Abdurrahman Dilipak

Abdurrahman Dilipak

Geleneksel tıp (2)

 

Geleneksel tıp konusunda Geleneksel Tıp Derneği’nde bazı çalışmalar yapıyor arkadaşlar. El yazması tıp kitaplarını derliyor; mesela Dr. Muammer Yıldız.. Üniversitelerle ortak çalışmalar yapılıyor. Bakanlıklarla çalışmalar yapılıyor.. Bir uygulama merkezine, Araştırma Merkezine ihtiyaç var.
Sağlık Bakanlığı’ndan yetkililer geçenlerde G. Kore’ye gittiler. Almanya’ya gidip incelemelerde bulunan, bu konuyu ciddiye alan ve ciddiyetle takip eden aktarlar da..
Bu işi yapanların da bu konunun istismarına devletten önce ve daha sıkı bir şekilde sahip çıkması, kendilerine dikkat etmesi, yanlış yapanları ihbar etmesi ve dışlaması gerekir..
Bu konu aynı zamanda hasta hakları açısından önem taşıyor.. Hasta istediği tedavi şeklini seçebilmeli.. Belki geçici bir dönem için, mesela Ortodoks tıp yoluyla tedavi bedelinin %60-70’ini geçmemek üzere bu alanda da ödeme yapılabilir. Devletin ayrıca bu alanda AR-GE ve uygulama için teşvik uygulaması gerekir. Bitkisel drog üretimi, pazarlaması, ihracatı konusunda teşvik uygulanabilir.. Kaplıca uygulaması için de aynı durum sözkonusu.. İçmeler için de benzer bir durum var. Yılanlı göller, balıklı göl terapilerini Ortodoks tıp kanıtlayamıyor diye, kendi acziyetini, niçin mutlaklaştırıyorlar ki..
Kimse şifa bulmadığı bir konuda kendi sağlığını tehlikeye atmak istemez.. Zaten bu uygulamada da mutlaka doktorlar zincir içinde yer almalı, eczacı da.. Bu konunun bu anlamda ayrı bir akademik branş olarak tanımlanması da düşünülmeli.. Hatta Geleneksel Tıp Merkezleri (Alternatif Tıp değil), doğrudan bilinen tıp merkezleri içinde de açılabilir.. Zaten teşhiste çok fazla bir fark yok.. Eşdeğer tedavi için sülük, fitoterapi, akupunkturu ya da diğer geleneksel tıp metotlarını seçebilmeli..
Bugünlerde bu konunun Sağlık Bakanlığı’nın gündeminde olduğunu biliyorum.. Belki ilk yapılması gereken iş, bu işi Gıda Tarım’ın elinden alıp, doğrudan Sağlık Bakanlığı’na bağlayarak bu konudaki çok başlılığı sona erdirilmesi, ardından da Sağlık, Gıda Tarım ve Orman Bakanlığı’nın özellikle bitkisel drog üretimi konusunda Sağlık Bakanlığı’nın başkanlığında bir bakanlıklararası bir koordinasyon sağlanması gerekir. Hatta bu konuda, Diyanet İşleri Başkanlığı Tıbbı Nebevi, Ortodoks ve Katolik, Protestan toplulukların dini otoritelerinin de, yine kendi geleneksel tıp uygulamaları konusunda bu kurula katılmalarının sağlanması gerekir.. Bu aynı zamanda din özgürlüğü açısından da önem taşıyan bir husustur..
Bu konuya doktorların da karşı çıkmaması gerek aslında. Kendileri için yeni bir alan, yeni bir ufuk.. Bilmenin ne zararı var. Ya da hasta talep ediyorsa niye uygulamayacaksın..
Daha ucuz, daha acımasız, daha kısa sürede, daha düşük bir maliyetle daha başarılı tedavi imkanları sözkonusu ise niye bunu reddedeceksiniz..
Ortodoks tıbbın başarısız olduğu ya da yüksek risk taşıyan uygulamalarına niçin katlanmak zorunda olalım..
Kaldı ki, bu iş Tıbbı nebevi boyutu ile dini bir derinliğe de sahip..
Sadece İslam geleneği açısından değil, Yahudilik ve Hıristiyanlık açısından şifa ve sağlıklı beslenme, Helal/Koşer ile ilgili bir konu..
200 yıllık bir geçmişe dayalı bir tıp anlayışını, binlerce yıllık bir geçmişi reddetmek için malzeme yapmak bana çok doğru bir yaklaşım gibi gelmiyor.. Evet, o tecrübeyi de reddetmeyelim, ama tıbbı nebeviyi, geleneksel tıbbı, Doğu tıbbını da reddetmeyelim..
Geleneksel tıbbı usul ve esas, teşhis ve tedavi yönü ile, batı tıbbının çerçevesine, ön yargılarına/kabullerine mahkûm etmek de, başlı başına bir haksızlık! Bu inkarcı bir anlayış olur. Onu asıl kabul ederek, onun reddetmediği alanda varolma hakkı tanımak doğru bir yaklaşım olmayacaktır..
Batı tıbbı, birçok şeyi “Koca karı ilacı” ve “hurafe” diye reddetme eğilimi içindedir.. Bu haksız ve yakışıksız bir suçlamadır.. “Kur’an-ı Kerim’in müminler için rahmet ve şifa vesilesi olduğu” ayetinin onlar açısından hiçbir değeri yoktur. “Hannasın vesvesesi”nin onlar için bir değeri olmadığı gibi.. Hatta bir psikoloğa gidin ve “İsra” olayını analiz etmesini isteyin, halüsinasyon olduğunu söyleyecektir.. Ya da onlar açısından Domuz eti Higien (Temizlik tanrısı Hijyen)ne adanacak kadar hijyenik ve Doğal/Natural, Organik bir varlıktır..
Geleneksel tıptaki birçok konunun plesebo etkisinden söz edecektir birçok modern doktor. Kuşkusuz aynı etki, diğer tıp alanı için de geçerlidir ama tüm gerçek bundan ibaret de değildir..
Sağlık sözkonusu olunca her şeyi maslahat ve ruhsat çerçevesinde değerlendiriyoruz.. Eğer helal bir jelatin varsa neden onu kullanmayayım. Bu sağlık açısından zorunlu değil ki. Ya da bir Hindu neden inek jelatini kullansın mesela.. Adama tanrısını yedirirsiniz!. Alkol de öyle. Buna benzer daha bir yığın sorun var..
Hangi modern doktor, bana “Hannasın vesvesesi”nden bahsedebilir..
Kuşkusuz bu işin ilmi bir temeli olmalı. Ama bu ilke, geleneksel tıbbın kendi gerçekliği içinde sorgulanmalı ve sonuçlandırılmalı..
Yıllar önce hacamat olmaya karar verdiğimde, 20 kadar cerrahı davet etmiştim. Ritüele uygun hacamat yaptım. Başımdan bıçak ve boynuzla, emme sureti ile kan alındı.. Cerrahların hiçbiri, bu işlemin hiçbir noktasını onaylamadılar. Ama o zaman benim bir sorunum içinde hiçbiri çare bulamamıştı. Hacamatla şifa buldum.. Eğer bu doktorlar, bu şifanın mekanizmasını bugünki bilimleri ile anlamıyorlarsa, anlayışlarını değiştirmeleri gerekir diye düşünüyorum.
Tek örnek de bu değil.
Bu konuda da söyleyecek daha çok söz var ama, şimdilik bu kadar. Selâm ve dua ile..

yeniakit

 

Bu yazı toplam 1362 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar