Abdullah Büyük
Gayr-i meşru zaferler sıkıntılarla doludur
Gayr-i meşru zaferlerin ömrü kısa olur. Bir türlü yüzü gülmez. Gayr-i meşru zaferlerin ülkesi sönük ve buruk, devleti ise despot, zalim ve korkak olur. Korkak olduğu için öldürür, baskı yapar, zulmeder. Gayr-i meşru zaferlerin hâkimiyeti altında yaşama mecburiyetinde olanlar, ikiyüzlü olurlar, menfaatçidirler, yalan ve düzenlerle ömür tüketirler.
Gayr-i meşru zaferlerde insanlaşmış devlet ile devletleşmiş insan yetişmez. Eleman kıtlığı had safhada olur. Zalim azınlığın yaşam tarzı da gayr-i meşru olur. Bu tespitlerimizin son canlı örnekleri, Esed ve Suriye, Sisi ve Mısır’dır.
Yaşadığımız ülkede de gayr-i meşru zaferlerin beklentisinde olanlar vardır. Beceriksiz, bilgisiz, tecrübesiz kimlikleri ile yaşarlar. Korkaktırlar. Her sözü, her hareketi aleyhlerinde değerlendirirler. Gülmeleri sahtedir, tavırları sahtedir, vaatleri, yeminleri, sözleri hep sahtedir. Karşılarında gördükleri insanların başarısızlıkları onların sermayesidir. Fikirleri olmadığı ve hazır fikirleri kullandıkları için taklitçidirler. İthal olan her şeyi benimser, yerli konulara, hizmetlere göz ve gönülleri kapalıdır.
İçinde ve üzerinde yaşadığımız ülkenin durumuna gelince, İmam-Hatip nesli, bu ülke ve ülke halkı için rahmet olmuştur. Bu okulların temelini atanlar muttaki insanlar olduğu için, bu okullardan mezun olanların hem beden ömrü ve hem de hizmet ömrü bereketli geçmektedir.
Kısmen de olsa, devletin yüzü, halkına karşı gülümsemeye başlamıştır. Bu günlere gelmemizde emeği olan, fikri olan her gönül sahibini hayırla anmak ve nankörlük yapmamak gerekir.
Ülkemizde çok yönlü ve çok amaçlı toplumsal bir gayret oluşmuştur. Cihadın tarifi ile toplumumuzun sürekli gayreti örtüşmeye başlamıştır. Şimdi cihadı bir daha ele alalım ve düşünelim. Cihat ne idi? Cihat, şuurlu, kararlı ve sürekli bir gayretin adıdır. İşte arzulanan, beklenen bu gayretin üç alanda iş başı yapmış olduğunu görmekteyiz.
Bu gayretin ruhsal yönünü, ruhsal alanını benimsemiş ve bu alandaki mücadelesini yerine getirenlerin gayretine, mücahede diyoruz.
Adeta bu tarife paralellik arz eden diğer konuya gelince, ilgili bu gayretin fikirsel alanı ve yönüne hayatını vermiş olanların hizmetlerinin adı, içtihattır.
Son üçüncüsüne gelince, cihadın yani sürekliliği olan bir gayretin bedensel yönünü ve alanını tercih etmiş olanların hizmetlerinin adı cihattır, savaştır… Bu sonuncu konu, gayr-i meşru zafer sahiplerini gocundurabilir. Buna kısaca bir açıklama yapalım.
Elimizde silah yok. Ancak, Suriye’deki mücahitlerimizle, Mısır’daki mazlum ihvanlarımızın verdiği meşru cihatta, tribünlerde oturup onları seyretmiyoruz. Peki ne yapıyoruz? Peygamberimizin elimize tutuşturduğu üç adet silahın, dil ve gönül bölümünü geceli gündüzlü hakkını vermeye çalışırken, üçüncü silahı da ihmal etmemeye çalışıyoruz. Ama nasıl?
Bedenimizle, elimizle vermek istediğimiz cihadın içinde olup olmadığımızı şu canlı örnekle verelim ve bu haftaki mesajımıza noktayı koyalım. İnanıyoruz ki. Eğer hükümet, Mısır ve Suriye için, Gazze ve Arakan için asker alma kararı çıkarsın, bu ülke halkımızın yarısından fazlası koşa koşa ilgili ülkelere gider. Ülkemizin onurlu ve şerefli insanlarının gönlüne su serpmiş olan Peygamberimize buradan salat ve selam gönderiyor ve O’nun iki güzel hadisini sizlere ikram ediyorum:
“Müminin niyeti, amelinden daha hayırlıdır.”
“Fiillerinizle (amel ve eylemlerinizle) elde edemediğiniz nice nimet ve hedeflere, niyetlerinizle kavuşacaksınız.”
Meşru zaferlerle ilerleyen yeryüzünün onurlu ve şerefli Müslümanları lanetle değil, rahmetle anılacaklardır.
yeniakit