Selâhaddin Çakırgil
‘Geleceğin tarihçisine notlar’ gerçekleri ne kadar yansıtır?
Meclis’te 15 Temmuz Darbe Hıyaneti’nin sosyo-politik sebeplerini araştırmak için kurulan ‘Darbeleri Araştırma Komisyonu’na hele de en önde gelen siyasî figürlerin, generallerin, Abdullah Gül, İlker Başbuğ, Ahmed Davutoğlu vs. isimlerin beyanlarında çok öğretici hususlar bulunmakta..
Elbette, herkes kendi penceresinden bakıyor. Ama yine de isteyen, kendi eğilimine göre bazı ipuçları ele geçirebilir.
Bir de geleceğin tarihçilerine not düşülmesi kaygusu var tabiatiyle..
***
Hani meşhur fıkradır..
Bir kumandan ağır bir yenilgi alır savaşta.. Kumandan da valizlerini toplayıp kaçmanın hazırlığındadır. Yazıcısına da son notlarını yazdırır: ‘Askerlerimiz kahramanca savaşıyorlar.. Düşmanlar perişan vaziyette kaçmaya çalışıyorlar..’
Yazıcısı, ‘Kumandanım.. Hani nerede o kahraman askerlerimiz?’ der.
Komutanın cevabı ilginçtir: ‘Evladım, bunlar geleceğin tarihçisi için..’
***
Aradan zaman geçtikten sonra, geleceğin tarihçileri geçmişi bir takım ipuçlarıyla değerlendireceklerdir. O zaman eldeki bulgular arasında bu gibi yazılar- raporlar da olur.
Tarih işte böyle de yazılır. Çünkü geçmişte yaşananlarla ilgili bilgi ve belgeler, onları değerlendirecek olanların tercih ve eğilimlerine göre de şekillenir.
***
Hatırlayalım.. M. Kemal’le sadece 1,5 yıl evli kalan ve 1975’de vefat eden Lâtife Hanım’ın ‘ölümümden 30 yıl sonra yayınlansın..’ kaydıyla geride bıraktığı hatırâtının yayınlanması için 2005’lerde harekete geçilince..
Dönemin T. Tarih Kurumu Başkanı (şimdi MHP milletvekili) Prof. Y. Halaçoğlu, -özetle-‘Ben o hatırâtı gördüm, o yayınlanırsa, bütün TC tarihini yeni baştan yazmak gerekecektir..’ demiş ve arkasından da ‘derin devlet’ güçleri devreye girip, Lâtife Hanım’ın yakınları adına mahkemeden, ‘O hatırâtın hiçbir zaman yayınlanmaması’ konusunda bir karar çıkarttırmışlardı.
Lâtife Hanımgibi oldukça kültürlü ve evliliğini bitirdikten ve tam 50 yıl da toplum içine çıkması engellenmiş bir hanımın o kısacık dönem için yaptığı gözlemlerden bile böylesine korkulması boşuna mıdır; kimbilir ne ‘mythos’lar devrilecekti.
Tarihin şekillenmesinde böyle ilginç etkenler de vardır.
***
11. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, FETÖ diye anılan gizli terör örgütüyle ilgili olarak ’Siyaset hayatımda bu yapı ve lideriyle ilişkim olmadı’ diyordu, cevabî yazısında..
Ama Abdullah Bey, Pensilvania Şeyhi’ne, bir yakın arkadaşı olan gazeteciyi bizzat gönderdiğini ve de ondan kendisine gelen ve makamına hiç de yakışmayan şekilde, ‘Aziz dost. Kıymetli insan..’ gibi hitap şekilleriyle başlayan bir mektubu niye geri çevirmediğini de izah etseydi keşke..
Abdullah Bey‘in, ‘Bu yapı hakkında ne şahsi tecrübeye, ne de kayda değer bir bilgiye sahip değilim. (…)Finansal konuda bunların çirkin yüzünü göremeyen işadamlarının açık yardımları dışında bir şey bilmiyorum’ ifadesini kullanması da ilginçti.
***
Önceki Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun söz konusu komisyona gönderdiği cevabı ise, ‘tarihe bir not düşmek’ ve ‘Türkiye’nin içinden geçtiği günleri gelecek nesillerin daha iyi anlamasına yardımcı olmak için zihnî bir miras bırakmak’ ana fikrine dayanıyordu.
Davutoğlu’nun özellikle FETÖ gibi yapılanmaların ortaya çıkmasını izah ederken kullandığı ‘İslâmofobik vesayetçiler’ ifadesi önemliydi. Özellikle de şu ifade:
‘…FETÖ/PDY mensuplarının kendilerini gizleyerek bürokrasiye sızma çabalarının gerçek mâhiyeti, toplumun dinî inançlarının sosyal hayattaki tezahürlerini bir tehdit olarak tanımlayarak dindar kişilerin bürokraside yer almasını çeşitli yöntemlerle engelleyen, bu yolda hukuk dışı uygulamalara da başvurmaktan çekinmeyen vesayetçi/darbeci anlayış temsilcilerinin hastalıklı davranışları sebebiyle başlangıçta tam olarak teşhis edilememiş (…) İslâmofobik vesayetçiler, (…) FETÖ mensuplarını fark edemeyerek bürokraside yükselmelerine zemin hazırlamıştır.’
Evet, tespitler ilginç ama ‘İslamofobik vesayetçiler’in kimliği açısından âdetâ hayalet taşlanıyor.
stargazete