Selâhaddin Çakırgil
Haklı kitlelerin, "linç psikolojisi"yle "vahşî" durumuna düşürülmesi..
Başta B. Amerika"nın Libya Büyükelçisi olmak üzere, Bingazi"deki USA Konsolosluğu"nun üç personelinin de öldürülmesi gibi, dünyayı şoke eden çılgın ve kontrolden çıkmış protesto hareketlerinin ortaya çıkardığı tablo karşısında, herkesten çok da müslümanlar, derin bir nefs muhasebesi yapmak zorundayız..
Bu protesto hareketleri, bilindiği üzere, Müslümanları değil, doğrudan doğruya Resul-i Ekrem" (S)"i aşağılamayı hedef alan bir filmin internetlere düşmesi üzerine patlak verdi.. Bu filmi 5 milyon dolar harcayarak hazırlattığını ve o 5 milyon doları da 100 yahudiden bağış olarak temin ettiğini gururla açıklayan Sam Bacile isimli bir Amerikan yahudisinin Wall Street Journal"de yer alan, 'İslam kanserdir, Müslümanlar da yok edilmesi gereken böceklerdir. Bu film ile İslam'ın nefret içerikli bir din olduğunu göstereceğim" şeklindeki sözleri, konuyu, bir şübheye yer bırakmıyacak derecede, bütün çıplaklığıyla ortaya koyuyor..
Böyle bir niyetle hazırlanan bir filme, elbette bir takım tepkiler gelecekti.. Belki, Libya"da beklenmiyor olabilirdi, ama, müslüman halkların yoğunluklu olarak yaşadığı müslüman coğrafyalarından bir yerlerde bir takım tepkiler beklenmeliydi.. Ama, bu tepkiler ortaya konulurken, kontrolden çıkan tepkilerin veya bir takım entrikacıların tabloyu daha bir karmaşık hâle getirmek için yeni tuzak ve oyunlar kurmaları ihtimali de keşke düşünülebilseydi.. Bu düşünülemediğinden, Libya"daki hadise meydana gelmiş ve Amerikan Büyükelçisi ve diğer üç personel öldürülmüştür.. Bu 4 kişinin ölümünün nasıl olduğu, bizzat hedef mi alındıkları veya ateşe verilen binanın dumanlarından mı zehirlendikleri henüz kesinlikle belirlenememiş olsa bile, her iki durum da tablonun değerlendirilmesinde bir fark meydana getirmiyecektir.. Çünkü, her ne ve nasıl olursa olsun, hele de Büyükelçi"nin öldürülmüş olması, başlı başına büyük bir hadisedir.. Hatırlanacağı üzere, 12 Mart 1971 Askerî Darbesi günlerinde, Ankara"da, ODTÜ"yi ziyaret eden Amerikan B.Elçisi Commer"ın sadece arabasının solcu öğrenciler tarafından yakılması bile, çok büyük bir hadise olarak sayılmıştı..
Bu film youtube"a konulur konulmaz, Mısır ve Libya"da ve arkasından Tunus ve Yemen"de kitlevî protesto hareketlerinin başgöstermesinin ilginç bir tarafı da, bu ülkelerin, 20 ay öncelerden beri, "Arab Baharı -ya da- Kasırgası" denilen bir "sosyal tsunami"yle derinden derine sarsılan ve ömürleri yarım asırla çeyrek asır arasında değişen dikta rejimlerinin yıkılmasıyla sonuçlanan ülkeler olmasıdır. Ki, bu ülkelerdeki "halk patlamaları"nın arkasında mutlaka emperyalist entrikaları arayanlar, toplumların yaşadıkları sosyal sancıları dışarı vurmak için, bu gibi tepkileri kendiliklerinden ortaya koyabileceğini, bundan sonra olsun, biraz daha geniş düşünebilirler, belki..
Gönül isterdi ki, bu konudaki ilk tepkiyi, hangi dinden olduklarını düşünmeksizin, özgürlük adına, halkların "kutsal" inançlarıyla alay etmeyi şiar edinenlere karşı, insan hak, haysiyet ve şerefinin ve özgürlüğünün gerçek tâlibleri, müslüman kitlelerden önce dile getirsinlerdi.. Bu yönde, emperyalist dünyanın medyasında yer alan bazı insaflı eleştiriler yazılmış olsa bile, bunlar son derece cılız kaldı..
Hatırlayalım ki, 25 sene öncelerde, Hz. Isâ Mesih (s)"i hedef alan aşağılık bir film vizyona girdiğinde, (rahmetli) İmam Khomeynî, yayınladığı bir hüküm ile, bu filmin gösterilmesinin-seyredilmesinin haram ve engellenmesinin insan şeref ve haysiyetinden nasibli herkesin vazifesi olduğunu duyurmuştu dünyaya da; özellikle hrıstiyan dünyası şaşırmıştı, "Papalık bile bu derece kesin tavır takınamamışken, bir müslüman lidere ne oluyor da, Jesus"a böylesine sahib çıkıyor?." diye..
*
Ama, bugün görülmektedir ki, müslümanlar ağır şekilde tahrik edilip; bir takım sorumsuz kimse veya kitleler de, tepkilerini kontrolsüz sergilemeleri halinde, nereye varacağının hesabı yapılamıyacak çılgınlıklara vesile olacağını düşünemiyen bir çılgınlıkla hareket ettiklerinde, bütün müslümanların suçlanmasına yol açacaklarını bile akıllarına getirmiyorlar..
Tabiatiyle, bu gibi acı tabloların ortaya çıkmasında, böylesine alçakça tahriklerin etkisi ve bunları yapanların sorumluluğu hatırlanmak istenmiyor ve bu gibi aşağılık tahrikler "ifade özgürlüğü" olarak değerlendiriliyor.. Siz, böylesine aşağılık saldırıları, Amerika"da Texas"daki bir papazın veya Afganistan"daki işgalci Amerikan askerlerinin Kur"an yakma çılgınlıklarını, Danimarka"daki karikatürize çabalarını veya Hollanda"daki müslümanları terörist ve vahşi insanlar gibi gösterme çabalarını sistematik şekilde tezgahlayıp, sonra da bunları ifade özgürlüğü diye nitelerseniz; birileri de, kendi inançlarına, kalblerine yapılan saldırıya karşı "savunma hakkı"nı kullanmakta olduklarını dile getireceklerdir.. Müslümanlar hakkında intikam duygusu oluşturmak için, hergün bir yeni saldırı yapılırken, bir buçuk milyarlık bir müslüman âleminden, bir takım kontrolsüz ve ölçüsüz tepkilerin de de ortaya çıkmasına şaşılmamalıdır..
Bu saldırıların, Amerika"da meydana gelen 11 Eylûl 2001 Saldırıları"nın 11. yıldönümüne rastlatılması veya Amerikan Başkanlık seçimlerine 50 gün kaldığı bir sırada, Amerikan toplumunu etkileme yönündeki çabalara paralel olarak tezgahlanması da üzerinde ayrıca durulmayı gerektiren bir durumdur..
Sözkonusu filmi hazırlayan kişinin İsrail vatandaşı da olan bir Amerikan yahudisi tarafından ve Obama ile Netanyahu arasındaki ilişkilerin oldukça soğuduğuna dair haberlerin dünya medyasına yansıdığı bir dönemde tezgahlanması da ayrıca üzerinde durulması gereken bir husus olsa gerek..
*
Biz bu filmi, 3 Temmuz 1993"de meydana ge(tiri)len Sivas Faciası"nda da görmemiş miydik? A. Nesin isimli ve ateist / tanrıtanımaz olduğunu bizzat açıklayan bir kişinin, bütün dünya müslümanlarını derinden rencide eden "Şeytan Âyetleri" isimli bir romanın türkçe tercümesini yayınlamaya başlaması ve tam o sırada, bir de Sivas"a gelip gövde gösterisi yapmaya kalkışması şeklindeki tahriki takiben, Sivas"da meydana gelen korkunç otel yangınında can verenlerin sorumluluğun da müslüman protesetocular üzerine atılmasını hatırlayalım.. Ki, o facianın asıl failleri, henüz de ortaya çıkarılamamış ve onlarca, yüzlerce protestocu, o yangını gerçekleştirenler suçlanıp cezalandırılmışken, o gün, 10 binden fazla güvenlik gücünün hadiselere nasıl ve nişin seyirci kaldığı ve asıl sorumlular ve Ergenekon"a kadar uzanan gizli etkenler üzerinde durulamamıştır..
*
Müslüman coğrafyalarında, hergün 10"lar değil, 100"ler ve hattâ bin"ler halinde öldürülüyoruz.. Ve bütün bunların ardında elbette ki şeytanî güçler var ve onlar önce tahrik ediyorlar, kışkırtıyorlar ve toplumların harekete geçirip, kontrol edilemez hale gelmesini temin ediyorlar; sonra da, "Görünüz ; müslümanlar ne kadar acımasız ve vahşî"" diye, hadiselerin kurbanları için timsah gözyaşları döküyorlar.. Çünkü, mazl4um rolüne bürünerek yutmakta oldukları lokmalar gerçekten de büyük..
Filistin, Keşmir, Bosna, Çeçenistan, Karabağ gibi bölgelerde, müslüman kitlelerin müslüman olmayan güçlerce nasıl kitleler halinde katledildiğini tekrarlamaya gerek yok..
Kezâ, 11 Eylûl 2001 Saldırıları"na karşılık vermek adına, Amerikan emperyalizmi eliyle, Afganistan"da, 10 yılı aşkın bir zamandır işlenen korkunç cinayetlerde öldürülen müslümanların yüzbinler olarak telaffuzu bile gerçeği tam yansıtmayabilir.. Arkasından, Irak"a sahte belge ve bilgilerle yapılan saldırılar ve Saddam rejimini çökertilmesi sırasında ve sonrasında (asker kişileri bir tarafa bıraksak) Irak"ın sivil halkından öldürülenlerin sayısının, 1,5 milyonu bulduğu tahmin edilmekte.. Geçen hafta, bazı rakamlara dayanarak, 11 Eylûl 2001 Saldarıları"nda öldürülen 3 bin kadar sivil insanın intikamını almak adına, her kişi başına müslüman coğrafyalarında ortalama 75 insanın öldürüldüğü idida ediliyordu.. Gerçek rakamın ise, rahatlıkla, her 11 Eylûl 2001 Faciası kurbanı adına, 1000 civarında olduğu rahatlıkla söylenebilir..
Ve Irak"da hemen hergün, bombalar patlatılıyor ve gün başına ortalama 50 kadar insan canveriyor..Ve bunlar artık vak"a"y-ı âdiyyeden sayılmaya başlandı.. Daha evvelki gün de, 11 Eylûl günü, meydana gelen patlamalarda 100"den fazla insan can verdi..
Suriye"de ise, kan gövdeyi götürmeye devam ediyor.. Ve bütün bunların ardında, emperyalist,şeytanî güç odaklarının entrikaları ap-açık ortada..
Diktatörleri yıllarca destekleyip ayakta tutan da kendileri, bugün onları müslüman halkların üzerine en korkunç şekilde saldırtan d ve o saldırılara, uluslararası hukuk adına himaye kanatları çeken de yine aynı emperyalist güçler..
Elbette bütün bunlar, Amerikan Büyükelçisi"nin ve diğerlerinin, emperyalistlerin yaptığı acımasızlığa benzer şekilde katledilmesini de asla mâzur gösteremez.. Ama, bütün bu tahriklerin sonunda hedeflenenin neler olduğunu tekrara bile gerek yok ise de, Merve Kavakçı"nın 19 Haziran 2012 tarihli yazısında dile getirdiklerini hatırlamamak da elde değil..
Şöyle diyordu Kavakçı (özetle) :
"ABD"de İslam"ın gündeme oturduğu 2001 senesinden itibaren dinimizle ilgili merak halk arasında arttı.
Ancak bu oranda önyargı da arttı. İslam düşmanlığı yaygınlaştı. Şu gazete başlıkları, bunun medya eliyle nasıl yürütüldüğüne sadece bir kaç örnek:
Köşe yazarı Ann Coulter, "13 Eylül 2001"de bütün Müslüman ülkeleri işgal etmeli, liderlerini öldürmeli ve halklarını hıristiyanlaştırmalıyız" demişti National Review adındaki dünyaca meşhur yayında.
Saxby Chambliss adındaki Cumhuriyetçi milletvekili 2001 yılının Kasım ayında 11 Eylül olaylarına tepkisini şu sözlerle veriyordu: "Yapmanız gereken sadece şerifleri salıvermeniz, önlerine gelen Müslümanı eyalet sınırlarında tutuklayıversinler."
Dönemin adalet bakanı Cumhuriyetçi John Ashcroft katıldığı bir radyo programında İslamiyetle Hıristiyanlığı mukayese ederek, "İslamda evladını Tanrı için ölmeye yolluyorsun, Hıristiyanlıkta ise Tanrı oğlunu senin yerine ölmeye yolladı" diyordu.
Siyasete yaptığı etki ile de tanınan tanınmış papaz Franklin Graham de o günlerde İslam"a saldırmış, İslam"ın şer bir din olduğunu, şer olduğu kadar şiddet yanlısı ve hıristiyanlığın Tanrısının dini olmadığını söylemişti. (")"
Evet, İslam hakkında hemen hergün, emperyalist dünyadan bütün dünyaya pompalanan ve yığınla medya organlarında, hem de akademik unvanlı kişiler tarafından bile yapılan değerlendirmeler genelde, bu mihver üzerinde cereyan ediyor..
Bu kadar ağır tahriklerle Yeni Soğuk Savaş"ın düşman tarafı ve vahşi olarak nitelenen müslüman toplumların içinden bazı kesimlerin haklı tepkisinin, "linç psikolojisi" kurallarına göre, daha sonra o eylemleri yapanların bile, "Bu eylemleri biz mi yaptık?" diye kabullenemiyeceği derecede çok sert olması ve hele de bu kırılgan duygularla harekete geçen kitleleri, manipule etmeye daha bir hazır bekleyen entrika odaklarının karşımıza çıkardığı bu tablo karşısında asıl suçlanacak olanlar, kimlerdir?
haksöz