Ahmet Taşgetiren
Hamas ve Anadolu
Cumhurbaşkanı Erdoğan, partisinin Kızılcahamam’daki 31. İstişare toplantısının kapanış konuşmasında Gazze’de yaşananlara yönelik Türkiye’nin hassasiyetini vurgularken “Hamas aynı zamanda Anadolu’yu savunuyor” cümlesini bir kere daha seslendirdi. Erdoğan benzeri cümleleri daha önce de kurmuştu. Ayrıca Devlet Bahçeli de “Türkiye’nin savunması Gazze’den başlar” diyerek Cumhur İttifakı bünyesinde iki partinin aynı bakışta olduğunu ortaya koymuştu.
Gazze bütün dünyanın gündemi. Onun için dünyada pek çok liderin Gazze ile ilgili bir duruşunun olması tabii. Hamas ve Netanyahu da Gazze ile bağlantılı olarak ve ülkelerin durduğu yere göre değerlendirmelere konu olan iki aktör.
“Netanyahu’nun kötülüğü” onunla defalarca kucaklaşanlar tarafından bile artık kolay savunulamaz bir noktaya ulaştı. Hamas’ı sahiplenmek ise nerede ise liderler planında sadece Erdoğan’ın yapma cesareti gösterdiği bir husus. Batı’yı geçtik, İslâm dünyasında bile Hamas’a mesafe koymak, ahval-i adiye halinde…
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “Hamas aynı zamanda Anadolu’yu savunuyor” cümlesi, bütün kamuoyuna açık söylenmiş ama, dünyayı bilgilendirme amacı taşımadığı belli. Muhtemel ki sayın Cumhurbaşkanı içerde Hamas’a yönelik sorgulamaları karşılamak amacıyla bu ifadeleri kullanmayı tercih ediyor. Daha önce de Hamas’ı Kuvay-ı Milliye’ye benzeterek “Terör örgütü” suçlamalarını cevaplamak istemişti. Yine de o benzetme “Bir toplum kendi ülkesini savunmak için her çareye başvurur” gibi bir mantık içeriyor ve Hamas eylemleri bu meşruiyet alanına sokulmuş oluyordu.
“Hamas aynı zamanda Anadolu’yu savunuyor” ifadesi, Bahçeli’nin “Türkiye’nin savunması Gazze’den başlar” cümlesi ile birlikte, konunun bir tür “Türkiye’nin savunma stratejisi içinde görüldüğü” sonucunu doğuruyor. Dolayısıyla “İçeri”yi ikna için söylediğiniz sözler “Dışarısı” için de anlam taşıyan bir mahiyet kazanıyor.
Burada şu soruyu sormak gerekiyor: Acaba iki sayın lider bu sözlerinin “Dışarı”da ve “Hangi başkentte nasıl not edileceğini” dikkate almışlar mıdır?
Türkiye’de bu ve benzeri cümleler kurulur. Yazarlar, strateji uzmanları benzer değerlendirmeler yaparlar. Uluslararası stratejik değerlendirmelerde de farklı ülkeler için benzeri “risk alanları”na işaret edilir.
En yakınımızdan Rusya, NATO’ya girmek isteyen ya da NATO’nun bünyesine almak istediği Ukrayna’ya “Benim savunma alanım oradan başlar” diyerek saldırdı.
Amerika, Çin gibi ülkeler de global risk değerlendirmesi yapıyor, “sathı müdafa ve o satıh bütün dünyadır” yaklaşımıyla eylemler ortaya koyuyorlar.
Türkiye’nin uzunca bir süre direndikten sonra İsveç’in NATO’ya girmesine razı olması, bir yönüyle “Türkiye’nin savunması İsveç’ten başlar” mantığı içermiyor mu?
“Türkiye’nin savunması Kırım’dan, hatta Ukrayna’dan başlar” cümlesi de kurulabilir ve bu cümleyi kurduğumuzda bu içerden çok Rusya için not edilecek bir şeydir.
“Türkiye’nin savunması Kafkaslar’dan başlar” gibi bir cümle de Türkiye’de çok tanıdık bir cümledir ve pek tabii Rusya ile ilişkiler dikkate alınmadan seslendirilmez.
Ne dersiniz, “Türkiye’nin savunması Doğu Türkistan’dan başlar” cümlesi içerde başka Çin’de başka okunmaz mı? “Türkiye’nin savunması Asya’daki Türki Cumhuriyetlerden başlar” ifadesinin de, dünyanın pek çok etkin gücünün stratejik metinlerinde yansıması olacaktır.
“Türkiye’nin savunması Suriye’nin, Irak’ın Kuzeyinden başlar” gibi cümleleri rahat kuruyoruz. Çünkü Suriye’de ve Irak’ta bu ifadelerin oluşturacağı tepkiyi çok da kaale almıyoruz. Hoş bu ifadeler, mesela Arap dünyasında “Türkiye’nin yayılmacılığına ilişkin bir tepki birikimine yol açıyorsa….” İhtimalini de göz ardı edemiyoruz.
“Türkiye’nin savunması Bosna’dan başlar…. Kosova’dan, Batı Trakya’dan başlar…” Bunlar da bizde kolay kurulan cümlelerdir. Osmanlı hinterlandı, yani dün parça parça bizden kopan coğrafyalar, içimizde bir ukdedir. İçimizde, halen Osmanlı’yı bitiren odakların Türkiye’ye, İslâm coğrafyasına yönelik de hesapları bulunduğu “kaygı”sı vardır. Adı üstünde “Beka sorunu” gündemimizden çıkmaz.
Filistin – Gazze söz konusu olduğunda ise İsrail’in “Nilden Fırat’a” hesabı sebebiyle ve Nil bizde olmasa da Fırat bizde olduğu için “Hamas aynı zamanda Anadolu’yu savunuyor” oluyor. Yani o sözün mantığı yok değil, ama öyleyse neden yıllardan beri İsrail ile ilişkiler sürdürürüz?
Şunu demek istiyorum. Her ülke risk değerlendirmesi yapar. Stratejik planlamaları bulunur. Ama bunlar mahremdir de… Mahrem bilgiler bilinmez mi, okunmaz mı, okunur ve bilinir elbet. Ama böyle, Cumhurbaşkanı seviyesinde dünyaya ilan ettiğinizde, her şeyi, yani bütün düşmanlıkları göze alıyorsunuz demektir.
Bence bunlar, sırf “İçeri”yi ikna etmek için açık edilmez. Çünkü siz öyle bir cümle kurduğunuzda, sadece hedef aldığınız ülkenin değil, onunla birlikte pek çok odağın kulağına kar suyu kaçırırsınız. Bunu, yani “düşmanları çoğaltmayı” istiyor musunuz?
Filistin’e, Gazze’ye sahip çıkmak, acıları paylaşmakta dünyaya öncülük etmek, Netanyahu’yu yerin dibine batırmak… bunlar olmazsa olmaz hassasiyetler… Ama yine de sözlerimizin strtatejik bedelini dikkate almak… İç kamuoyuna hitap ederken başkalarına “açık istihbarat” vermemek… “Hamaset” bizde içerde işe yarıyor, dışarda sıkıntı oluşturuyor.