Hasan Karakaya
Haberleri ve yazarlarıyla güçlenen gazete
Bu değişikliğin, yani "gündemden gündeme atlama"nın temelinde de; "sorunları çözmek" ve gündemden çıkarmak yerine; sürekli "halının altına süpürme", sürekli "öteleme" mecburiyeti yatıyor... Alın işte; "darbeci"lere hesap soramadığımız için, hâlâ "Ergenekon"u tartışıyoruz... Eğer "darbe"lerin hesabını sorabilseydik, "Ergenekon" adlı yapılanma hiç "darbe plânları" yapmaya cesaret edebilir miydi?.. "Kanlı 1 Mayıs"a yol açan kişi ve kurumların yakasına zamanında yapışabilseydik, bugün "Taksim Meydan Savaşı" vermek zorunda kalır mıydık?.. "Terörist"ler ilk saldırılarını yapıp, ilk cinayetlerini işlediğinde; "N"olacak, bir avuç eşkıya" diye küçümsemeyip de, gerekli tedbirleri alsaydık, bugün "terör"ü konuşmak ve geçen hafta olduğu gibi "10 şehit"imizin ardından ağıt yakmak mecburiyetinde kalır mıydık?..
Ya da Bostancı"da olduğu gibi; "PKK tarafından eğitilen" bir "taşeron"un hücreevine düzenlenen operasyonda, bir polis ve bir gencin ölmüş olmasına ağlar mıydık?..
ŞİMDİ "ÇÖZÜM" ZAMANI!
Örnekler, sayılamayacak kadar çok... Acil çözüm bekleyen problemleri halının altına süpüre süpüre, evin ortasında "sorun tepecikleri" oluşmaya başladı.
İşte "başörtüsü" yasağı,
İşte "katsayı" engeli!..
Hâlâ "çözüm" yok!..
Umuyor ve bekliyoruz ki;
Başbakan Tayyip Erdoğan başkanlığındaki Hükümet"te geçen hafta Cuma günü yapılan değişiklikten sonra; çözüm bekleyen sorunlara bir an önce el atılır ve hiç olmazsa "gündem maddeleri"nden bir-ikisi eksilmiş olur!..
Bu arada; uzun süredir gündemde olan "Anayasa değişikliği" de bir an önce gerçekleştirilirse; hem "özgürlük" yolunda önemli adımlar atılmış, hem de "kapatma" kararları vererek "parti"lerin üzerinde "Demokles"in kılıcı" gibi duran "Anayasa Mahkemesi"nin yapısı" yeniden düzenlenmiş olur ki; konuşmaları teknik takibe yakalanan Anayasa Mahkemesi Başkanvekili Osman Paksüt gibilerin "ideolojik kafa yapıları"yla verdikleri kararlar, hiç olmazsa bir nebze dengelenmiş olur!..
Hükümet, bu defa elini çabuk tutmalı ve "CHP"nin yaygaraları"yla vakit kaybetmemelidir!..
Artık, "sınır"lar çizilmelidir!..
Çizilmelidir ki;
Herkes "görev ve yetkisinin sınırları"nı bilmeli ve hiç kimse, "Hükümet"in görev ve yetki alanı"na tecavüz edip de, "Başbakancılık" oynamaya kalkışmamalıdır!..
Kısaca ifade etmek gerekirse;
"Halının altına süpürme" dönemi kapanmalı ve birer birer de olsa "sorun"lar çözülmeye başlanmalıdır.
O ARAZİYE BİZ DE GİREMEDİK!
Geçen haftanın gündemi ile ilgili olarak görüşlerimizi bu şekilde ifade ettikten sonra, gelelim "Vakit"in gazetecilik başarıları"na...
Malûmlarınız olduğu üzre;
Genelkurmay Başkanı Org. İlker Başbuğ, geçen hafta Çarşamba günü, yani 29 Nisan"da, sadece "akredite" gazetecilerin katılabildiği bir basın toplantısı düzenlemiş ve o toplantıda; "1- Dalan"ın arazisinden fışkıran silâhlar, 2- Dağda bırakılan Cihan Haber Ajansı muhabiri, 3- Ergenekon mensuplarından elegeçirilen silâhlar ve 4- GATA"da dönen GATAkulliler" konusunda açıklamalarda bulunmuştu... Kaldı ki; bu soruların çoğu, aynı günkü Vakit"in sürmanşetinden sorulan sorulardı...
Gelin, görün ki;
Sayın Başbuğ, bu sorulara, inandırıcı cevaplar veremedi... Çünkü, Başbuğ"un; "Dalan"ın arazisine herkes girebilir" sözüne karşılık, görüşlerine başvurduğumuz Poyrazköy Muhtarı Özcan Bayraktar, o arazinin "askerî yasak bölge" olduğunu hatırlatarak; "Kimseyi almıyorlar!.. Muhtar olduğum halde ben bile giremiyorum" diyordu...
Biz, bu "söz" ile yetinmedik... "Giriş serbest" denilen araziye, bu defa "iki muhabirimiz"i gönderdik... Üsame Karakış ve Süleyman Temurhan, ellerinde "Başbuğ"un sözlerinin yer aldığı bir gazete" ile o araziye gittiler!..
Ama, içeri giremediler!..
Çünkü askerler girişte "nöbet" tutuyorlardı ve "kimseyi sokmama" konusunda talimat almışlardı!..
Muhabirlerimiz, o araziye girip de "bomba gömecek" değildi elbet!.. Zaten gömenler, gömmüştü...
Ancak, şu ortaya çıktı ki; "ağızdan çıkan söz"ler ve "gerçek"ler, her zaman birbirini tutmuyor!..
Tabiî, bu da; "kişi"lere ve "kurum"lara duyulan "güven"i, bir "güve" gibi kemirip, bitiriyor!..
Geçen hafta, bunu göstermeye çalıştık...
DAĞDA BIRAKILAN MUHABİR!
Org. İlker Başbuğ"un cevap verdiği bir başka soru da, "Cihan Haber Ajansı muhabirinin dağda bırakılması" ile ilgili soruydu...
Başbuğ, diyordu ki;
"O helikopter, yük helikopteriydi... Bu yüzden, söz konusu muhabir helikoptere alınmamıştır!"
Başbuğ"un bu savunması üzerine, kendisiyle tekrar görüştüğümüz Cihan Haber Ajansı muhabiri Lütfi Aykurt ise, diyordu ki;
"Bana kimse mühimmattan bahsetmedi. Doğan Haber Ajansı muhabirini dağdan aşağı helikopterle götürmüşlerdi. Bir sonraki helikoptere binmek istediğimda bana sadece hangi kanaldan olduğum soruldu ve binemeyeceğim söylendi. Doğan muhabirinin helikopterle indirildiğini söylediğimde de "Nasıl çıktıysan öyle inersin, kendi imkânlarınla in" denildi.
Üstelik Org. Başbuğ"un dediği gibi enkaz bölgesindeki hava 13 derece değil, çok daha soğuktu. Herhalde bu Göksun ilçesindeki hava sıcaklığıydı. Kar ve tipide yaya olarak dağdan indim...
Enkazın bulunduğu yer, yaklaşık 2 bin metre yüksekliktedir. O saatte, enkaz alanında sivil olarak, benimle birlikte 300-400 değil, sadece 2 köylü vardı."
"Soru"ları ve Genelkurmay Başkanı Org. İlker Başbuğ"un verdiği "cevap"ları özellikle gündeme getirdik ki; "çelişki"leri herkes görsün!..
Zira, "Genelkurmay Başkanı" başta olmak üzere, "üst düzey komutanlar"ın ağzından çıkan her söz, bugüne kadar "Kesin doğru!.. Tartışmasız gerçek" kabul edilirdi...
Ama gördünüz işte;
Olaylar ve muhataplar Org. İlker Başbuğ"u yalanlamakta, olayların "anlatıldığı gibi olmadığını" göstermektedir!..
Bu da gösteriyor ki;
Bir "Genelkurmay Başkanı" bile olsa, kamuoyunun huzuruna çıkan bir insan; ilk önce "haber kaynaklarını kontrol" etmeli, verilen "bilgi"leri gözden geçirmelidir!..
Aksi halde; "tartışmalı açıklama"larla yıpranan, yalnızca "kendileri" değil, mensubu bulundukları "kurum"lar olmaktadır!..
"KOMADA" DEĞİL "CAFE"DE!
Bunun en taze ve en çarpıcı örneklerinden biri de, Vakit"in dünkü manşetinden; "Komada değil, Cafede" başlığıyla gündeme getirdiği haberdi...
Bir zamanlar, Mesut Yılmaz"ın seçim kampanyasını yürüten Jacques Sequela adlı bir "reklamcı" vardı...
Aynı isimde bir kitabı da bulunan bu reklamcının, adeta kendisiyle sembolleşen şöyle bir sözü vardı:
"Sakın anneme reklamcı olduğumu söylemeyin!.. O, beni bir genelevde piyanist sanıyor!"
"Ergenekon tutuklusu" iken; "kafasının üstüne düştüğü, felç geçirdiği, komaya girdiği ve daha sonra da bilincini yitirdiği" ileri sürülen Emekli Org. Şener Eruygur"u geçen hafta Kadıköy Bağdat Caddesi"ndeki bir "cafe"de görenler, herhalde o "reklamcı"nın sözlerini hatırlamışlardır:
"Eruygur"un gayet sıhhatli ve dinç bir şekilde cafe cafe dolaştığını, sohbetler edip gülücükler saçtığını sakın kimseciklere söylemeyin!.. Çünkü herkes, onu GATA"da hasta sanıyor!"
Başka yoruma gerek var mı?!?..
MEHMET DOĞAN VE 15 PROFESÖR
Vakit, sadece "habercilik" alanında değil, "fikir" ve "yorum" alanında da yeni başarılara imza atmaya hazırlanıyor.
Bunun ilk örneği, "anons"larımızdan da gördüğünüz gibi; "usta kalem, yürekli yazar Mehmet Doğan"ın aramıza katılmış olması...
Bugünden itibaren 2. sayfamızda okumaya başlayacağınız Mehmet Doğan"ın yazıları; hem "ufuklarınızı açacak" entelektüel bakış, hem de "bilgi ve kültür" yüklü olacak...
Kısacası, Mehmet Doğan"ın aktüel yazılarından; "bugün"ü öğrendiğiniz gibi, "geçmiş"e yolculuk yapacak, "yarın"lara yelken açacaksınız...
Umuyoruz ki; o doyumsuz yazıları zevkle okuyacak ve yarını iple çekeceksiniz...
Mehmet Doğan"a, "Vakit ailesine hoşgeldiniz" derken, sizlere bir haber daha vermek istiyoruz.
"Vakit"in atılımları" Mehmet Doğan"la sınırlı kalmayacak... İnşaallah; önümüzdeki günlerde; her biri kendi alanında uzman "15 profesör" daha Vakit"te yazmaya başlayacak ve sizler, çeşitli konuları, "konularında uzman" bilim adamlarımızdan okuma ve öğrenme fırsatı bulacaksınız...
Onları ve yazılarını sabırsızlıkla bekliyoruz...
Bu duygularla bu haftaki hasbihalimize son veriyor ve hepinize "selam, saygı ve gönül dolusu muhabbet"lerimizi sunuyoruz..