Abdullah Büyük

Abdullah Büyük

Günahları hafife almayalım

Seküler dünya düzeni hayatı anlam ve amacından koparıp, değersizleştirme üzerine kurulmuştur.  Bu süreç, insanı Rabbiyle yapmış olduğu fıtrat sözleşmesine ihanet ettirerek insanlığını unutturup esfel-i safiline indirene kadar devam edecektir. Planlı bir şekilde yürütülen değersizleştirme programı, dünyayı ıslah etmekle görevli insanı daha günahkâr ve daha hazcı bir varlık haline getiriyor. Artık insan hiçbir şeye değer biçmiyor, fiyat belirleyip etiketine yazıyor.  Çevresindeki her şeyi alınıp satılabilen bir meta gibi görüyor. Değer biçme ve fiyat belirleme eşya ile sınırlı kalmayıp insana kadar uzandı. İnsana ve eşyaya karşı böylesine bir yamuk bakış açısı kadim toplumlarda yaşanmamış bir süreçtir. İnsan, kendi eliyle kendisini hiçbir dönemde bu kadar değersizleştirmemişti. Yaşanmakta olan bu süreç ne yazık ki sadece batı toplumlarıyla sınırlı değil. Adeta bir virüs gibi bütün toplumlara bulaşıyor.  Varlığını hissettirmeden insanın özünü-tasavvurunu bozuyor. Çekirdekteki bozulma düşünceyi ve amelide fesat ediyor. Düşünce ve eylemi bozulan insan, dünyaya gönderiliş amacının tam zıddı olan bir istikamete yöneliyor. Daha doğrusu istikametsiz ve yönsüz kalıyor. Nerede ve nasıl bir ahlaki çözülme-bozulma ve kokuşmaya sebep olacağı kestirilemez hale geliyor. Islah unutulup yerine ifsat hâkim oluyor. Böylesine bir insan tipi, adeta bir saatli bomba gibi toplumun ahlakını tehdit ediyor. Bütün haramlar ve günahlar artık sıradan ve normalmiş gibi algılanıyor. Böylesine tehlikeli bir algı yöntemi artık İslam toplumlarında ve muhafazakâr bireylerde dahi alttan alta varlığını göstermeye başladı. Modern dünyanın Müslümanları günah ve ahlaki kokuşma karşısında duyarsız ve edilgen bir şahsiyet haline geldiler. Yüce Yaratıcının insan için çizdiği sınırların çiğnenmesinin Müslüman şahsiyetler tarafından dahi basite alınması hassasiyetlerimizin kaybolduğunun en büyük delilidir. Haramların aleni reklamı şahsiyetimizde ciddi erozyonlara sebep olmuştur. Şunu unutmayalım ki yaşanmakta olan ahlaki bozulma ve kokuşma mutlaka bireysel ve toplumsal anlamda bizleri de etkilemiştir. Artık Müslümanlar günahları konuşurken işlenen günahı basite indiriyor ve normalmiş gibi davranıyor. Basite indirdiğimiz ve normalmiş gibi karşıladığımız günahlardan biri de Kur’an-i kavramıyla; zina. 

İnsanlık tarihindeki bütün ilahi şeriatların tümünde olduğu gibi, İslam şeriatında de zina günah sayılmıştır. Karşılıklı rızaya dayalı olsun olmasın, nikâh sözleşmesi dışındaki her cinsel birliktelik zina kapsamına girer. İslam zinayı şiddetle yasaklamıştır. Efendimizin dilinde yedi büyük günahtan biri olarak ifade edilen zinayı ortadan kaldırmak için kapsamlı çalışmalar yapılmıştır. Önce zinanın psikolojik, sosyolojik ve ekonomik kaynakları ele alınmış ve kurutulmaya çalışılmıştır. Fuhuş sektörünü finanse eden kara ve haram parayla mücadele edilmiştir. Fertlerde sağlam bir vicdan oluşturulmuş ve aile toplumun temel taşı ilan edilmiştir. Ortaya model şahsiyetler çıkarılmıştır. Zina dâhil bütün günahlara karşı refleks olarak tepki veren bir toplum inşa edilmiştir. Zina kavramı bütün ağırlığını sahabenin tasavvurunda hissettirmiştir.  Rasgele ağza alınan ve konuşulan bir ifade olmamıştır. Efendimiz, bu günahı işleyip de temizlenme amacıyla huzuruna gelen şuurlu ve bilinçli Müslümanlara “sen sarhoş musun yoksa aklından zorun mu var” diyerek bu büyük günah karşısındaki taaccübünü ifade etmiştir. Böylece bu günah kavramının rasgele konuşulmasını ve anlam kaybına uğramasını engellemiştir. Ağırlığını ve anlam yoğunluğunu koruyan bir kavrama karşı sahabenin hassasiyeti hep üst seviyede olmuştur. Bu yüksek şuur ve duyarlılık günahın yayılarak toplumsallaşmasına ve sıradanlaşmasına engel olmuştur. Kavram anıldığında sahabenin zihin dünyasında deprem olmuş, beden ise titremiştir. 

İçinde yaşamış olduğumuz toplumda zina kavramına karşı başlatılan hafifletme ve normalleştirme süreci maalesef İslami camialarda kendini göstermeye başladı. Artık bizler bu büyük günahı da burnumuzun ucundaki bir sinek gibi algılamaya başladık.  Zina kavramının yaşamış olduğu anlam kaybı, zihinsel yapımızı bu günah karşısında duyarsız ve şuursuz bir hale getirdi. Burada üzerinde durmamız gereken bir başka konu da zinanın çeşitlerinin ve şekillerinin artmış olmasıdır. Gözün, kulağın, dilin zinası efendimiz tarafından ifade edilmiş ve gerekli sakındırmalar yapılmıştı. Şimdi bunlarla birlikte düşüncenin, aklın, tasavvurun sevginin, nefretin de zinası ortaya çıktı. Adeta insanı insan yapan bütün yetiler zinaya bir şekilde bulaştırılmak isteniyor. 

Unutmayalım ki kendimizi günahlara karşı daha duyarlı, bilinçli ve şuurlu birer şahsiyet olarak yetiştirmezsek işlenen günahların sonucunda kokuşan ahlaki yapıdan bizlerde sorumlu tutuluruz. 

yeniakit

Bu yazı toplam 934 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar