Gam, Aşk ve Nasipsizlik

Gam, Aşk ve Nasipsizlik

Başımı dizine koyup ağlamak istiyorum. Yüreğim daraldı. Ruhum pejmürde… Nefesim kesildi. Rahat nefes alamıyorum. Korkuyorum, korkuyorum…

İhtiyacım var. İhtiyaçlarımı birine anlatmak istiyorum. Varlığımın bütün zerreleri ihtiyaç ateşinde yanıyor. Aşka olan ihtiyaç, kulluğa olan ihtiyaç, yanmaya olan ihtiyaç, feda olmaya olan ihtiyaç, Allah'a ulaşmaya olan ihtiyaç"

Bir maşuk bulmak istiyorum" Allah'ın halifesi olsun. İhtiyaçlarımı kabul etsin. Ve beni kulluk ateşiyle yaksın ki Allah'a ulaşabileyim.

Bir mahbup bulmak istiyorum" Allah'a yakın ve beni Allah'a yakınlaştıracak bir mah-bup"

Eteğine gözyaşı dökmek istiyorum" Allah'a takdim olan, kabul olmuş ve Allah'a ulaşmış olsun"

Yanık kalbimi ona sunmak istiyorum" O muhabbet ve merhametiyle kabul edip kutsa-sın"

Varlığımı yoluna sermek istiyorum" Varlığımı kalbinde kabul etsin ve beni hayatın zincirlerinden azat etsin"

Kuşun havaya, balığın suya ve yavrunun anneye ihtiyacı gibi böyle birine ihtiyacım var"

İhtiyaçlarıma olan susuzluğum, varlığımdan alev gibi çıkıyor. Tıpkı güneşin ışığıyla yanan çölün bağrından göğe yükselen hararet gibi"

Yanmaya, duman olmaya, semada Allah'ın ebediyetinde yok olmaya ve kaybolmaya ih-tiyacım var"

Zulmü gördüğümde, düşmanın sancaklarını gördüğümde ve feryadımın düşman sancak-larının tufanında yok olduğunu gördüğümde ruhtan, aşktan, acıdan, kederden, gözyaşından ve şahadetten yardım alıyorum"

Mesuliyet yükünden kaçmak istiyorum" Acıya, kedere ve yalnızlığa tahammül etme mesuliyetinden"

Acıyı, aşkın mucizesi ile lezzetlendirmek istiyorum"

İlahi bir ünsiyet bulmak ve yalnızlığımı onun etrafında ibadetle meşgul olarak geçirmek istiyorum.

Kırık kalbimi ona açmak istedim ki şefkatli elleriyle kalp yaralarıma merhem sürsün.

Varlığımın özü olan gözyaşlarımı ona takdim etmek istedim ki o, zülüfleriyle ıslak göz-lerimi silsin.

Şefkat bulutlarının yağmuruyla, içimdeki yanardağları teskin etmesini istedim.

Rabbimin beni gözetlediğini hissetmedim ki, fedakârlıklarımı ve şahadete doğru öne çı-kışımı müşahede etsin.

Gecelerimin ortasındaki inlemelerimin ve seherlerimdeki niyazlarımın rabbimin katına çıkmasını istedim.

Varlığımın ateşinin hissiyatını, hissetmesini istedim.

İrfani yükselişime eşlik edip, beni miraca çıkarmasını istedim.

İstedim ki bütün bunlar sonsuz olsun. İstedim ki sonsuz yeteneklerim, kabiliyet derece-sinden, hareket derecesine ulaştırsın. Beni uykudan, sönmüşlükten ve katılaşmışlıktan kurtar-sın. Varlığımın mumunu yaksın. Aslı toprak olan cismimden bir nur yaratsın. Varlığımın kü-lünü eritsin ve varlık cevheriyle birleştirip ebediyet ve sonsuzluğa ulaştırsın.

İstedim ki ruhumu yüceltsin, kalbimi kaynatsın. hislerimi heyecana, yorgunluk ve bık-kınlığımı neşeye dönüştürsün. Cihanın güzelliklerini gözümde canlandırsın. Bir yaprağın ha-reketini, bütün sırlarıyla ve güzellikleriyle göstersin. Ve semanın melekuti nağmelerini, gecenin karanlık bağrından kulağıma mırıldasın.

GAM, AŞK VE NASİPSİZLİK

Cennetin kapılarını bana açtılar. Nimetlerin sayısı hesapsızdı. Çeşit çeşit hoşnutluklar ve lezzetler vardı. Ama ben, kırık kalpli ve dertli olan ben, hepsini reddettim. Bu güzel cennetten yüz çevirdim. Ve bir kere daha keder dünyasının peşine takılıp gittim.

Ben bu acılı kalbime nasıl ihanet edebilirim ki. Ben kederlerden nasıl yüz çevirebilirim. Nasıl olur ki âlemin acılarını unuturum. Kırık kalplileri gam dünyasında nasıl bırakabilirim.

Ben yüreğimde aşk gam ve nasipsizliği taşıyorum. Buna rağmen yeryüzünde acı çeken, kederli, kalbi kırık ve mahrumların sırdaşı ve karanlık gecelerinin munisi olmalıyım. Bu ilahi bir mesuliyettir.

Ben aşktan yandım. Fakat aşkın kendisinde bir kötülük görmedim. Ben gam ve acı der-yasında boğuldum, fakat latif ve insani hisler buldum. Yalnızlık çölünde, yakıcı güneşin orta-sında, mahrumiyetin yokluğunda eridim. Fakat hayatın maddi kirleri benden döküldü. Pak ve saf olarak irfan dünyasına adım attım.

Ben acı çekmeden, gam çekmeden, yokluk görmeden ve yanmadan yaşamayı hayat saymıyorum. Ve bana vaat edilen cennetin başlangıcı, ölüm yastığına başımı koyduğum andır.

YÜREĞİM DARALDI

Başımı dizine koyup ağlamak istiyorum. Yüreğim daraldı. Ruhum pejmürde" Nefesim kesildi. Rahat nefes alamıyorum. Korkuyorum, korkuyorum" Şahadetin peşinden koşan ce-sur ve fedakâr birinin korkuyor olması sizce de garip değil mi? Nasıl olurda ölüme âşıkane koşan biri korkar? Hayret"! Gönlümdekini sana nasıl açıklayayım? Benim korkum ölümden değil" Ben halkımın kaderinden korkuyorum" Davamın istikbalinden endişeliyim. Görüyo-rum ki büyük bir ejderha ağzını açmış, bizi yutmak istiyor. Bütün şiaları ve dostlarını yok etmek için bütün güçlerini, kuvvetlerini ve siyasetlerini seferber etmişler. Bizi ortadan kal-dırmak için plan yapıyorlar. Varlığımızı ve hayatımızı yabancıların arzu ve isteklerine teslim etmemizi istiyorlar. Ortam tehlikeli, gelecek müphem, yol ise karanlık görünüyor"

İmkânlarımız yok denecek kadar az. Düşman ise güçlü ve her şeye sahip" Biz belirsiz bir ümide gönül bağlamışız. Arzuladığımız hayallerimiz, bizi hoşnut ediyor. Vazife aşkıyla ileri atılıyoruz. Yüce risalet bayrağını bağrımıza sarmışız" Benim tek mutluluğum Hüseynin bayrağına sahip olmam, Âlinin yolunu takip etmem, yenilgi ve ölümü bağrıma bastığımda da; bu büyük bayrağın dibinde, Hüseyni sancak hatırına şahadete kavuşmamdır. Tek başıma hü-seyni bayrakla düşmana göğüs gererek hücum edip er ya da geç kana ve toprağa bulaşmış bir şekilde Kerbela sahnesini canlandırmak istiyorum" Evet, dünyevi zaferin arzusunda değilim. Mazlum halkımın kaderinden korkuyorum. Tarihten gelen bir korkudur bu" Bin ve bilmem kaç yüzyıllık bir korku" Öyle bir korku ki, asırladır şialar bu korkuları, bu düğümleri ve bu sıkıntıları taşıyorlar. Geçmişlerimizin bütün korkuları kalbime dalga dalga vuruyor. Hatta gelecek yüzyılların korkusu, gelecekteki mustazafların ve mahrumların kaderlerinin korkusu"

Felsefik arzularımda ağır bir dert ve keder vücut buluyor. Bir dünya dolusu gam ve ke-der ve bir âlem dolusu korku" Bütün bu talihsizlikler, bütün bu baskı ve zulümler göğsümde ağırlık yapıyor. Kendimi sıkıntıya sokuyorum. İterim ki tahammül ve fedakârlık kahramanı olayım ve bin bilmem kaç yüzyıllık bu kadar acı ve korkuyu göğüsleyeyim. Ve böylece bu mukaddes davayı yeni nesle ulaştırayım"

EY MUKADDES GÖZYAŞI

Ey mukaddes gözyaşı! Gönülden selam sana. Bu halisane selamımı kabul et"

Sen ey gözyaşı, varlığın özüsün"

Sen yanık kalbin volkanısın. Kaynayıp alevlenirsin ve insanın gözlerinden varlık âlemine adım atarsın.

Ey gözyaşı! Ey karanlık gecelerimin dostu"

Ey miraca yükselmede bana yoldaş olan"

Ey en zor acılarda ve en öldürücü kederlerde yaralı kalbimi teskin eden"

Ey varlığımı temizleyip masum bir çocuk gibi günahlardan arındıran"

Ey beni eriten ve topraklılığımı cevherleştirip Allah'a ulaştıran"

Ey acıyı lezzete dönüştüren, kederi irfana sevk eden"

Ey beni yakan ve varlığımın külünü göğe savuran"

Ey beni yok eden, bencillikten ve böbürlenmekten kurtaran ve Allah'tan başkasını gör-memem, zikretmemem ve dilememem için beni "fena olma" derecesine ulaştıran"

Ey mukaddes gözyaşı, ey hayatın özü"

Ey kırık kalplilerin yağmuru, ey meleklerin nağmesi"

Ey tufanların sessizliği, ey kalbin huzuru, ey aşk meltemi, ey varlığın sözü, ey İlahi kaynak, ey güzellik, ey azamet, ey ebediyet" Ben hayatımla sana tutkunum. Ben varlığımı sende buldum. Ve şimdi kaderimi sana emanet ediyorum"

Ey gözyaşı! Allah'ın rahmeti üzerine olsun ki Allah'ın rahmetini üzerime yağdırdın"

Sen ey gözyaşı! Beni ebediyete ulaştırdın ve varlığın okyanusundan Ali'ye doğru bir yol açtın"

GÖZYAŞI BEİM MÜNACATIMDIR

Gözyaşı benim ab-ı hayatımdır.

Gözyaşı kararsız gönlüme teselli verendir.

Gözyaşı benim Allah'a olan deruni münacatımdır.

Gözyaşı ruhumun en mukaddes selamıdır.

Gözyaşı mabuduma takdim ettiğim en pahallı hediyedir.

Gözyaşı aşk ve muhabbet ağacını suladığım pınardır.

Gözyaşı içinde yüzdüğüm aşk ve muhabbet okyanusudur.

Gözyaşı beni ebediyete ulaştıran köprüdür.

Gözyaşı zeminin semaya selamıdır.

Gözyaşı semanın zemine hediyesidir.

Gözyaşı kalp ve ruhumun temizleyicisidir.

Gözyaşı saadet denizimdir.

Gözyaşı sırdaşım, gönüldaşım ve karanlık gecelerimin ünsiyetidir.

Gözyaşı son nefesimdeki rahmet anıdır.

Gözyaşı münacatım, namazım, kuvvet ve gıdam, varlığım ve hayatımdır.

Gözyaşı yüreğimden fışkıran pınardır.

Gözyaşı bedenimin ruhuma selam ve tehiyyatıdır.

Gözyaşı meleklerin Yüce Allah'a sundukları selamdır.

Gözyaşı içimdeki şelalenin sesidir.

Gözyaşı melteme ve yaprakların titreyişine cevabımdır.

Gözyaşı kalbimin hayat örgüsünün tabiatla olan ahengidir.

Gözyaşı hayat ve yaşamın sırrıdır.

Gözyaşı güneşin doğuşuna ve batışına selamımdır.

Gözyaşı tabiatın güzelliklerine şükür ve selamımdır.

Gözyaşı kalbimin en latif hislerini beyan edendir.

Gözyaşı deruni düğümlerimi açandır.

Gözyaşı Yüce Allah'ın dergâhına olan tövbemdir.

Gözyaşı ruhumun ve kalbimin huzur ve istirahatıdır"

İLAHİ! SANA NASIL ŞÜKREDEYİM"

İlahi! Bana acı ve keder nimetini ihsan ettiğin, yaralı kalbimi aşk ateşinde dağladığın, fakr vadisinde beni bütün her şeyden ihtiyaçsız kıldığın için ve yalnızlık dünyasında sabrım ve mahbubum olduğun için sana şükredeceğimi bilmiyorum"

Rabbim! Bütün lezzetlere doyurduğun ve kalıcı olmayan bu lezzetleri bana gösterdiğin için, kalp ve ruhumu sonsuz rahmetine kabul ettiğin ve varlığımı aşkınla doyurduğun için, dün-ya ve içindekilerden alakamı kestiğin ve böylece beni varlığınla doldurup taşırdığın için sana şükrediyorum. Öyle ki bütün âlemin varlığı veya yokluğu benim için bir oldu ve bütün âlemin düşmanlığı da sıradan ve değersiz oldu"

ÖZLEM VE ARZULAR

Gözlerimi dünyaya kapadığım gün tam bir huzura kavuşacağım ve yaralı kalbim özgür olacak. İçimdeki yakıcı ateş teskin olacak ve Rabbiyle buluşma şerefine nail olacak. Bu dünya ve içindekilerden kurtulacağım. Amma dostlarım ve çevremdekiler nasıl latif bir kalbi, nasıl yüce bir ruhu ve nasıl büyük bir yeteneği kaybettiklerini bilmeyecekler" Öyle bir kalp ki, karıncanın eziyetine bile katlanamıyorken, başkasını derdini sırtlıyor" Bütün acıları canı pa-hasına satın alıyor ki, kimsenin parmağı bile incimesin" Öyle bir kalp ki; bir dünya dolusu sabır, tahammül ve fedakârlık, acı ve kedere kendini feda etmiş, belalara karşı bir kalkan"

Özlemleri ve arzuları ne idi?

Onun arzusu; fedakârlığını kimse tarafından anlaşılmaması, içindeki acıları kimsenin bilmemesi ve iyiliklerinin gizli kalmasıydı"

Özlemi ise; her kes tarafından kovulan birine âşık olmak, herkesten uzak bir ağacın göl-gesine sığınmak, herkesi titreten tehlike dolu ve ölümün kol gezdiği bir yere gitmek ve yaşamın şiddetinde yalnız olmak idi"

Fakrın yaşamanın zevki, yalnızlığın, keder ve acının zevki, aşk ve muhabbetin zevki, ir-fan ve sülukün zevki ve güzelliğin zevki"

Varlığım gözyaşıdır. Hayatımın özü olan, gözyaşı"

Varlığım aşktır. Cihanı aydınlatacak kadar, yakıcı bir aşk"

Varlığım heyecan ve muhabbettir. Harekete geçiren ve canlandıran bir heyecan ve mu-habbet"

Varlığım letafet, güzellik, sanat ve irfanla yoğrulmuş"

Varlığım, Yüce Allah'ın sıfatlarının tecelligahıdır"

Merhameti, gazabı, aşkı, arzuları, uykusu, kederi ve acıları hepsi Yüce Allah'ın güzelli-ğinin ve celalinin tecellisidir"

Acaba bunları beyan etmek gururdan mıdır? Gururdan Allah'a sığınırım. Bırak bu mü-nacatlar da diğer münacatlarla birlikte sır olup bende kalsın.

Ben lütuf ve güzellikten bahsediyorum. Çünkü lütuf ve güzelliği seviyorum. Aşktan, ir-fandan, acıdan ve kederden bahsediyorum. Hatta eğer haddimde ise derim ki; ben onlara aşı-ğım, onlara gönül bağladım, onlardan lezzet alıyorum. Yeter ki bende olsunlar"

İlahi! Bu güzellikleri seni tespih etmek için nimet sayıyorum. İnsanların ayaklarının al-tında toprak olabilecek bir tevazu ile" Kimsenin göremediği ve işitmediği bir tevazu ile... Öylesine destanımsı bir tevazu"

Ne yapayım? İçimdeki yangını nasıl açıklayayım? Gözyaşı pınarlarıyla bu alevi nasıl söndüreyim? Varlığımın yanardağından sıçrayan aşk ve muhabbet kıvılcımlarını aklım ve gönlümle nasıl kontrol edeyim?

VARLIĞIMI TAKDİM ETMEK İSTİYORUM

Ondan ne istiyorum? Ne bekliyorum? İhtiyaçlarım nelerdir?

Varlığı ruhumu hareket ettirsin. Beni "ala-yı illiyine" çıkarmasını istiyorum. İçimdeki yeteneklerimi canlandırmasını istiyorum. Beni mahir ve ehil kılmasını istiyorum.

Allah'ın rızasına ulaşıp varlığımı O'na takdim etmek istiyorum.

Ruhumu dalgalandırmasını, kalbimde aşk ateşini canlandırmasını, cismanilikten azat etmesini ve göklere çıkarmasını istiyorum"

Pejmürde ruhumu canlandırmasını ve yaşamın değersiz ve sıradan zevklerini nazarımda ehemmiyetsiz kılmasını istiyorum"

TAM BİR TEVEKKÜL

Ölüm ejderhası ağzını açmış dostlarımı tek tek yutuyor. Ben çabucak onun dişleri ara-sından firar ediyorum.

Kaza ve kader beni kuru bir yaprak gibi bir o tarafa bir bu tarafa savuruyor. Kurşun yağmuru altında ölüme dalgalarına dalıyorum. Tam bir tevekkül ve sorgusuz bir rıza ile olay-ların okyanusunda yüzüyorum.

Evden dışarı her adım attığımda ölümü görüyorum. Zaten yaşadığım yerde tehlike kol geziyor. Ve ben, tehlikenin tam ortasında doğmuşum"

Mesuliyet ve vazifenin ağırlığı belimi büktü. Ama ben yaşadığım müddetçe bu ağır yükü yere koymayacağım. Velev ki en büyük töhmetler, saldırılar, kötü sözler, yalanlar ve şeytani iftiralar bana yönelmiş olsa bile"

BÜYÜK ALİ'YE BAKINIZ!

İnanıyorum ki Yüce Allah, insanlara davaları yolunda tahammül edebildikleri eziyet ve acılara göre karşılık verir. Her insanın kıymeti, davası yolunda katlanabildiği acı ve eziyet kadardır. Ve görüyoruz ki, dava adamları, hayatlarında herkesten daha çok acı ve eziyetlere duçar olmuşlar.

Büyük Ali'ye bakınız ki, acının ta kendisidir. Sanki varlığının her zerresi acı ve kederle pişmiş"

Hüseyne bakınız, işkence ve acı deryasına dalmış. Cihanda bir örneği daha yok"

Zeyneb-i kubraya bakınız, acı ve eziyetle dost olmuş"

Acı insanın kalbini uyandırıyor, ruhu saflaştırıyor, gurur ve bencilliği yok ediyor, kibir ve vefasızlığı ortadan kaldırıyor ve insanı kendine getiriyor"

İnsan bazen kendini unutur. Zayıf bir bedene sahip olduğunu unutur. Âlem ve zaman karşısında zavallı, kudretsiz, hiçbir şeyi olmayan ve savunmasız bir beden" Ölümlü olduğunu ve birkaç günlük ömrü olduğunu unutur. Bedeninin ruhuyla birlikte ebedi âleme gideme-yeceğini unutur. Bundandır ki insan, ebedi, kayıtsız, gurur ve kudretli olma hislerini taşır. Zafer sarhoşluğunun, uzun emellerinin ve ardı arkası kesilmeyen arzularının ardından, acı ger-çeklerden habersizce koşar. Ve baskı zulmünden vazgeçmez"

Ama acı insanı kendine getirir. Varlığını hakikatini ona öğretir. Zayıflığının, faniliğinin ve zavallılığının farkına vardırır. Elini gurur ve kibirden çektirir. Bencilliğinin, egosunun ve gururunun manasını ona kavratır"

İSTERİM Kİ"

Acıdan ve kederden oluşan varlık yükümü sırtlayıp, yokluk çölüne doğru yola koyul-maktan haz alırım.

Her şeyden ve herkesten geçip yalnızca Allah yolunda ve O'nun ünsiyetiyle yaşamak is-terim.

Yeri altıma döşek, yüce semayı üstüme yorgan yapmak, hayattan ve hayatın gereklile-rinden azat olmak istiyorum. Meçhul ve adı unutulmuş olarak ezilenlerin dünyasına doğru git-mek istiyorum. Onların çektikleri eziyet ve işkencelere katılmak istiyorum. Afrika'nın kara özgürlük savaşçıları arasına savaşmak ve şahadete nail olmak istiyorum.

Beni yakmalarını ve külümü rüzgâra savurmalarını isterim ki bir kabirlik yer bile işgal etmeyeyim.

Beni kimsenin tanımamasını, acı ve kederlerimden kimsenin haberdar olmamasını, ge-celerdeki münacatlarımı kimsenin anlamamasını, gece yarısı beni yakan gözyaşlarımı kimsenin görmemesini, kimsenin bana muhabbet taşımamasını, hiç kimsenin bana teveccüh etmemesini isterim. İsterim ki Allah'tan başka kimsem olmasın. O'ndan başka kimseye münacatta bulunmayayım. O'ndan başka bir dost ve sığınağım olmasın"

Yüksek bir dağda, bütün zincirlerden özgürce, güneşin varlık deryasındaki batışını izle-mek istiyorum. Bütün hayatımı bu tanrısal güzelliğe emanet etmek istiyorum. İstiyorum ki, bu sihirli güzellik hünerli elleriyle, hayatımın örgüsüyle oynasın, yanık kalbimi açsın, içimdeki volkanı özgürleştirsin, hayatımın özü olan gözyaşlarımı özgürce akıtayım, kalbime ve ruhuma ağırlık yapan sıkıntı ve ukdeler çözülsün" Gırtlağıma yapışan nefes kesici kederleri, kalbimi delik deşik eden öldürücü acıları güzelliğin mucizevî gücüyle, tersine dönüştürsün. Kederi irfanla, acıyı fedakârlıkla değiştirsin. Öylece hayatımı esir alsın ki ben de, delice tüm varlığımı güzelliğe teslim edeyim. Ruhum güzelliğin nuruyla ebediyete uçsun ve huzur âleminde, huzurlu bir şekilde gezegenlerden geçsin. "likaullah" için miraca çıkayım ve varlığın acı ve kederinden kurtulayım. Saatlerce bu halde kalıp bu melekuti yolculuktan lezzet alayım"

İsterim ki gece yarılarında yer ve göğün gizemli sessizliğinde münacat için kalkayım. Yıldızlarla fısıldaşarak kalbimi konuşulmamış binlerce söze açayım. Yavaş yavaş fezanın derinliğine yükseleyim. Sonsuz âlemde eriyeyim. Varlık âleminin sınırlarından çıkayım. Fena vadisine dalayım. Ve sadece Allah'ı hissedeyim.

İSTEMEM

Dostlarımın ve büyüklerimin dostluk ve muhabbet için beni müdafaa etmelerini ve hadi-seler tufanından kurtarmalarını istemedim ve istemem.

Dostların ve candan sevenlerin, şefkat ve merhametini alıp, onun maddi ve manevi kud-retinden, mukaddes hedefime giden yolda istifade etmeyi istemedim.

Ama her zaman mum olmayı, yanmayı, ışık vermeyi, mücadelenin bir numunesi olmayı ve zulmün karşısında mücadele eden hak bir kelime olmayı istedim.

İstedim ki her zaman cesaret ve fedakârlığın mazharı olayım ve şahadet bayrağını Allah yolunda dalgalandırayım.

İstedim ki fakr deryasına dalayım ve hiç kimseye el açmayayım.

İstedim ki feryat olup yeri ve göğü fedakârlığımla, imanımla ve direnişimle sarsayım.

İstedim ki Hak ve batılı birbirinden ayıran mizan olup yalancıları, bencilleri ve kindarları rezil edeyim.

İstedim ki böyle bir numune insanlara göstereyim ki, ne sağın ne solun delili kalmasın. Ve bu numune doğru yolu aydınlatsın, beyan etsin ve aşikâr kılsın" Böylece kaderin bu çetin imtihanının savaşında her kes kararını versin ve kimseye mazeret yolu kalmasın.

Ama her zaman şunu istedim ki; dostlarım beni müdafaa etmek istediklerinde, şahsıma olan muhabbetleri için değil de Hak için müdafaa etsinler. Eğer davama ilgi duyuyorlarsa, bu kalbinde iyilik olup acı çeken, yüreği yanık bir dostlarına merhamet ve şefkatten değil de, belki davanın hakkaniyetine taraftar olmak için olsun.

ALİ'NİN DERDİNE ORTAK OLMAK

Ali(as)'ın derdine ortak olmak ne güzeldir. Eziyet çekmek, en aşağılık cinayetkarlar ta-rafından töhmet altında bırakılmak ve insafsız kindarlar tarafından nefret edilmek ne güzeldir.

Yüksek hurma bahçeleri kenarında, gece yarılarında dağlanmış yüreği açıp feryat ederek semanın yıldızlarıyla münacatta bulunmak ne güzeldir"

Adı keder ve acı olan bu yüce İlahi hediyede Ali(as)'ın taraftarı olmak ne güzeldir"

Her yerden ve herkesten bağını koparmak, herkesten ümitsiz olmak, dünyayı üç talakla boşamak, keder ve acının sarayına sığınmak, mermilere karşı durmak, yenilgilerden bir kurtuluş gemisi yapmak, mutlak ümitsizlikten kurtuluş müjdesini almak, kurtuluş âlemindeki bekleyişin rahatsızlığından kurtulmak ne güzeldir. Her yer ve herkesten firar ederek sadece ve sadece Allah'a koşmak, yaralı kalbin ateşini gözyaşı ile teskin etmek ne güzeldir"

Suyun kenarında veya yüksek dağların zirvesinde, gece yarısı münacatta bulunmak ne güzeldir"

Seherde ağlamak ne güzeldir. Yürümekten yorulup deniz kenarında kumlarda, bitkin düşerek uykuya dalmak ne güzeldir"

HAYAT NEDİR?

Hayat nedir? Acaba insan yemek, uyumak ve nefes almakla yetinir mi?

İlahi! Bana her şeyi cömertçe verdin. Eş, çocuklar, ev, kabile, ilim, sanat, irfan, marifet" Fakat zannedersem hayat bu değildir" Susuz ruhumu doyurmuyor. Biliyorum ki bu dünyada birkaç günden başka yaşamayacağım" Er ya da geç bu dünyayı terk etmem gerek"

O an anladım ki Hak ve Hakikatten başka kıymetli bir şey yok ve Allah'tan başka mutlak Kaim yok"

Yazık olur ki; birkaç günlük hayat için, Hak ve Hakikati ayakaltına alıp zulüm, küfür ve cehalete teslim olayım"

Allah'tan başka hiçbir şeye tapmamam, hak ve hakikatten başkasına tazimde bulunma-mam ve Allah'tan başka hiçbir güce teslim olmamam gerekir.

Günler benim için çok zorlaştı. Yer ve gök değirmenin iki taşı gibi beni sıkıp un ufak ediyor. Takriben bütün âlem bana düşmanlık için ayakta ve bütün ümitler ve arzular tamamen kararmış.

Hayattaki zor bir yol ayrımının başındayım. Ya küfür ve zulme teslim olacağım ya da ölüm ve yokluğu kabulleneceğim. Allah'a hiç minnet etmeksizin ve karşılık beklemeksizin, yalnızca aşkı için ve kemalini, celalini ve cemalini hissetmenin hatırına her şeyimi feda etmek, ne kadar sade ve caziptir.

Sadece hayatımı değil, belki her şeyimi, bütün çevremdekileri, bütün dostlarımı, bütün çocuklarımı, çokça emek sarf ederek kazandıklarımı, adımı ve şanımı, aşk ve marifetlerimi, arzularımı ve bütün varlığımı bu ölüm ve yokluğa teslim etmem gerek"

NE GARİP BİR MACUN

Demir ve gözyaşı" bu benim. Ne garip bir macun! Latif bir tabiat, hassas bir kalp, yaşlı gözler, aşk ve muhabbetle örülmüş bir varlık" o an demirden daha demir, granitten daha sert ve dağlardan daha muhkem olur. Acaba gözyaşı ve demir nasıl bir araya gelirler?

Doğrusu insandan başka böylesine tezatları bir araya getirecek şifreleri taşıyan başka bir varlık yok. Doğrusu Allah(cc) böyle bir varlıkla, yaratıcılığını ve sanatını kemale erdirmiştir.

Ölüm yakınıma geliyor. O kadar rahat ve mutmain bir şekilde ona bakıyorum ki, sanki bana gelen sadece bir elçidir" Mermi yağmuru bana taraf akıyor ve ben o kadar soğukkanlı ve muhkem duruyorum ki, sanki bedenim çelikten ve kurşungeçirmez" Yanımdaki savaşçılar kana ve toprağa bulanıyorlar ve ben o kadar sıradan görüyorum ki, sanki kalbim taştandır" Çocuklar yedikleri kurşunların acısında feryat ediyorlar, yüreği dağlanmış anneler feryat ediyorlar, dul kadınlar feryat ediyorlar. Fakat ben sanki merhametsiz ve acımasız biri gibi his-setmiyorum"

Aynı ben bir karıncaya eziyet edemem. Canıma kasteden düşmanımı öldürmek istemi-yorum. Bir yaprağın titreyişiyle yüreğim titrer. Yaşlı bir gözün karşısında eririm. Bir yıldızın göz kırpması beni mest eder. Seher yeli beni göğe çıkarır.

İlahi! Bu yumuşaklık ve katılık nasıl bir araya gelmiş? Anlayamıyorum"

HAYATIM YANMAKTIR

Bazen düşünerek ve yavaş yavaş yazıyorum. Zaman geçiyor ve kalem bir çıkmaza ula-şıyor. Akıl cümleleri ve ibareleri bulmanın sıkıntısındadır. El uzunca bir bekleyişte kalır. Akıldan bir emir gelsin ve o da aklın emrini kâğıda döksün diye"

Amma bazen gönül yazar. Hisler isyan eder, ruh uçar, beden yanar ve kan kaynar. Söy-lenmemiş düşünceler ve dokunulmamış bir dünya varlığın vicdanından ışık hızıyla geçer. Öyle ki, en hızlı kalemler onun hızına yetişemez. İrfani hisler hızlıca varlığımı sarar ki saklama fırsatı bulamam. Varlığımın yanardağı görülmemiş bir hızla göğe doğru fışkırır ki hiçbir güç onu kontrol edemez. Ruhumun ışık hızıyla göğe yükselişine, en süratli atlar bile eşlik edemez" Cismim eriyor, dışım yanıyor, bedenim ateş oluyor, kalem suskun ve donmuş, başımdan geçenleri kaydetmeye gücü yetmiyor"

Ben yanıyorum" Zaten hayatım da aşkım da yanmak ve feda olmaktan ibarettir.

Kalbim çocukluktan beri taşıdığım kalptir. O dönemlerdeki letafet, heyecan, aşk, saflık, ihlâs, fedakârlık duyguları, kulluk bilinci ve arzularla doludur.

Bu gün kazandıklarım ilim adına silahlanmamdır. Fakat kalbim hiçbir zaman ilmin ve aklın ürünü değildir"

YANDIM! YANDIM"

Bunlar yoksa kalbimin sen olduğunu bilmiyorlar mı? Ruhum olduğunu? Hayat ve varlı-ğım olduğunu? Bu denli katı kalpli insanlar görmemiştim ki bedbaht ve perişan bir gencin kal-bini ateşte yaksınlar! Onlar tasavvur edemiyorlar mı sen gerçekten kalbisin! Seni ateşe koyduklarında beni yakıyorlar.

Ey insanlar Allah'tan korkun! Beni daha fazla yakmayın, bu kadarı bana kâfidir! Vic-danlı kimse yok mu? Kalbinde şefkat taşıyan biri yok mu ki içimdekileri ona anlatayım? Yazık ki kalbi ve vicdanı olanlar yok olup gittiler ve diğerleri de laf anlamazlar"

Gözyaşı yerine kan ağlıyorum. Fakat onun yürek yangını ve benim içimdeki ateş sönecek gibi değil. Ateşi su ile söndürürler. Fakat ne yazık, aşk ateşi gözyaşı ile sönmüyor"

Allah için kalbimi bana bırakın. Onunla münacat etmek istiyorum. Onunla acılarımı paylaşmak istiyorum. Geceyi sabaha kadar onun yanında geçirmek, gözyaşlarımı ona takdim etmek ve ayaklarını altındaki toprağı öpmek istiyorum.

Yandım! Yandım... Allah için benden el çekin ve merhamet edin. Keşke içimdeki hisleri anlayabilseydiniz. Ben size ne yaptım ki? Hayatım boyunca kime eziyet ettim? Ben de ne hata gördünüz? Hangi günahı işledim ki bunca azabı ve sıkıntıyı hak edeyim? Henüz yaşıyorum. Henüz gözlerimden yaşlar akıyor"

HENÜZ GÖNLÜMDE AZ ÇOK ARZULAR VAR

Henüz gönlümde az çok arzularım var! Henüz yaşamak için koşturuyorum. Henüz semaya doğru ellerimi uzatacak ve Yüce Allah'tan yardım dileyecek takatim var. Henüz dertli gönlümdeki yanık ah'lar işitiliyor. Bana hala yarım canı kalmış diyorlar!

Fakat siz, nefes aldığım halde canlı canlı kalbimi yakıyorsunuz. Beni, yaşamak için ümidim olduğu halde ebediyen toprağa gömmek istiyorsunuz. Sizden yardım talebim ve bek-lentim olduğu halde, beni uzaklarda terk edip unutuyorsunuz. Gerçekten o kadar günahkâr mıyım ki canlı canlı beni yakıyorsunuz? Gerçekten o kadar çaresiz ve bedbaht mıyım ki öyle-sine mütevazı bir arzuma, ufacık bir değer bile vermiyorsunuz?

Ey insanlar! Eğer böyleyse, bu kadar günahkârsam, bu kadar zelil ve çaresizsem, bu ka-dar bedbaht ve acizsem, bu denli ateşi ve cezayı hak ediyorsam beni yakınız ve külümü rüz-gârlara savurunuz ta ki benden bir eser kalmasın! Adımı da unutun. Sakın kimse beni aramasın da! Ve kimse adımı anmasın! Kimse merhametlerimi, aşklarımı ve fedakârlıklarımı hatır-lamasın! Bırakın yok olayım ve bu dünyadan tamamen el çekeyim" Doğruca Allah'a gideyim ve her şeyi unutayım. Sadece O'nu düşüneyim. O yani kadim ve ezeli dostum" O aşk ve maşukum" O her zaman sohbet ettiğim" O karanlık gecelerimin munisi"

EVET, BENİ YAK!

Rabbim! Sana şükürler olsun ki bana acı ve kederle dolu bir gönül verdin. Sana şükürler olsun ki, hamurumu ateşle yoğurdun ve aşkın eridiği fırında pişirdin.

Rabbim! Senin ezeli olan her şeye tahammül ederim" Acı ve kederi gene bağrıma ba-sarım" Bana azap ver" Beni yak" Külümü de rüzgâra savur" Senden şikâyetim yok" Evet, mum gibi gülerim ve gözyaşı dökerim. Yanar ve ölürüm"

Bu kadar azabı hak edecek ne günah işledim? Aslında ben kendimi biliyorum. Varlığım baştan aşağı günahla dolmuş. İlahi! Ağlayamıyorum"

Ey Rabbim! Acaba benim yüreğimden daha acılı bir yürek var mı?

İlahi! Varlığım aşkınla yoğrulmuş. Hayatım, senin yolunda aşk ve fedakârlıkla sonlana-cak" Merhametli olmak, fedakâr olmak, kendini unutmak, dünyanın lezzet ve hilelerini ayağımla tepmek ve hatta eziyet ve kötülüklerini sevmek ve sabrederek acılarına tahammül etmek" Bunların hepsi, evet bunların hepsi benim yaşamımdır. Şimdiye kadar kazara bile bir karıncayı incitmemeye çalıştım. Her zaman başkaların dertlerine ağladım. Her zaman kendimi başkasına gelen belaya siper ettim. Her zaman başkası yaşasın diye kendimi yok ettim. Her zaman tehlikelerin karşısında durdum ki başkasına ulaşmasın" Fakat Rabbim! Acaba acılı kalbimi her gün daha şiddetli bir acı ve daha derin bir kederle dağlaman nedendir? Acaba beni imtihan mı ediyorsun? Doğrusu zayıf ve bedbahtım" Eğer beni gelecek için pişirmek istiyor-san artık takatim kalmamış ki" İlahi! Dertliyim" Her ne kadar bütün acıları bana verdinse de yine sana geliyorum. Gene muhtaç ellerimi sana uzatıyorum" Evet, beni yak! Daha çok yak. Beni yok et. Ve yine canlandır" Ve yine acı çektir" Ve yine beni yak" Ve külümü rüzgâra savur" Ve yine" Ve yine"

BIRAK YANAYIM!

Bırak alevlerimden cihan aydınlansın. Bırak gözyaşlarımdan, muhabbet ağacı suya doy-sun.

Bırak yalnızlığımdan irfani bir sema vucud bulsun. Muhammed(saa), Ali(as) ve Mesih(as) bu semanın en parlak yıldızları olsun. Ve bu semanın gök taşları melekler gibi Allah'ı tespih etsin.

Bırak aşkım, mukaddes ateşi cihana atsın. Ona şevk, heyecan ve hararet getirsin. Ve canlandırsın"

Bırak kalbimin kanı, kanlı batışın şafağını diriltsin.

Bırak kalbim, cihanın bütün acı ve kederlerini kendinde toplasın. İnsanların kalplerine neşe ve sevinç tohumları eksin.

Bırak benim yakıcı ah'larım adalet göğünde, ateşten bulutlar meydana getirsin. Ve bu bulutlardan yağan yağmur zulmün kökünü kurutup, adalet ağaçlarını yeşertsin.

Bırak heyecan dolu hislerimin kabarması, okyanusun haşin dalgalarını meydana getirsin.

Bırak fıtratımın yüceliği, gezegenleri de aşsın" Ve toprak kökenliliği de utandırsın"

Bırak fakrım dünyaya zenginlik versin. Ayı, güneşi ve yıldızları yoksula hediye etsin.

Bırak fedakârlığım, çölün bağrında pınarlar coştursun. Ve adsız savaşçılar bu pınarlarda arınsın.

Bırak unutulmuşluğum bile o kadar saygın olsun ki, uzak fezanın korkunç sessizliğine düşmüş en uzak yıldızı bile beni kıskansın"

Bırak yanayım ve ateşim cihana nur saçsın. Ve külüm varlığın cevheri gibi, ölü dünyaya hayat bağışlasın.

Bırak âşıkane Allah'ın dergâhında kurban olayım ve dünyadakileri saadete ulaştırayım.

Bırak ah'larım yanardağları uyandırsın"

Bırak ruhum, meleklerin yeri olan arşa çıksın.

Bırak gözlerim ebediyet yoluna açılsın ve mahdut cismimi sonsuzluğa yöneltsin ve ru-humu sonsuzluğa ulaştırsın.

Bırak yanayım"

EY BÜYÜK MESİH(AS)!

Ey büyük Mesih(as)! Ey aşkın ve fedakârlığın mazharı! Ey hayatını insanlığın merhamet ve muhabbetine rehin bırakan! Ey kendi varlığını beşeriyetin hatalarına ve günahlarına set yapan! Senin doğum gününe atfedilmiş bu mukaddes günlerde, sana koşuyorum ve kalbimin en derin selamlarını, heyecan dolu, dalga dalga, en nazik hislerimle sana takdim ediyorum.

Senin adını her işittiğimde baştan aşağı titriyorum. Gözlerim yaşla doluyor. Kanım kay-nıyor. Ve varlığımın bütün zerreleri senin merhametinle yanıyor. Çocukluğumdan beri sana divaneyim. Aşk kelimesine aşina olduğum gün seni tanıdım ve fedakârlıkla tanıştığımdan beri sana âşık oldum.

Hedefi, aşktan başka bir şey olmayan dünya, büyük bir eğitim meydanıdır. Bu dünyada-ki her şey beşerin emrine verilmiş. İhtiyacı olan her şeyle donatılmış. Sanatın en büyük nu-muneleri, en güzel mahlûkat, göktaşlarından yıldızlara, taş kalpli, kavgacı, zorba ve istilacı-lardan kalbi buruk yetimlere, zulüm ve cinayet numunelerinden hak ve adalet meleklerine kadar her şey ama her şey çeşit çeşit yaratılmıştır. İnsanlar bu garip oyuncaklarla meşguldürler. Her kes boyuna göre bir şeyle meşguldür. Fakat bu oyundan razı olmayan, heyecanlı ve bağrı yanık birileri vardı. Yaradılışın bu güzel numunelerini kutsamak istediler. Güneşin doğuşunu, batışını ve mehtabı methediyorlar. Deryanın çılgın dalgalarına gönül veriyorlar. Yıldızların göz kırpmasına, can bağışlıyorlar. Tasvir edilemeyecek güzellikteki bu letafetler için ve bu hadsiz ve hesapsız büyük kudret için gözyaşı ile birlikte hayatlarını takdim ediyorlar. Dağların, okyanusların, göklerin ve gezegenlerin azameti bakıp bütün bu letafet, güzellik, kudret ve azametin yaratıcısına tam bir tevazuyla diz çöküp secdeye kapanıyorlar. Fakat bu cazip ve latif varlık hediyeleri, onları hediyeyi verenin peşinden gidip, kendilerine bağışlanan varlık, hayat, lütuf ve muhabbete karşılık teşekkürlerini huzurunda takdim etmeye teşvik ediyor.

Bunlar bütün sorumluluklarının gereği gibi yaşıyorlar. Fakat başkaları bütün hayatlarını oyun eğlenceyle geçiriyorlar. Arılar ve karıncalar gibi kendi etraflarında dönerek, telaşla şunun bunun arkasından koşuşturuyorlar. Fakat birkaç adım ötelerini göremiyor ve en küçük menfaatlerinden bile vazgeçmiyorlar. Ama bunlar ise, aşk ve bağlılığın şiddetinden iştiyakla etraflarına bakıyorlar. Daha büyük, daha güzel ve daha yüce şeylerin peşindeler. Bir kere bile başlarını kaldırdıklarında, bütün bu güzelliklerin yaratıcısını anında görüyorlar. Hayranlık ve şaşkınlıkla kalakalıyorlar. Heyecan dolu arzularını utuveriyorlar. Baştan aşağı yarda yok olup, kendi acizlik ve değersizliklerinden bu kudret, azamet, güzellik ve cemalin karşısında aşktan bahsetmeye cüret edemiyorlar. Kendi zavallılıklarının hayâ ve utancında öylesine aşık ve meftun olurlar ki, varlıklarını unutup aşk ateşlerinde yanıyor ve bundan lezzet alıyorlar.

Yüce Allah, böyle kullarını sever. Yüce Allah bütün aratılanları, vesileleri ve yaşamın gereksinimlerini âşıkları eğitmek için yaratmıştır. Aşk hayatın hedefidir ve hayat aşkın tevi-linden başka bir şey değildir.

Eğer aşk olmasaydı dünya sönerdi.

Eğer aşk olmasaydı hayat yorucu, öldürücü ve bıktırıcı olurdu.

Eğer aşk olmasaydı bu varlık oyunu, insanla alay eden başka bir şey olmazdı.

Evet, aşk hayatın hedefidir. Ve sen ey büyük Mesih, sen bunun mazharısın. Sen aşkı an-ladın. Sen gönlünü beşeriyetin aşkına açtın. Sen aşkın kendisi oldun. Ve sen bu aşk oyununun yol ve yöntemini öğrettin. Maşukun yolunda fedakârlığın öncüsü oldun. Mum gibi yandın. Âşıkların defterine bakıldığında ey büyük Mesih, öylesine parlıyordun ki azametinden gözler kamaşıyor"

İRFAN

Cihanda aşkın sohbetinden daha güzel bir şey görmedim. Öyle bir yadigârdır ki bu kubbede döner durur.

İrfandır, değersiz varlığı cevhere dönüştüren.

İrfandır, derdi ve kederi güzelleştiren.

İrfandır, şahadeti mukaddesleştiren.

İrfandır, Allah'a kulluğu içten gelen bir ihtiyaç bilip insanı dünyalıklardan alıkoyan.

İrfandır, bütün zorlukları kolaylaştıran.

İrfandır, musibetleri leziz hale getiren.

İrfandır, yalnızlığı ilahi vahdaniyetle gideren.

İrfandır, sessizliğin derinliğinden hayatın musikisini dinlettiren.

İrfandır, varlığın her zerresine âşık olan ve hepsini kutsallaştıran.

İrfandır, adamı Allaha ulaştırıp ebediyet ve ezeliyete erdiren.

İrfandır, insanın bir eline güneşi diğer eline ayı veren.

İrfandır, insanın ruhunu maddi hayat cazibelerinin üstünde karar kılan.

İrfandır, zalimlerin işkencesi altındaki yaşamda insana direniş bahşeden.

İrfandır, adamın kalbini açıp rahat bir şekilde ölümle kucaklaşmaya götüren.

İrfandır, adamdan gururu, kibri, bencilliği ve menfaatçiliği gideren.

İrfandır, insanın üstün tabiatını, üstün bir dereceye yükseltip insanla birlikte dünya ve içindekilerini değersiz kılan.

İrfandır, tağutun her çeşidini iman yurdunda Allah'a kurban eden.

İrfandır, bencillik ve menfaatperslikten dolayı baş gösteren yetmiş iki milletin savaşlarını mahkûm eden.

ARZULUYORDUM

Ben tufanların çocuğuyum, denizlerin dalgasıyım. Ben hayatımın yanardağlara ve yıldırımlara divane kılmışım. Ne zamanki tufan dursa ve deniz sakinleşse benden geriye hiçbir eser kalmayacaktı.

Arzuluyordum ki, amel defterimi seninle (irfan) açayım ve gözyaşı seliyle bütün kirlilikleri temizleyeyim. Tâ ki, bir bebek gibi pak, nurani ve masum olayım. Bütün günahlardan azâd olayım. Kalbim hakikati gösteren bir boy aynasına dönüşsün ve ruhum melekût-i âlaya ulaşsın.

İstedim ki, tehlike girdaplarının ortasında aşka sığınayım. Tufanların karanlıklarında yorgun gözlerimi nura açayım. Ölüm ejderhasının dişleri arasında rahmet meleğine yöneleyim. İşkence ve azabın acısını, ruhun cezbesi ve tatlı hatıralarla şirin ve lezzetli hale getireyim.

İstedim ki, deryaya gideyim. Dertlerle dolu olan kalbimi azgın dalgalara teslim edeyim ki; dalgaların darbeleri bedenimden, gamları söksün ve parça parça deryaya atsın. Böylece kalbimi billur damlası gibi pak ve şeffaflaştırsın.

İstedim ki medet dileyeyim ve göğe uzanayım. Yalnızlığımı yıldızlarla birlikte olanlarla telafi edeyim. İstedim ki sessiz ahlarımı melekuti nağmelerle değiştireyim. Ruhun terennümlerini en güzel şekilde sana takdim edeyim.

İstedim ki, içimde kaynayan ve coşan itiraz ve kızgınlıkları bu yüksek kubbenin altında isyanvari bir şekilde yankılatayım.

İstedim ki, yumuşak volkanı ve yakıcı kalbimi göğe açayım.

İstedim ki, kelime olayım, hak ve hakikat kelimesi" Zeminin sinesine çakılmış muhkem ve ağır bir dağ gibi ben de, tarihin kalbine kalıcı ve muhkem bir şekilde çakılayım.

İstedim ki, mum olayım, nur ve aydınlık için baştan aşağı yanayım.

İstedim ki, gözyaşı olayım ve varlığımın özünü en temiz ve en güzel şekilde sana takdim edeyim.

İstedim ki, ızdıraba dönüşeyim, aşka dönüşeyim, kedere dönüşeyim, zevke dönüşeyim, şevke dönüşeyim, ruha dönüşeyim, dalgaya dönüşeyim, muma dönüşeyim, nura dönüşeyim, gözyaşına dönüşeyim ve en sonunda Allah'ın ilk tecelligahı olan bir kelimeye dönüşeyim.

Fakat yazık ki, kader emir vermiş. Bu istek ve arzular gerçekleşmeyecek ve ben bütün bunlardan mahrumum.

Yüce Allah istedi ki yanayım ve gözyaşı damlalarım gam ve derde mahkûm olsun.

Yüce Allah emir vermiş ki, kemiklerim gam dağlarının altında un ufak olsun ve hiçbir şekilde teselli bulmayayım. Yüce Allah istiyor ki, tehlikeli sellerde boğulayım. Öyle ki, istirahat imkânım olmasın.

Yüce Allah emretmiş ki, tehlikeli tufanlar beni saman gibi hadiselerin arasında bir taraftan öbür tarafa götürüp dursun ve hiçbir zaman huzura ulaşamayayım.

Budur benim yaşamım, budur kaderim; yüce Allah'ın bana takdir ettiği" Ben de âşıkane ve mütevazı onun iradesine teslim olmuşum ve bundan başka bir şey de istemiyorum.

İlahi! Razı olduğuna razıyım, takdirine sabır" Emrine teslimim. Senden başka ma'bud yok! Ey çare dileyenlerin çaresi!

BEN SENDEN GELDİM

İlahi! Seni biliyorsun ki, ben tacir değilim. Aşk ile ticaret yapmayı da küfür sayarım. Kalbimin fıtri arzusu olan ibadetine karşılık ta ücret istemiyorum. Huzurunda durup ticaret hayallerini kurmaktan utanırım. Ben kendimi bir şey saymıyorum ki, seninle neyin hesabını yapayım, kale alınayım. Ben senden geldim, bana ait hiçbir şeyim yok ki; seninle yapılacak bir muamelede ibraz edeyim. Her ne varsa sendendir.

MAHBUBUN KALBİ

Bütün yıldızlardan daha parlak bir yıldız düşünün. Gökler ona tahammül edemeyip onu kovuyorlar. Bu büyük yıldız orada burada duruyor ve bir lahza huzur bulmaya çalışıyor. Ama her kes onu kovuyor ve o serkeş ve çaresiz bir noktadan diğer bir noktaya gidiyor. Bütün ömrü böyle geçiyor. Tekrar tekrar bu devam ediyor. Sanki kader onun yerini henüz belirlememiş.

Yıllardır yazgıma bakıyorum ki fakr, yalnızlık ve derbederliğimi görüyorum. Acaba olabilir mi ki; kalbin dünyasına sığınıp aşktan bir sığınak yapsam ve mahbubun kalbini ebedi vatanım yapıp aşkın gerçeğinde huzur bulsam... Keder dağları beni parçaladığında, hadiseler tufanı tüy gibi bir oraya bir buraya savurduğunda, tarihin azgın dalgaları beni alt üst ettiğinde ve maddi manevi huzuru olan bir anım bile olmadığında aşka dayansam" ne yazık ki bunlar bana nasip olmadı ve zannedersem hiçbir zaman da olmayacak"

Sürekli bulduğum aşklarım da bir anlık olmaktan öteye geçmediler. Ümit ve arzularım bir anlık esintiden veya gülün bir anlık kokusundan fazla uzun ömürlü olmadılar.

Artık birine nasıl gönül bağlayabilirim ki" Geçici güzelliklere ve aşklara nasıl ümit bağlayabilirim ki?" Rabbim ki; benim maddi huzuru bulmamı istemiyor"

BEN ALLAH'IN HALİFESİYİM

Ben manayım, ben aşkım, ben muhabbetim, ben fedakârlığım, ben güzelliğim, ben özüm, ben kederim, ben acıyım, ben insanlığın trajik tarihinin boy aynasıyım. Ben ebedi tekâmülün elçisiyim" Ve ben, Allah'ın halifesiyim.

Ben hünerim, ben varlığın musikisiyim, göklerin yıldızıyım, ben gezegenlerin esrarengiz sessizliyiyim, ben güneşin yakıcılığıyım, ben deryanın dalgasıyım, ben başı göğe uzanan dağların zirvesiyim, ben canlandıran baharım, ben sabah meltemiyim, ben karanlık gecelerin mehtabıyım, ben bulutum, ben yağmurum, ben tufanım, ben göğün şimşek ve yıldırımıyım, gecenin sessizliğinde, göklerin kalbinden işitilen varlığın musikisiyim, ben insanın kalbindeki ilahi olan ve vasfedilemeyecek kadar yüce olan, vasıfları hissettiren güneşin batışıyım ve ben hayatın heyecanını ve yaşamın neşesini beraberinde taşıyan güneşin doğuşuyum...

Ben gözyaşı şeklinde ortaya çıkan âşıkların damarlarında gezen duyguyum. Ben kırık gönüllere dalga dalga vuran kederim. Ben yetimlerin gözlerinden damlayan gözyaşıyım. Ben dert dolu sineden göğe yükselen ah'ım. Ben âşıkların gönüllerindeki heyecanım. Ben gençliğin damarlarında akıp coşan heyecanım. Ben cengâverlerin cenk meydanındaki haykırışıyım. Ben mukaddes cihad sahnesindeki şehitlerin kanıyım. Ben geçmişlerin semasının kalbindeki fedakârlığım.

AŞK VE YALNIZLIK

İlahi! Bana fakr nimetini ver. Beni aşk ateşinde yak ve yalnızlık âleminde kendine ya-kınlaştır.

Öyle bir fakr ki; eğer yer ve gök bana verilse, eğer güneş bir elime ayda diğer elime ko-nulsa, eğer kâinatın tüm servetleri payıma düşse, nazarımda kıymetsiz olsun" Eğer yıldızlarda ve gezegenlerde dolaşsam bile fıtri olan tevazuumdan bir zerre bile eksilmesin"

Hiçbir şeye muhtaç olmamayı, derviş gibi fakir olmayı ve hiçbir şeyin eksikliğini his-setmemeyi istiyorum.

İlahi! Beni bu fakr nimetine ulaştır ve sabredenlerden eyle"

Ve aşk" O ki varlığım onunla örülmüş, o ki her zaman kalbimi yakan, o ki bana feda-kârlığı öğreten, o ki nur saçıp yolları aydınlatan, o ki adama gamın ne olduğunu öğreten ve acı bağışlayan, o ki kalbe huzur veren, o ki ruhu yükselten, o ki yaşama şevk ve heyecan veren, o ki güzelliğe güzellik katan, o ki tekâmül yolunu aşındıran, o ki güzelliğin ve kemalin esası ve o ki ilahi bir cazibe"

Ve yalnızlık" Yani ebediyet ve süreklilik"

O yer ki; ruh yalnızlık âleminde tecelli ediyor, ruh göklere çıkıyor, kalp açılıyor ve bütün âlemi içine alıp muhafaza ediyor. O yer ki; insana irfani hisler bağışlıyor ve intikal edilen söylenen ve yazılan şeylerden öte olan şeyler öğretiyor. O yer ki; Allah (cc) insanın kalbine giriyor; kendini beğenmişlik ve nefsin arzuları ölüp tatmin, razı olma ve tevekkül kalbe giriyor. O yer ki; Allah (cc) insanı seviyor ve insan Allah a vahdaniyet derecesiyle ulaşıyor. O yer ki; melekler mutlulukla ona başvuruyor ve bütün âlem ona selam yolluyor" Yıldızlar ona göz kırpıyor, meltem onun hatırına esiyor, gökler hayatın şifrelerini kulağına fısıldıyor, güneş onun hatırına ısıtıyor, ay kranklık gecelerin mumu oluyor, deryanın dalgaları onu ebediyete götürüyor, bulutlar yüreğindeki gam ve kederlere gözyaşı döküyor, ağaçların yaprakları onun hatırına raks ediyor, dağlar onunla konuşuyor, fecr onun hatırına güzellik nurunu gönderiyor, güller onun hatırına açıyor, mum onun hatırına yanıyor, kelebekler onun hatırına kendilerini feda ediyorlar" Evet, o varlık âleminin yüz akı oluyor ve varlık âlemi de onu tazim edip zik-rediyor.

Evet, budur vahdet, budur irfan, budur her şey, budur zenginlik, budur aşk"

FEDA OLMAK İSTİYORUM

Davam için umutlu olarak, şehitler vermek istiyorum.

Davamın hakkaniyetinin bilincinde, mazlumiyeti yaşamak istiyorum.

Düşmekten kırkan bir hâkimiyete sahip olmak istemiyorum.

Zulmedecek bir kudret sahip olmak istemiyorum.

Zühdün gururunu taşıyan bir namaz kılmak istemiyorum.

Dindar olarak bilinmek istemiyorum.

Akıl ve kalbin önüne geçen kuru bir taassuba sahip müminlerden olmak istemiyorum.

Bana gururu ve kibri musallat edecek bir galibiyet istemiyorum.

Açık hakikatleri bana unutturacak inkılâbı hisleri istemiyorum.

İrfanımı artırmayacak acı ve kederlerin beni yakmasını istemiyorum.

Ebedi hayattan emin bir şekilde ölümün kucağına atlamak istiyorum.

İnsanlığın kemale doğru ilerleyişi uğruna değirmen taşı gibi ezilmek istiyorum.

Ümmeti islamın bekası için kurban olmak istiyorum.

TEK KURTULUŞ YOLU ŞEHADETTİR

Şahadet şerbeti bana ne tatlıdır. Acılarımın en iyi ilacı, en iyi kaçış yolum, deruni keder-lerimin en iyi dermanı, iftiharla dolu zafere giden yol, dünya ve ahiret ticaretinin en karlısı" Doğrusu ne kadar da tatlıdır.

Ama" Ama üstlendiğim çetin risaletin büyük tarihi mesuliyetlerimden kaçış yolunun şahadet olduğunu biliyorum. Şahadet öyle bir kurtuluş yoludur ki kendini şereflice tehlikeli girdaplardan kurtarıp geride kalanları tufanla baş başa bırakmaktır. Öyle bir yenilgi ki şaha-detle kuşanıyorum. Bütün bu ar, utanç, zillet, felaket ve yanlışlardan kurtulmak, Allaha ve insanlara karşı başı dik, muzaffer ve temizlenmiş olmak istiyorum.

Evet, benim şahadetim sorunlardan ve bedbahtlıktan kaçıştır. Gam ve keder kalbimi sı-kıyor. Yaralı ve yenilmiş kalbimin artık dayanacak takati kalmadı. Gözyaşı döküyorum, yanı-yorum, acı çekiyorum ve eriyorum" İlahi kaçış yolu bulamıyorum. İlahi! Kurtar beni, ilahi! Bana yol göster, ilahi beni sonsuz rahmetinden mahrum etme. Eğer şahadet benim tek kurtuluş yolumsa hemencecik beni bu büyük nimetle ödüllendir. Hemen şimdi" Hemen şimdi"

VEDA ANI

Veda anı gelip çattı.

Bir mumdu, dünyasından ayrıldı, âleme daldı. Bir kelebekti, aşkın eteğine düştü, esir ol-du, yandı, bağlandı"

Ama uykudan uyandı. Her kes işine yöneldi, her kes gitti ve onu yalnız bıraktılar. Mum uzakta kaldı"

Ben de bir mumdum, gözyaşı oldum. Aşktım, su oldum. Cisimdim, ruh oldum. Yürektim, ateş oldum. Ateştim, duman oldum.

İRFAN, SANNAT VE MEZHEB

Ben dünyada bir garibim ve biliyorum burası benim yerim değil"

Neden; vaziyeti ruhu, fikri ve sanatı yüce ve derin olanlar kederlidirler? Ve neden vaziyeti, ruhu, fikri ve sanatı ahmakça, zelil ve bayağı olanlar mutludurlar. Neden ta aristonun döneminden beri sanat ne kadar derin ve ciddiyse o kadar gamlı ve ne kadar yüzeysel ve ba-yağı ise o kadar zevklidir"

Neden insanlar sarhoşluk ve başıboşluğu seviyorlar?

Çünkü insanın dünyaya olan bağı azalır. Sırtından varlığın ağır yükü düşer ve var olmanın bıktıran ve kalbi sıkıştıran ağır yükü hafifler"

Neden yüce ruhlar ve derin gönüller kederi, hazanı, suskunluğu ve ölümü daha çok severler?.. Kendilerini bu anlarda, âlemin sonsuz sınırına daha yakın hissediyorlar, değil mi?

İnsanın ruhunun derinliklerinde coşan bu hayretengiz pınarların kaynağı neresidir? Bu yanmaktan ve susuzluktan bitap düşen ruh nasıl olur ki; toprakla yoğrulmuş kocaman bir zin-dan olan bu yaratılışın başlangıcından aşkla, isyanla, endişeyle, karamsarlıkla ve kaçışla vicdanının derinliğinde, ızdıraphaneye dönüştürmüştür. Bunu gayri maddi olan ve her zaman önünde duran üç gizli sığınakla yani mezhep, irfan ve sanatla başarmıştır"

AŞKIN KURBANI

İlahi! Sen insanı aşkın ve fedakârlığın savaş meydanında imtihan etmek istedin. İbrahim (as) a en aziz çocuğunu kurban et dedin ve O da İsmail i kurbangaha götürdü" Hz. İbrahim (as) bu zor imtihandan yüzü ak muzaffer olarak geri döndü. Fakat İsmail (as)henüz hamdı; bu hediyeyi alabilmesi, kemal derecesine ulaşabilmesi ve kurban olmaya layık olabilmesi için uzun bir zamana ihtiyaç vardı.

Zaman geçti ve zamanın tecrübeleri bu mukaddes kurbanı, en büyük aşk cilvelerine ve fedakârlıklara hazırladı. Bu iftihar Hüseyin in oldu. Hüseyin (as) uzayıp gelen dönemde, İbra-him(as) fedakârlığının, İsmail(as)'ın aşk cilvesinin, hak ve hakikat yolunda canından geçenlerin ve insanlığa adanan şehitlerin mazharı ve varisi oldu.

İlahi! Bu hak ve batıl muharebesinde bizimde kurban vermemizi, ihlâs ve imanımızı kanlı kefenimizle ispat etmemizi istedin. Ben de iştiyakla canımdan geçmeye amade oldum ki aşkın kurbangahında kendimi feda edeyim. Lakin Sen en yakın ve aziz dostlarımı kurban olarak kabul ettin ve beni iştiyak ateşinde bekleyişte bıraktın"

AŞKIN FERYADI

Benim muzdarip ve huzursuz kalbim, senin mutmain ve huzurlu kalbine feda olsun.

Benim aciz ve güzellik tutkunu olan ruhum, senin ilahi ve güçlü olan ruhuna feda olsun.

Sevmek ve kaçmak bir arada" bu nasıl bir kargaşa. İşte aşkın feryadı buradadır.

Nirvanaya ulaşmak ve volkan gibi yanıp tutuşmak bir arada"

Sen benim kalbimde olduğun halde ben senden kaçıyorum"

Senden kaçmak istediğim halde gene de sana sığınıyorum!...

Sen aklın Rabbi" Bense deliyim, deli"

AŞKI, AŞKIN ATEŞİYLE TEMİZLEMEK GEREK

Benim gözyaşımın her damlası gam ve keder taşır. Kederi, kederle yıkamak lazım. Aşkı aşk ateşiyle temizlemek gerek. Dertleri unutmak için başını sineme koy. Hayatını kalbimin ateşinde yak ki, bir daha dert ve sıkıntıların stresi hayatında ağırlık yapmasın.

Sen öyle birinin huzurundasın ki; kalbi göklerin ibadetgahı, ruhu melekutu-alanın saki-ni,varlığının her zerresi ilahi sıfatların tecelligahı, kalbi aşk ve muhabbetle örülmüş, yaşamı aşk ve fedakarlık, hayatı mücadele ve ölümü ise iftihardır.

SEN NİRVANASIN

Ben senden kaçıyorum. Zira sende şiddetli bir cazibe görüyorum.

Sen dingin, derin ve pak bir deryasın. Bense inleyen, coşkun ve takatsiz bir dalgayım. Beni istediğinde kaçıyorum. Sana sığınmak istediğimde ise, sen kaçıyorsun.

Sen Allah'ın lütfettiği sükûnet ile ta ebediyete uzanan, sonsuz, saf ve temiz bir semasın. Ve ben ise, muzdarip ve sabırsız bir ateş kütlesiyim ki, yaşamın kısacık anları bile sinemde ağırlık yapıyor.

Sen annesin bense yavru" Fakat şefkat dolu eteğinden el çekmemi ve yaşamın zor mü-cadelesinde ıslanıp terlememi istiyorsun.

Sen Allah'ı tanıyor, görüyor ve o'na tapıyorsun.

Ve ben de senin yolunda Allah'a ulaşmak istiyorum.

Sen her yeri kuşatan temiz bir atmosfersin" Bense sinende uçmak istemeyen ve yük-seklerde uçan mağrur bir kuşum.

Sen kul ve Allah'ı birbirine bağlayan latif bir ruhsun. Bense kaybulmuşlğunda kaybolan biriyim. Ruhunun basamaklarında miraca çıkıp ezeli mabudu bulmak istiyorum.

Sen nirvanasın. Bense bana ait olan her şeyi ayaklarının dibinde kurban etmek isteyen izdırabım.

Ben şehidim" Sense şahadetime şahitsin"

SEN DERTLİ SİNEMİN FERYADISIN

Sen kalbimin tapınağı, sen ruhumun dilek kapısı, sen gözlerimdeki yaş, sen yanık yüre-ğimin ah'ım, sen dertli sinemin feryadı ve sen hayatımın özüsün.

Huzurunda namaz kılmak istiyorum ve Allah'ı zikredip hissetmek istiyorum.

Kalbimi göklere açmanı istiyorum.

Susamış ruhumu yükseklere çıkarmanı istiyorum.

Ruhumu ve bedenimi aşk ateşinde yakmanı, varlığımı dert ve kederinle küle çevirmeni ve beni yaşam zindanından azad etmeni istiyorum.

Yüreğimi sıkan düğümleri açıp, hayat kafesinden azat etmeni istiyorum.

İçimdeki gizli sırlarımı okumanı istiyorum.

Hayatımın özü olan gözyaşlarımı mukaddes bilmeni istiyorum.

Bu zifiri karanlık geceye nur, mum ve yıldız olmanı böylece kapkaranlık yolumu aydın-latmanı istiyorum.

Derdime güzellik katmanı, fedakârlığıma haz vermeni, kurban olmuşluğuma aşkınla lezzet bahşetmeni ve beni yerden alıp göklere yani Allah'a ulaştırmanı istiyorum. Bedenimi yakıp canıma ruh vermeni, hayatımı alıp ebedileştirmeni, beni zemin ve zamandan azat etmeni ve ezeliyet ve ebediyete ulaştırmanı istiyorum.

Varlığım öyle bir sadakat akıtsın ki riyakârlık deryaları temizlensin.

Öyle bir tevazu göstereyim ki bencillik dağları onda erisin.

İLAHİ SEN BENİ AŞK ATEŞİ İLE YAKTIN

İlahi! Bana ateşten bir kalp verdin ve ben buna şükrediyorum.

Sen beni aşk ateşinde yaktın, varlığımın hamurunu acı ve kederle yoğurdun, kaderimi bela tufanına teslim ettin, her neyi sevdiysem benden aldın ve beni yalnızlık çölüne sürgün ettin" Ve ben yinede şükrediyorum.

İlahi! Ne zaman kalbim bir şeye bağlandıysa sen onu benden aldın ta ki, bütün bağlardan azad olayım. Ne zaman bir yerde huzur bulup rahatlasam, beni oradan sürgün edip avare edersin ta ki rahatlık yüzü görmeyeyim ve sükûneti adet edinmeyeyim. Yanan kalbim ve ser-keş ruhum rahatlık bahçesine alışıp katılaşmasın ve kararmasın.

İlahi! Sen yıldızları ve mehtabı karanlık gecelerimin ünsiyeti kıldın. Esrarengiz göklerin sırlarını ruhumun arzularıyla birleştirdin. İnsanlarla olan ilişkilerimi kesip beni yokluk çölüne sürdün. Kalbimden arzuları alıp dünya ve dünyalıkları nazarımda bir hiç kıldın.

İlahi! Saman misali tehlikeli dalgalar beni aşağı yukarı savurur bir halde tarih okyanusuna daldım. Kendimden habersiz, sadece sana vurulmuş, kaza ve kadere teslim olmuş ve tevekküle rızana sığınmış halde yaşlı gözlerle öne çıktım. Bir an bile yokluk korkusundan ve tehlikeye maruz kalmaktan korkarak tek bir adım bile geri atmadım"

İlahi! Sevincin ve zaferin zirvesindeyken gözyaşı döktüm ve hüzne boğuldum. Hüzünde ve yenilgide mutluluğu hissettim. Lezzetin doruğunda gamlı ve kederliydim. Tehlikenin tam ortasında ise rahat ve mutmain" Mutluluk semasında ızdıraplı ve dertli, hüznün ortasında ise gülümsedim" Sevincin doruğunda da ağladım. Maddi zenginliğin zirvesinde ise fakir idim. Gurur ve kibrin doruğunda ayaklar altındaki toprak, tevazünün zirvesinde ise insanların en yücesi idim.

İlahi! Kalbimin alakasını her şeyden kesip sadece sana bağlanmamı irade ve takdir et-mişsin. Bende böyle yapıp dünyayı üç talakla boşayacağım. Yalnız ve yalnız sana yönelece-ğim.

İlahi! Kanlı gömleğimle sana gelmeyi ümit ettim. Ama bana nasip etmedin. Ben gene senin iradene teslim oldum. Ama ey Rabbim! İsterim ki dünyaya veda ederken yalnız olayım. Senden başka kimse ölümümü görmesin. Senden başka kimse kabrimi görmesin. İsterim ki tamamen yok olayım. Kimse beni hatırlamasın. Kimse bana gözyaşı dökmesin. Kimse fotoğ-rafımı duvara asmasın. Kimse kabrime gelmesin. Sadece yüce sema ve güzel yıldızlar ebedi suskunluğumun ünsiyeti olsunlar. İsterim ki tamamen yanayım ve külüm rüzgârla savrulsun. Böylece benden hiç bir eser kalmasın. Öylesine unutulmak isterim ki yok olayım ve yokluk âleminde likaullaha nail olayım.

AŞK VE FAKR

Yandım ve yanmaktan yoruldum. İstedim ki bir dost bulayım ve bir müddet de olsa yanında huzur bulayım. Ama Allah dilemedi" Bir muma dönüşen varlığımın sönmesini dilemedi. İçimdeki yangının sönmesini dilemedi. Yangına ne sebep oluyor?... Acı ve keder" kabin arınmasına ve yücelmesine hangi şey vesile oluyor?.. Aşk ve fakr" ruhun alayı- illiyine yükselmesine vesile olan nedir?... Yalnızlık" Ve Allah bütün bunları benim için tamamlayıp bu ilahi numunenin; rahatlığın sessizliğinde uyumasını ve bir anlıkta olsa ışığının sönmesini istememiştir" Ben bütün bu yangınlardan yorgun düşmüştüm ve sabır küpüm bütün bu yalnızlıklardan dolup taşmıştı. Varlık mumumun, ilahi bir maşukun kenarında huzur bulmasını istedim. İlahi yalnızlığımı ilahi olan biriyle giderip insanvari bir heyecanı yaşamak istedim.

Ama takdiri ilahi bu yüce numuneleri, ilahi mertebeden inmesini dilemedi. Böylesine yanan mumun sönmeye yüz tutmasını dilemedi.

Yüce Allah beni şahadete hazırlamak istiyordu. Şehit, en büyük özellikleri taşımalıydı.

Yüce Allah kulunu, insanlığın aşkı adına, aşk kurbangahına göndermeyi diledi.

Bu kurbanı, bütün bağlardan azad etmek istedi"

Fakr nimetiyle o kadar zenginleştim ki; eğer semayı ve yıldızları bir elime ve dünya ve içindekilerini diğer elime koysalar, hiç değer vermeden yüz çeviririm. Eğer buna "gurur" den-se, ki doğru olabilir. Ve eğer doğruysa, ben çok mağrurum"

FAKR, AŞK VE YALNIZLIK

Yıldızlar ona göz kırpıyor. Meltemler özgürlük şarkısını okuyor. Sema onun kulağına hayatın şifrelerini fısıldıyor. Güneş onun hatırına ısıtıyor. Ay karanlık gecelerinin mumu olu-yor. Deryanın dalgaları onu ebediyete götürüyor. Bulutlar gönlündeki acıyla birlikte gözyaşı döküyor. Ağaçların yaprakları onu seviyor ve onun hatırına raks ediyor. Dağlar onunla sohbet ediyor. Güneşin batışı onun hatırına en güzel nurlar saçıyor. Gül onun hatırına açılıyor. Mum onun hatırına yanıyor. Ve kelebek onun hatırına kendini feda ediyor.

Evet, o varlık âleminin tümünü kapsıyor. Buna mukabil varlık alemide onu ta'zim ve tesbih ediyor.

Evet, işte yalnızlık budur, vahdet budur, zenginlik budur, aşk budur ve her şey budur.

Fakr, aşk ve yalnızlık insanın daimi servetleridirler.

Fakr öyle bir şeydir ki; eğer yeri ve göğü insana verseler ve eğer güneşi insanın bir eline ayı ise diğer eline verseler yinede ehemmiyetsiz olur. Fakr öyle bir zenginliktir ki âlemin bütün servetleri onun yanında topraktır. Bir hiçtir"

Aşk; ilahi bir cazibe, insanın hareket kaynağı, kemal ve cemalin esası ve hayatın hedefi-dir.

Yalnızlık; yani ebediyet, yani süreklilik" öyleki, yalnızlık âleminde ruh tecelli edip yükseliyor. Kalp açılıp bütün âlemi içine alıyor. Öyleki Allah insanın kalbine giriyor, insan vahdet derecesine ulaşıyor ve melekler ona selam veriyor.

AŞKIN KURBANGAHI

Ey yanık yüreğim! Kendi yerine geri döneceğini söylemiştin. Ki orası benim ateş dolu olan kalbimdir. Kalbime dalacağını ve böylece ateşinle kalbimdeki ateşe sükûnet bağışlaya-cağını, hayatımı kolaylaştıracağını söylemiştin. Heyecan ve ateşinle beni eriteceğini, hayatımı alacağını, aşkın kurbangahında beni kurban edeceğini, baştan aşağı beni yakacağını, beni var-lığın acılarından azat edeceğini ve yokluk âleminde bana huzuru bahşedeceğini söylemiştin" Ölüm anında beni öylesine aşk ateşiyle yakacağını ve böylece bütün acıları ve kederleri bir anda unutacağımı söylemiştin. Öyle ki Allah'ın halifesi olan senden başka hiçbir şeyi hisset-meyecektim"

Beni yüce ruhunla sefil dünyadan kurtarıp, aşk kanadına bindireceğini, hüzün bulaşmış varlığımı göklere yükselteceğini, yüce Allah'ın cemal, celal ve kemalini bana göstereceğini, aşkın lezzetiyle doyuracağını ve vahdet dünyasında ümitsizlik ve yalnızlıktan beni kurtaraca-ğını söylemiştin"

Gözyaşlarımı sileceğini söylemiştin"

Zarif ellerini yanık kalbime koyacağın ve ona huzur vereceğini söylemiştin"

Gözlerime bakacağını söylemiştin. Böylece ben senin gözlerinin arasından dünyanın bü-tün güzelliklerini görecektim ve Allah'ın cemaline tapacaktım"

Kalbimin perdelerini, aşkın kudretiyle parçalayıp, göklere bir kapı aralayacağını ve ru-humu ebediyetle birleştireceğini söylemiştin"

Günbatımının güzelliğini bana göstereceğini, gecemin bağrında yıldızların bana göz kırpışını göstereceğini, yaprakların titreyişini ve ağaçların dansını bana göstereceğini söylemiştin" Gezegenlerin azametini, okyanusların derinliğini ve tarihin uzunluğunu bana hatırlata-caktın" Yokluğun sesini, çöllerin feryadını ve göklerin musikisini kulağımda yankılatacaktın ve böylece aşkın melekuti sevincini ruhumda terennüm ettirecektin"

Varlığımın bütün zerrelerinin ihtiyacı olan tapmaya, göksel olan varlığınla cevap vere-cektin. Allah'ı hissetmek istediğim zaman, kendini bana sunacaktın ki bedenimdeki, cildimdeki, kalbimdeki ve ruhumdaki tapmaya olan açlığımı giderecektim"

Delice yakacağını ve deliliğimi muhterem bileceğini söylemiştin" Yabaniliğimi seve-ceğini ve içimdeki ateşi mukaddes bileceğini söylemiştin"

Gece yarısındaki münacatlarımı ve seherlerdeki dualarımı Allah'a ulaştıracağını, ruhsuz ve kupkuru olan namazlarımı aşkınla canlandırıp alevlendireceğini söylemiştin" Ne zaman acı ve kederin yükü varlığıma ağırlık yapsa, beni alıp varlığın sıkıntılarından kurtaracağını söylemiştin"

AŞK!... EFSANEVİ İKSİR

İlahi! En büyük yaratıcılığın, aşkta tecelli olmuştur. Doğrusu aşkı yaratmakla, ne büyük mucize yaratmışsın! Onun hakkında konuşmak, onu beyan, fehm ve derk etmek beşerin takati dışındadır. Bu öyle efsanevi bir iksirdir ki, bir damlası bile insanı tamamen değiştiriyor. Öyle ki; istekleri, arzuları, dilekleri, endişe ve korkuları farklılaşıyor"

Korku ve endişe galebe çaldığında, ölümden korkulduğu bir anda, ölümün sert, soğuk ve korkunç yüzüne rağmen âşık, öyle bir letafet, parlaklık ve sevda ile ölümün kucağına sersemce atlaması ne kadar gariptir"

Aşığın arzusu yanmaktır. Hazzı dert çekmektir. Bekası ölümdedir. Yorgunluk ve bıkkınlığı ise rahat yaşamaktadır.

İlahi! Bu nasıl garip bir macundur ki yaratmışsın" İnsanın bütün bildiklerini, bütün hedeflerini, bütün dileklerini ve bütün arzularını bir anda aşkla altüst ediyorsun. Ne garip bir cevher" Bu macunu tadanların vay haline" Varlığına bu yaratılış cevheri bulaşanlarında vay haline"

Aşk ölümü kolay ve tatlılaştırır. Aşk korkuyu bertaraf eder ve cesaret verir. Aşk bencil-liği öldürür ve fedakârlığı yerleştirir. Aşk cimriliği yok edip yerine cömertliği koyar. Öyle bir cömertlik ki, bir bakış için, bir anda hayatını takdim eder. Aşk yaratıcılık, sanat, ilim, edebiyat, şiir, kudret, heyecan ve neşe verir. Aşk, hatta savaşın ortasında, ölüm ve yaşamın sevincinde ve kederinde bile huzur verir. Öyle ki düşmanın karşısında, aniden bastıran bomba ve mermi sağanağında ki ölüm tehlikesinde, öyle bir huzur verir ki; yeni doğan bir bebek annesinin kucağında huzuru ancak bu kadar hisseder. Aşk, bir bakışta, bir kelimede bir yaprakta, bir nağmede, bir işarette, bir yıldızda ve bir kum tanesinde ateşi yaratır. Öyle bir heyecan yaratır ki, aşığın varlığından bir yanardağ meydana getirir.

Aşk cemali, celali ve kemali gösterir. Aşk güzelliği gösterir. Aşk semanın gizli sırlarını kalbin kulağına fısıldar. Aşk geçmiş tarihi; dağların, ağaçların, kumların ve yıldızların diliyle anlatır. Aşk insanın kaderini, semadan terennüm eder. Aşk hayat verir. Aşk hayatı alır ve ebe-diyeti takdim eder. Aşk Allah'a kulluk için lazım olan lügattir. Aşk Allah'ın yaratılış kelime-sinin felsefesidir.

SÜREYYA YILDIZINA ADIM ATTIM

Ey dostum! Ey mahbubum! Ey kalbimi muhabbetiyle esir eden! Halisane selamımı kabul et.

Alberz dağlarında elele eve dönüşümüzü hatırlattın. Tenha yollarda deruni sırlarımızı konuşuyorduk. Korkunç anılarımızda adım adım ilerliyorduk. O günleri hatırladıkça kalbim atıyor. Masada oturmuş çalışıyorum. Etrafımdaki insanlar kendi işleri ve faaliyetleri ile meşgul haldeler. Ruhum o günlere uçuyor ve etrafımdakilerin varlığını ve konuşmalarını hissetmiyorum. Yalnız seninle konuşuyorum. O atmosferde, o semanın altında, o tenha caddelerde yaşıyorum. İngiltere'den gönderdiğin o eski mektupları saklıyor ve hakkında bilgi alabileceğim herkesten seni soruyorum. Böylece az çok durumundan haberdar oluyorum. Gıyabında selam ve dualarımı sana takdim ediyorum.

Ey dostum! Seni kucaklıyorum ve hayal âleminde bundan haz alıyorum. Bu öyle ruhani ve manevi bir lezzet ki izahı mümkün değil" Bu tarifsiz duyularla uzak geçmişi canlandırıyor, gençlik heyecanına doyuyor e haz alıyorum. O deruni arzu ve istekler, o derin manevi alışverişler ne kadar güzeldi" Doğrusu batılılar bu tür alışverişlerden nasipsizdirler. Bu derecede ki ilgi ve alaka oralarda yoktur. Bana göre gücün zirvesinde oldukları halde, zavallı fakirlerdir. Yalnızlık, ayrı yaşamlar, ruhi hastalıklar, çoğalan intiharlar" Bütün bunların asıl sebebi, işte bu muhabbet ve manevi alışverişin yokluğundandır"

Elbette bu durumlar elime az geçiyor. Fakat geçtiğinde de bu derin manevi lezzetin hazzını alıyorum. Sanki göklere kanat çırpıyor, sanki güneş elime konmuş ve hafızın değimiyle "Süreyya yıldızına adım attım" gibiyim. Sanki Allah'a ulaşıyor ve onda yok oluyorum. İşte bu hallerde yanıyorum. Varlığım bütün zerreleriyle alevleniyor. Dalga dalga bedenimi sarıyor. Benim zayıf ve aciz bedenimin buna tahammülü olmadığından, beni aşıp göklere yükseliyor. Hayatım ve ruhumun sıcaklığı da, bu alevlerin ardından göklere çıkıyor" varlığım lezzet ve alevden başka bir şey değil artık"

Sürekli bu halde kalmak istiyorum. Ama maalesef pratik olarak mümkün değil. Kendime geldiğimde gözlerim ıslak, bedenim soğuk ve hiçbir şey hissetmiyor haldeyim. Senden gelen mektuplara baktıkça ve senli hayallere daldıkça bu hal ve hissiyat devam ediyor. Bu da benim için büyük bir ganimettir.

Sevgi ve muhabbet beslemek önemli ve güzel bir halettir. Fakat her şey mahbup ve mabut olamaz. Mahbup o kadar büyük ve aşk dolu olmalı ki, aşka ve muhabbete layık olabilsin.

Eyer mahbup olmasaydı âşıkta almazdı. Tüm bu arzu ve istekler, cezbeler, hissiyatlar ve aşk dünyası yok olacaktı.

Allah'a şükürler olsun ki senin gibi bir dostum var. Kalbim ve ruhum sevginle yanıyor ve beni canlı tutuyor.

Dostum! Sohbeti kısa kesiyorum. Zira aşk ve muhabbetin sonu gelmez. Dil ve kalem onu beyan etmekten acizdirler. Ve maalesef her zaman için doyurucu olmuyor. Zira biz bu maddi ve sefil olan âleme mahkûmuz"

YETİMİN HER DAMLA GÖZYAŞINDA ERİYORUM

Mutluyum, mutluyum ki mahbubum gelmiş. Artık inlemelerimi yakından duyuyor, kalp atışlarımı hissediyor, dökülen gözyaşlarımı görüyor, yanıp erimemi fark ediyor, acı ve kederlerime merhem sürüyor, dert dolu sinemi ferahlatıyor, gamlı ruhuma neşe katıyor, ölmüş ruhumu tekrar canlandırıyor, yüreğimde umut ışığı yakıyor, gizli kalmış yeteneklerimi meydana çıkarıyor ve kederlerimi sanat, iman, güzellik, yaratıcılık ve aşkla tebdil ediyor.

Acıyı lezzetli hale getiriyor. Kalbimle, gözlerimle ve ellerimle Allah'ı hissetmemi sağlıyor.

Onun gölgesinde, her yaprakta, Allah'ın varlığını görebiliyorum. Semadan yüce âlemin sırlarının şifrelerini dinliyorum. Yıldızların göz kırpmasında, tabiat âşıklarının arz ve isteklerini okuyorum. Denizin dalgalarında ebediyete yönelen hayat ve harekeliliği görebiliyorum. Dağlarda Allah'ın azametini görüyorum. Günbatımında o'nun cemalini görüyorum. Yüksek göklerde ebediyet ve ezeliyeti görüyorum. Yetimin her damla gözyaşında eriyorum" Dulların ahında yanıyorum" Fakirlerin açlıklarında eriyorum" Mazlumların ve mahrumların karanlık dünyasında kahrımdan ölüyorum"

İHTİYACIM VAR

İhtiyacım var. İhtiyaçlarımı birine anlatmak istiyorum. Varlığımın bütün zerreleri ihtiyaç ateşinde yanıyor. Aşka olan ihtiyaç, kulluğa olan ihtiyaç, yanmaya olan ihtiyaç, feda olmaya olan ihtiyaç, Allah'a ulaşmaya olan ihtiyaç"

Bir maşuk bulmak istiyorum" Allah'ın halifesi olsun. İhtiyaçlarımı kabul etsin. Ve beni kulluk ateşiyle yaksın ki Allah'a ulaşabileyim.

Bir mahbup bulmak istiyorum" Allah'a yakın ve beni Allah'a yakınlaştıracak bir mahbup"

Eteğine gözyaşı dökmek istiyorum" Allah'a takdim olan, kabul olmuş ve Allah'a ulaşmış olsun"

Yanık kalbimi ona sunmak istiyorum" O muhabbet ve merhametiyle kabul edip kutsasın"

Varlığımı yoluna sermek istiyorum" Varlığımı kalbinde kabul etsin ve beni hayatın zincirlerinden azat etsin"

Kuşun havaya, balığın suya ve yavrunun anneye ihtiyacı gibi böyle birine ihtiyacım var"

İhtiyaçlarıma olan susuzluğum, varlığımdan alev gibi çıkıyor. Tıpkı güneşin ışığıyla yanan çölün bağrından göğe yükselen hararet gibi"

Yanmaya, duman olmaya, semada Allah'ın ebediyetinde yok olmaya ve kaybolmaya ihtiyacım var"

GÖZYAŞI VE ŞEHADET

Zulmü gördüğümde, düşmanın sancaklarını gördüğümde ve feryadımın düşman sancaklarının tufanında yok olduğunu gördüğümde ruhtan, aşktan, acıdan, kederden, gözyaşından ve şahadetten yardım alıyorum"

İRFANİ YÜKSELİŞ

Mesuliyet yükünden kaçmak istiyorum" Acıya, kedere ve yalnızlığa tahammül etme mesuliyetinden"

Acıyı, aşkın mucizesi ile lezzetlendirmek istiyorum"

İlahi bir ünsiyet bulmak ve yalnızlığımı onun etrafında ibadetle meşgul olarak geçirmek istiyorum.

Kırık kalbimi ona açmak istedim ki şefkatli elleriyle kalp yaralarıma merhem sürsün.

Varlığımın özü olan gözyaşlarımı ona takdim etmek istedim ki o, zülüfleriyle ıslak gözlerimi silsin.

Şefkat bulutlarının yağmuruyla, içimdeki yanardağları teskin etmesini istedim.

Rabbimin beni gözetlediğini hissetmedim ki, fedakârlıklarımı ve şahadete doğru öne çıkışımı müşahede etsin.

Gecelerimin ortasındaki inlemelerimin ve seherlerimdeki niyazlarımın rabbimin katına çıkmasını istedim.

Varlığımın ateşinin hissiyatını, hissetmesini istedim.

İrfani yükselişime eşlik edip, beni miraca çıkarmasını istedim.

İstedim ki bütün bunlar sonsuz olsun. İstedim ki sonsuz yeteneklerim, kabiliyet derecesinden, hareket derecesine ulaştırsın. Beni uykudan, sönmüşlükten ve katılaşmışlıktan kurtarsın. Varlığımın mumunu yaksın. Aslı toprak olan cismimden bir nur yaratsın. Varlığımın külünü eritsin ve varlık cevheriyle birleştirip ebediyet ve sonsuzluğa ulaştırsın.

İstedim ki ruhumu yüceltsin, kalbimi kaynatsın. hislerimi heyecana, yorgunluk ve bıkkınlığımı neşeye dönüştürsün. Cihanın güzelliklerini gözümde canlandırsın. Bir yaprağın hareketini, bütün sırlarıyla ve güzellikleriyle göstersin. Ve semanın melekuti nağmelerini, gecenin karanlık bağrından kulağıma mırıldasın.

AŞKTAN BAŞKA, LÜTÜFTAN BAŞKA"

Deryaya baktım; senin hislerinin suyun göğsünü dalga dalga dövdüğünü gördüm.

Semaya baktım; miracının sonsuzluğa uzanan uçuş güzergâhını gördüm.

Bir kelebek gibi beyaz bulutların sinesinden geçtim. Senin neşeni, paklığını ve saflığını hissettim.

Bulutların içine daldım. Koynunda bütün âlemi unuttuğumu hissettim.

Aşktan, lütuftan, sefadan, saflıktan ve muhabbet dalgalarından başka bir şey hissetmiyorum.

 

 ŞEHİD MUSTAFA ÇAMRAN / RUHUN İRFANLA YÜKSELİŞİ