Hamas Sözcüsü'nün Hatıraları
Hamas'ın resmi sözcüsü ünvanını taşıyan İbrahim Guşe'nin hatıralarında çok ilginç ayrıntılar var.
Filistin deyince hangi birimizin yüreği kan ağlamaz ki? Hangi birimiz intifada yaşamaz ki kalbinde? Filistin hüznün başkentidir. İbrahim Guşe'de işte bu başkentin hüzünlü vatandaşlarından biri. Onun hikayesi Mana Yayınları tarafından basılıp Kırmızı Minare ismiyle satışa sunuldu. Kırmızı Minare, İbrahim Guşe'nin Kudüs'te doğduğu mahalledeki caminin ismi.
40 yıl önce Kudüs topraklarını terk edip, bir daha geri dönemeyen Guşe'nin en büyük hayali bir gün geri dönüp orada bir daha namaz kılabilmek. Kendisi dönemese bile çocukları ya da torunlarından bu hayalini gerçekleştirmelerini istiyor. Bir Necip Fazıl yüreğiyle belki de "Yarın elbet bizim, elbet bizimdir. Gün doğmuş, gün batmış ebed bizimdir" diyerek elbet döneceğinin hayalini kuruyor. Bombalar yağarken Gazze sokaklarına, Kudüs'te Müslümanlar Cuma namazını silahların gölgesinde kılarken Guşe bu günler elbet bitecek ve yine Kudüs bizim olacak, Gazze sokaklarında Filistinli çocukların neşe dolu sesleri duyulacak diye hayaller kuruyor.
Umut dolu hayaller"
Zaten değil mi ki hüznün en çok olduğu yerde en çok umut dolu hayaller kurulur. Ama mutlaka kurulur" Öyledir işte Filistin'de yaşamak. Filistin'i başka ülkelerde, başka milletlerin içinde yaşamak.
Birleşmiş Milletler kararıyla...
2. Dünya Savaşı yaşanana kadar Filistin'in müzbit topraklarında barış, kardeşlik, dostluk ve her şeyden önemlisi insanlık hakimdir. Guşe bugünleri özlemle anarken içten içe kendilerine yaklaşan tehlikenin elbette farkında değildi. 2. Dünya Savaşında büyük bir katliama uğrayan Yahudiler Birleşmiş Milletler kararıyla Filistin'in göbeğine yerleştirildiler. Başta Gazze Filistinindir mesela ama sonra" Sonrası bomba. Sonrası kan ve gözyaşı.
Halbuki Guşe ve Guşe gibi küçüklerin büyükleri Yahudiler bu topraklarda yaşarlarken onlara hep saygıyla davranmalarını emrediyorlardı.
Kırmızı Minare'den görünenler...
Guşe, İsrailoğullarının bu topraklara yerleştirilmesi sonrası yaşananları anlattığı kitabında direnişi ve bu direnişin nasıl olması gerektiğinin örneklerini veriyor. Hamas'ın Eski Resmi Sözcülüğüne kadar uzanan siyasi ve aksiyoner duruşunu bu kitapta görmek ve bunun ışığında Filistin tarihinin son 50 yılının nasıl şekillendirildiğini anlamak mümkün.
İşte bu Hamas'ın hikayesi" Aslında Hamas'tan önce kurulan İhvan-ı Müslimin'in hikayesi biraz da.
O şekillendirmeye, o kaba sokma çalışmalarına karşı direnen İhvan'ın hikayesi. Yaser Arafat'la ayrılan yollar, Filistin'deki komünist ve solcu direniş birliklerinin zorlamalarına karşı dik duruş"Eğilip bükülmeme. Diğer direniş grupları İslam'dan taviz verirken asla ve kat'a İslam'dan taviz vermemek.
Eğer yalnız bırakılmışsan, o zaman daha bir kenetlenirsin. Daha bir dirençli olursun. Her şey üstüne üstüne gelir ama bu senin imanını perçinler. Çünkü bilirsin ki doğru yoldasındır ve tüm eğriler senin bu doğruluğundan ürperirler. İhvan hareketi Hamas'a gebeydi. Ve doğrular daima doğru doğururdu zaten.
İntifadanın çocukları
Guşe doğru hayatı doğru yaşayanlardan. Eğri hayatı doğru yaşamaya çalışanların safına girmeyenlerden. Mesleki kariyerinde çok yükseklere çıkabilecekken Filistin davası uğruna hepsini elinin tersiyle itip Kudüs'te ölmeden önce kılacağı tek bir namazın hayalini kuran bir insan o.
"Ey direniş hareketi yolunu yar ve ilerle
Hiçbir korku seni yolundan alıkoymasın"
Korkuyu bile korkutan intifada dolu gençler"Vatanı için, dini için, kutsal mabedi Mescid-i Aksa için kanının son damlasına kadar savaşacaklardı. Öyle de oldu, öyle de olacak. Bağımsızlıklarını kazanana kadar, Gazze'yi çocuklarına emanet bırakana kadar, Peygamberin Burağıyla Miraca yükseldiği, ilk kıble Mescid-i Aksa'da ağaçların gölgesinde namaz kılana kadar"Devam edecekler direnmeye"
Yeter ki gölge etmeyin!
Hüznün başkentini, sevincin, özgürlüğün başkenti yapana kadar direniş dolu sokaklarda korkmadan ürkmeden füzeleri, mermileri kollamadan yürüyene kadar devam edecekler"
Seyyid Kutub hani bir keresinde "Biz Arap ordularından Filistin'i bağımsızlığına kavuşturmalarını istemiyoruz. Biz mücahitlere hafif silahlarla da olsa, cihat etmelerine izin verilmesini istiyoruz. Filistin'i asıl özgürlüğüne kavuşturacak olan mücahitlerdir" demişti ya"
İhvan hareketinin mücahitleri, Hamas'ı oluştururken "gölge etmeyin başka ihsan istemeyiz" demişler ama Arap ülkeleri ve hatta Filistin yönetimi bir şekilde hep gölge etmiş. Bu direniş hareketinin önüne takoz koymuş, şımarık İsrail yönetimiyle paslaşmış ve onları her şart ve zeminde azdırmıştı.
Elbette kötü niyetli değillerdi. Ama 2. Dünya Savaşından sonra Filistinlilerin tam ortasına yerleştirilen başlarda Filistin'in olan Gazze'yi de ellerinden alan İsrail'e karşı sert olmalı ve onlara karşı taviz vermeden mücadele edilmeliydi. Bir nevi onların anladığı dilden konuşulmalıydı.
İşte Hamas ile Filistin'deki diğer direniş örgütleri ve devlet yönetiminin ayrıldığı nokta.
Başta İhvan daha sonra Hamas hep İsrail'in anladığı dilden konuştu. Karşılığında füze, bomba gördü Filistin'in insanları.
İşittim ve İtaat Ettim!
Guşe, direniş hareketinden uzaklaşmaya başladığı bir devirde şöyle bir anısını anlatır belki tüm direnişi bu anı özetlemektedir.
Direniş hareketinden uzak kaldığı bir dönemden bahsederken : "Ancak bu direniş özlemi hep içimde saklı kaldı ve bu özlemim 1989 yılında Ebu Macid kardeş yanıma gelerek "Filistin İhvan'ındaki arkadaşlar işini bırakıp onlarla çalışmanı istiyorlar" diyene kadar devam etti. O vakit ellili yaşlarıma ayak bastığım halde "işittim ve itaat ettim" dedim. Böylece o vakit Hamas hareketine katılmış oldum"
Biz de Filistin'deki çocukların, yaşlıların, kadınların, gençlerin acılarını, bağırışlarını, yakarışlarını işitiyor ama itaat edemiyoruz. Guşe ellili yaşlarında tekrardan işitip, itaat edenlerden.
Bizi de Allah işitip de itaat ettirenlerden eylesin.
Kudüs'te Mescid-i Aksa'da hepimiz ölmeden bir namaz kılabilmenin hayaliyle yaşayalım.
Orası Guşe'nin vatanı değil sadece... Bizim de Mavi Marmara gemisi vesilesiyle şehit verdiğimiz yerler. İlk kıblemiz! Osmanlımız ile, Eyyubilerle, Abbasilerle, Hz. Ömer ile bizim de vatanımız. Ve en önemlisi Miraca Efendimizin yükseldiği yerler oralar. Bu nedenlerle vatanımız orası bizim. Bir toprağın vatanımız sayılması için kanımızın akıtılması şart değil. Allah'ın tüm mülkü bizim vatanımızdır.
Biz Filistin'e böyle sesleniriz.
Onlar da bu seslenişimizi işitsinler.
Enes Hancıoğlu haber verdi