler.
Birbirilerine karşı yapmış oldukları saldırıları kim yaparsa yapsın hiçbir şekilde tasvip etmiyorum.
M. Eraslan: Irak’ta içimizi yakan bir durum var; Kendine Müslümanım diyen bir kısım direniş gurupları, Müslüman
halkın ve sivillerin bulunduğu mekânlara bombalı
saldırılarda bulunuyorlar.
Fadlallah: Maalesef Irak’ta “Tekfirci” bir gurup var. Ve bunların yaptıklarını tasvip etmek mümkün değil. Bunların bu şekildeki mücadeleleri İslami olarak görülmemeli. Bu şekildeki mücadelelerinin İslami hiçbir tarafı yok.
M. Eraslan: Tekfircilerden kastınız El Kaide mi?
Fadlallah: Irak’ta mücadele eden bütün guruplar mezhebi taassubu
bir kenara bırakmalı, ortak düşman tespit edip ona karşı tek vücut halinde, vahdet içerisinde mücadele etmelidir.
M. Eraslan: Anladığım kadarıyla siz her mücadeleyi Cihad
olarak değerlendirmiyorsunuz?
Fadlallah: Cihad sınırları Kur’an ve Sünnetle belirtilmiş özel bir mücadele şeklidir. Kur’an ve Sünnet’ e uymayan bir mücadele şekli
Cihad olarak adlandırılamaz.
M. Eraslan: O zaman Cihad ve Şiddet arasındaki fark nedir? Cihad ile Şiddeti nasıl ayırabiliriz?
Fadlallah: Cihad, zulme uğramış bir topluluğun kendi haklarını geri almak için yaptıkları mücadelenin bütünüdür.
Cihadı şiddetten ayırmak istiyorsak, Kuran’ın genel Cihad ayetlerini iyi anlamak zorundayız. Peygamber (sav)’in mücadelesine baktığımızda, mücadelenin şartlarını net bir şekilde ortaya koyduğunu görürüz. Sefere çıkan ordu komutanlarına verdiği talimatlara bakarsak yaptığımızın şiddet mi yoksa Cihad mı olduğunu kolaylıkla anlayabiliriz.
M. Eraslan: Türkiye’yi ve İktidardaki AkParti’yi nasıl görüyorsunuz?
Fadlallah: Adalet Partisi (Ak Parti’yi kastediyor) gerçekten de vakayı tespit etmişlerdir. İçinde bulundukları halin tespitini çok iyi yapmışlar
ve takdir edilmesi gereken bir hareket içerisindeler.
M. Eraslan: Türkiye’de 1950’den sonra başlayan Siyasal İslam hareketlerinin pek başarılı olamadıklarını gördük. İsrail’le
yapılan silah ve savunma antlaşmaları gibi bazı sözleşmelere bizzat kendilerinin imza attığına şahit olduk.
Fadlallah: Türkiye içerisinde Adalet Partisinin çizgisini tenkit eden
karşı çıkan bir kesim var. Siz de onlardan mısınız?
M. Eraslan: Hayır, biz karşıtlıktan öte bir durum tespiti yapmak istiyoruz. Olaya Müslümanların faydası veya zararı açısından bakmaya çalışıyoruz. Türkiye’nin ve Müslümanların lehine kim hayırlı bir iş yaparsa desteklenmesi gerektiğine inanıyoruz.
Fadlallah: Adalet Partisinin gerçekten tenkit edilmesi gereken bir kısım yanları olmakla beraber takdir edilmesi gereken kardeşlerimiz olduğuna inanıyoruz. Takdir edilecek bir noktaya gelmişlerdir.
M. Eraslan: Türkiye ve Türkiye’deki Müslümanları nasıl değerlendiriyorsunuz?
Fadlallah: Allah (cc)’ın izniyle gelecekte Türkiye’de çok güzel şeylerin olmasını bekliyoruz.
M. Eraslan: Türk-İsrail ilişkilerini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Fadlallah: 1950 den sonra Türkiye’nin Amerika’yla işbirliğiyle beraber İsrail ilişkileri de yoğunlaştı, kaynaştı. Dua etmekten başka söyleyebileceğim hiçbir şey yok.
M. Eraslan: Filistin’de Gazze’de son günlerde gelişen olaylar hakkında ne söyleyeceksiniz? Sizin bu konuda yapmayı tasarladığınız bir planınız var mı?
Fadlallah: Tabi ki kendimize göre bazı plan ve programlarımız var ama şu an bunları ifade etmem doğru olmaz.
M. Eraslan: Hamas’la siyasi ve askeri bir birlikteliğiniz var mı?
Fadlallah: Bunlar özel sorular, cevap veremem. Ama şunu belirtmeliyim ki Filistin halkı mazlum bir konumdadır. Hamas’ın yaptıkları doğrudur ve Hamas desteklenmelidir.
M. Eraslan: Bu çok yoğun programınız arasında bize zaman ayırdığınız için teşekkür ederiz. Son olarak neler söylemek istersiniz?
Fadlallah: Türkiye gelecek vaat ediyor. Türkiye’deki Müslümanlara sürekli olarak dua ediyoruz. Oradaki tüm Müslüman kardeşlerimize
selam götürün.
islammedya.com