Abdurrahman Dilipak

Abdurrahman Dilipak

Ha Hasan’a, Ha Sana!

Rahmetli Abdurrahim Karakoç’un bu isimde bir şiiri vardı. Karakoç’u ilk kez 60’lı yıllarda tanıdım, “Hakyol İslam Yazacağız” şiiri ile. Hasan Aksay’ın yönlendirmesi ile onun o zaman küçük kitapçıklar şeklinde yayınlanan şiirlerini toplayıp bir hacimli bir kitap haline getirdim ve bu şekilde yayıncılığa başladım. 60’lı yıllarda fazla bir sloganımız da yoktu. Bir bu “Hakyol İslam Yazacağız” “Tekyol İslam Yazacağız” vardı, “dağa, taşa, bayıra, minarelerin ucuna, kör dünyanın göbeğine” her yere bunu yazacaktık, bir de “Ne sağ’dayız ne sol’da Hakyol’dayız Hakyol’da”. İskenderpaşa’nın “Hakyol Vakfı” da böyle kuruldu, daha sonra. Karakoç “Hasan”a yazmıştı şiirini ama aslında o şiir, adımız “Hasan” olmasa da “hepimize” idi. Bu vesile ile onu rahmetle analım. Abdurrahim Karakoç, “Hasan” deyince aklıma Hasan Nail Canat geldi. Hasan Celal Güzel geldi. O güzel insanlar da bir Fatiha istiyor anlaşılan, onların hatıralarını anarken, ufkumuzu aydınlatsın diye bir Fatiha okuyalım.. Yoksa dirilere gönderilen bu kitabın anası olan bu Fatiha’nın okuyana faydası yoksa o kardeşlerimizin aziz hatıraları önünde vahyi sorumluluklarını hatırlayıp, sevabını, kendi amelleri ile bize vahyi hatırlatan, vahye yönlendiren bu kardeşlere bağışlayanlar dışında kimseye bir faydası olmaz. Edebalî’nin Osman Gazi’ye öğütleri de aslında bütün yöneticileredir. Sadece siyasiler değil bürokratlar, vakıf, şirket, dernek yöneticilerinedir. Osmanlı 600 yıl bu anlayışla kuruldu, yükseldi ve bu anlayıştan uzaklaşınca da yıkıldı gitti. Osmanlı’nın yıkılışında Lale Devrinde, Tanzimat’ta, İttihat Terakki döneminde kılavuzlarımız, rehberlerimiz kimdi? Allah’ım! Sana sığındık. Muhakkak ki, biz zalimlerden olduk! Bizi Şeytan’ın ve işbirlikçilerinin fitne ve fesadından, saptırmasından koru. Bize hakkı hak batılı batıl göster, hakta toplanmamızı nasip et, bizi nimet verdiklerinin yoluna ilet, gazaba uğrayanların değil. Bizi nefsimizin şerrinden koru. Cahillikten, zulümden, kibrin pisliklerinden muhafaza buyur. Sabır ver, güç ve bizi rızanın tecellisinin vesilesi kıl. Bizim ellerimizle zalimleri cezalandır ve mazlumlara yardım et. Bu tür öğüt kitaplarına bizim geleneğimizde “Pendname” denir. Bizim medeniyetimizin dayandığı temel değerlerden biri de bu manevi vasiyetler ve öğütlerdir. Söz dinlemez, edep bilmez, azgın şehvet ve ihtiraslarının esiri olan “içimizdeki beyinsizlerin işledikleri” yüzünden, heva ve heveslerimizin sebeb olacağı fitnelerden korunmak için Allah’ın yardımının bize ulaşmasını engelleyen işlerden ve kişilerden uzaklaşalım diye Edeb-Alî’nin Osman Gazi’ye Nasihatidir, ilanen tebliğ olunur: “Ey Oğul! Beysin! Bundan sonra öfke bize; uysallık sana. Güceniklik bize; gönül almak sana.. Suçlamak bize; katlanmak sana. Acizlik bize, yanılgı bize; hoş görmek sana.. Geçimsizlikler, çatışmalar, uyumsuzluklar, anlaşmazlıklar bize; adalet sana.. Kötü göz, şom ağız, haksız yorum bize; bağışlama sana. Bundan sonra bölmek bize; bütünlemek sana.. Üşengeçlik bize; uyarmak, gayretlendirmek, şekillendirmek sana.. Ey Oğul! Yükün ağır, işin çetin, gücün kıla bağlı, Allah Teala yardımcın olsun. Beyliğini mübarek kılsın. Hak yoluna yararlı etsin. Işığını parıldatsın. Uzaklara iletsin. Sana yükünü taşıyacak güç, ayağını sürçtürmeyecek akıl ve kalp versin. Sen ve arkadaşlarınız kılıçla, bizim gibi dervişler de düşünce, fikir ve dualarla bize va’dedilenin önünü açmalıyız. Tıkanıklığı temizlemeliyiz. Ey Oğul! Güçlü, kuvvetli, akıllı ve kelamlısın. Ama bunları nerede ve nasıl kullanacağını bilmezsen sabah rüzgârlarında savrulur gidersin. Öfken ve nefsin bir olup aklını mağlup eder. Bunun için daima sabırlı, sebatkar ve iradene sahip olasın!. Sabır çok önemlidir. Bir bey sabretmesini bilmelidir. Vaktinden önce çiçek açmaz. Ham armut yenmez; yense bile bağrında kalır. Bilgisiz kılıç da tıpkı ham armut gibidir. Milletin, kendi irfanın içinde yaşasın. Ona sırt çevirme. Her zaman duy varlığını. Toplumu yöneten de, diri tutan da bu irfandır. İnsanlar vardır, şafak vaktinde doğar, akşam ezanında ölürler. Dünya, senin gözlerinin gördüğü gibi büyük değildir. Bütün fethedilmemiş gizlilikler, bilinmeyenler, ancak senin fazilet ve adaletinle gün ışığına çıkacaktır. Ananı ve atanı say! Bil ki bereket, büyüklerle beraberdir. Bu dünyada inancını kaybedersen, yeşilken çorak olur, çöllere dönersin. Açık sözlü ol! Her sözü üstüne alma! Gördün, söyleme; bildin deme! Sevildiğin yere sık gidip gelme; muhabbet ve itibarın zedelenir. Şu üç kişiye; yani cahiller arasındaki alime, zengin iken fakir düşene ve hatırlı iken, itibarını kaybedene acı! Unutma ki, yüksekte yer tutanlar, aşağıdakiler kadar emniyette değildir. Haklı olduğun mücadeleden korkma! Bilesin ki atın iyisine doru, yiğidin iyisine deli (korkusuz, pervasız, kahraman, gözüpek) derler. En büyük zafer nefsini tanımaktır. Düşman, insanın kendisidir. Dost ise, nefsi tanıyanın kendisidir. Ülke, idare edenin, oğulları ve kardeşleriyle bölüştüğü ortak malı değildir. Ülke sadece idare edene aittir. Ölünce, yerine kim geçerse, ülkenin idaresi onun olur. Vaktiyle yanılan atalarımız, sağlıklarında devletlerini oğulları ve kardeşleri arasında bölüştüler. Bunun içindir ki, yaşayamadılar.. İnsan bir kere oturdu mu, yerinden kolay kolay kalkmaz. Kişi kıpırdamayınca uyuşur. Uyuşunca laflamaya başlar. Laf dedikoduya dönüşür. Dedikodu başlayınca da gayri iflah etmez. Dost, düşman olur; düşman, canavar kesilir! Kişinin gücü, günün birinde tükenir, ama bilgi yaşar. Bilginin ışığı, kapalı gözlerden bile içeri sızar, aydınlığa kavuşturur. Hayvan ölür, semeri kalır; insan ölür eseri kalır. Gidenin değil, bırakmayanın ardından ağlamalı... Bırakanın da bıraktığı yerden devam etmeli. Savaşı sevmem. Kan akıtmaktan hoşlanmam. Yine de, bilirim ki, kılıç kalkıp inmelidir. Fakat bu kalkıp-iniş yaşatmak için olmalıdır. Hele kişinin kişiye kılıç indirmesi bir cinayettir. Bey memleketten öte değildir. Bir savaş, yalnızca bey için yapılmaz. Durmaya, dinlenmeye hakkımız yok. Çünkü zaman yok, süre az! Yalnızlık korkanadır. Toprağın ekim zamanını bilen çiftçi, başkasına danışmaz, yalnız başına kalsa da! Yeter ki, toprağın tavda olduğunu bilebilsin. Sevgi davanın esası olmalıdır. Sevmek ise, sessizliktedir. Bağırarak sevilmez. Görünerek de sevilmez!.. Geçmişini bilmeyen, geleceğini de bilemez. Osman! Geçmişini iyi bil ki, geleceğe sağlam basasın. Nereden geldiğini unutma ki, nereye gideceğini unutmayasın.” Bu “Osman” aslında, bugün onun mesleğine talip olan herkestir. Önümüzde seçim var, sakın ha, “bilmediğiniz işin peşine düşmeyin”. Sonra o sizin imtihanınız olur da, yaptığınız iş “dua ile istenen bela”ya dönüşür. Gün gelir, eğer onu hakkı ile yapmazsanız, helale haram katarsanız, o makam, o servet, o şöhret sizi boğar. Haram para kasada durduğu gibi durmaz. Gün gelir, kurtulmak istersiniz de, yönünüzü şaşırır kaçtığınızı sandığınız şeye doğru koşarsınız. Aşk ve öfke aklınızı zail eder de, gözleriniz olduğu halde görmez, kulaklarınız olduğu halde duymaz, kalpleriniz olduğu halde hissetmez olursunuz. O zaman da şeytan yoldaşınız olur. Şeytanın dostları ile dost olanların hali ne kötüdür. O ne kötü sondur! Bugünlük de bu kadar. Pendname, Fütüvvetname, Emanname, Siyasetname okumadan olmaz. Ama onları da vahiy, risalet penceresinden bakıp anlamak ve günümüz için yorumlamak gerek. Tabi vahiy, siret ve sünneti doğru anlamak için de “usul” bilmek gerekiyor. Hepsinden önce de “Tevhid akidesi”ne sadakatle bağlı olmak gerekiyor. Selam ve dua ile. Yeni akit

Bu yazı toplam 871 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar