Abdurrahman Dilipak
Gazeteci olmak ve MİT TIR’ları..
Yarım asra yaklaştı gazetecilik hayatım.. Hep sanığım. Zaten 12 Mart’ta MNP kapatılınca bir bildiri sebebi ile yargılandığım davada mahkûm olunca yurtdışına kaçmak için İstanbul’a geldim ve gazetecilik, yayıncılık, sinemacılık hayatım da böyle başladı. İlk mahkûmiyetim Yargıtay’da usulden bozulunca aynı gün çıkan 1974 affı ile de içeri girmekten kurtulmuştum. Ve bugüne kadar yüzlerce davada sanık oldum ve hiç içeri girmedim ve hâlâ sanığım.
Gülen suç duyurusunda bulunuyor arkası arkasına, Koçların açtığı davalar var.. Bu arada iki önemli karar çıktı lehimize.. Erkaya davası AİHM’den döndü, yerel mahkeme karara uydu, şimdi nihai karar için Yargıtay’ın vereceği karar bekleniyor.. Bu arada Cuma dergisinin kapatılması ile sonuçlanan, 13 yıllık bir dava olan Çetin Doğan, Hurşit Tolon davası da lehimize sonuçlandı. 312 General davası ise hâlâ devam ediyor.. Adamlar ölüyorlar ama inatla davalarından vazgeçmiyorlar.. Malum media 28 Şubat’ta hakkımızda linç kampanyaları düzenlerken kimseden ses çıkmıyordu.. Medya tetikçileri infaz timi olarak görevleri başında idi..
Bugün, dün aleti ve parçası oldukları cinayetlerin hesabı sorulmaya başlayınca paniklediler. Kendilerine yönelik bir yargılama ve operasyon korkusu ile ne yapacaklarını bilmiyorlar.. Dünkü fütursuz davranışlarını bugün sürdürmek istiyorlar ama korkuyorlar. Bazan eski alışkanlıkları nüksediyor ya da yeni durumu hesaba katmadan sert çıkışlar yapıyorlar.. Ama artık yapanın yanına kâr kalmıyor.. “Ben yaptım oldu” dönemi geçti. Kimse la’yusel değildir olamaz. Herkes haddini, hukukunu, sınırını bilmeli..
Taraf’ın manşetini hatırlayın “MİTÇİ MİSİN, GAZETECİ Mİ”.. Ve bir MİT elemanı deşifre ediliyor.. Adam aslında gazeteci, yabancı bir ajansta çalışıyor. Yabancı bir istihbarat örgütü kendini kullanmak istiyor. Hem de gazeteci kimliği ile. Kendisi de durumu idari makamlara bildirince, Türkiye’ye karşı istihbari bir faaliyet konusunda gazeteciye koruma yapılıyor ve bilgi alışverişi sağlanıyor.. Bu olayda Taraf’ın tarafı belli değil mi.. Burada hesap sorulması gereken kim..
CIA’nın, Vatikan’ın 6. Kol faaliyetlerinin içinde yer alacaksınız, sonra da faaliyetlerinizi basın şemsiyesi altında yürüteceksiniz, onların yaptıkları gazetecilik olacak, basın özgürlüğü kapsamında değerlendirecek, onlara karşı MİT’in faaliyetlerini suçlayacak ve hatta deşifre edeceksiniz.. Aramızda CIA ile çalışan, İngiliz, Fransız istihbaratına hizmet veren gazeteciler, işadamları, politikacılar, STK’lar yok mu. Az akademisyen yok, bu projelere hizmet eden..
Yabancı vakıflar için sorabiliyor musunuz, “Vakıf mısınız, istihbarat ajanı mı?” Hablemitoğlu sordu ve başına ne geldi biliyorsunuz.. Terör örgütü içindeki, yabancı istihbarat örgütleri ile ortak çalışan birtakım kişiler, gazete, dergi çıkarınca, öbür faaliyetlerinden dolayı suçlanıp, sanık sandalyesine oturtulunca, basın faaliyeti engellenmiş mi oluyor?!
Medya maskeli olunca, ajan provokatörlerin, kendi ülkemizde, kendi istihbarat örgütümüze karşı kontr istihbarat faaliyeti meşruiyet mi kazanıyor. MİT personeli de suç işler, gazeteci de.. Herkes kendi meşruiyet alanı dışına çıktığında suçlu olur.. Meşruiyetin sınırlarını ise yasa belirler.. Yasa da bir sıkıntı varsa ona karşı neyin nasıl yapılacağı da ayrı bir hukuk sorunudur..
Şu MİT TIR’ları meselesine taktılar kafayı. İş askeri boyutu olan bir istihbarat faaliyeti. İşin içinde paralel yapı da var. En son BM’yi de bu işe bulaştırdılar.. Rusya açıkça silah veriyor Esed’e, İran asker de silah da veriyor Şebbiha’ya, BM’de ses yok.. Bir yandan muhaliflerin eğitilmesi, donatılması yönünde bir karar var..
Irak desen zaten herkes silahlı.. Amerikan, İngiliz, Fransız paralı askerleri cirit atıyor. İsrail’in faaliyetlerine kimse ses çıkarmıyor. Türkiye sınır güvenliği için, bölgedeki Türkmenlerin öz savunmasını sağlamak için sınırlı yardımı uluslararası sorun haline getirilmeye çalışılıyor ve paralel yapı, onun yargı içindeki uzantıları böyle bir komploya alet ediliyorlar.
Evet basının genişletilmiş eleştiri hakkı vardır, bunun yanında bu hakka sahip olanların artırılmış tahammül yükümlülükleri de vardır. Bu hak beraberinde kamu yararı konusunda bir duyarlılığı ve sorumluluğu beraberinde getirir. “Gazeteci” olmak, ne birey, ne kurum ve ne de devletin tüzel kişiliği ya da temsil makamına karşı hakareti, tehditi, suçu meşrulaştırmaz.. Küçük bir haber bir cinayeti tetikleyebilir ya da bir ülkenin, kurumun mahvına sebeb olabilir. Hatta savaşa sebeb olabilir. Kimse de ben sadece haber verdim diye masum rolü oynayamaz.. Eroin Mafiasına sızan bir istibaratçıyı, gazeteci de olsan, ondan intikam almak isteyen bir yakınının verdiği bir bilgiden yola çıkarak, “İstihbaratçı mısın, Mafia mı” diye deşifre edebilir misin.. Böyle bir durumda kime hizmet etmiş olursunuz. Gazetecisiniz diye masum mu sayılmalısınız. O zaman bütün yabancı istihbarat ajanları bizim memleketimize gazeteci olarak gelir..
Aynel arap, namı diğer Kobani’ye asker ve silah desteği olunca sorun yok, ama Türkmenlere destek verince ne oluyor!. DAEŞ saldırıları karşısında sınır bölgesine sığınan Türkmenlerin kendilerini savunmalarına destek vermeyecek miyiz yani.
Zaten artık “sosyal media” diye bir şey var ve artık herkes gazeteci. Herkes yazar.. “Platformlar” yolu ile de herkes STK’lı oldu.. O zaman da bu özgürlüklere dayalı ayrıcalık ve imtiyazlar, daha tartışmalı ve göreceli hale geldi. “İnternet mediası” ile bu dokunulmazlık zırhı için, 50 lira ve 2 saat yeter artık. Raspberry Pi ile 200 TL’ye RD-TV de kurabilirsiniz. Selâm ve dua ile..
yeniakit