Hamas'ın beyannamesi - 1

HAMAS lideri Halid Meşal, 23 Haziran 2009 tarihinde, Şam'da, Filistin meselesini nefis bir şekilde özetleyen, direnişin konumunu net bir şekilde ortaya koyan ve çözüm arayışında samimi olanlara makul çözüm önerileri sunan tarihî bir konuşma yaptı. Bize İsra Haber kanalıyla -Gülşen Topçu'nun tercümesiyle- ulaşan konuşmanın sonundaki 10 maddelik beyannameyi bugün ve yarın -biraz kısaltarak- dikkatinize sunmak istiyorum.

***

1- Biz Netanyahu'nun Filistin meselesinde -özellikle Kudüs, mültecilerin dönüş hakkı, Yahudi yerleşimleri ve Araplarla ilişkilerin normalleştirilmesiyle alakalı konularda- ifade ettiği İsrail konumunu ve onun Filistin devleti, onun sınırları, toprakları ve silahsızlandırılması şartı hakkındaki görüşünü toptan reddediyoruz. Netanyahu'nun bahsettiği ve deniz, kara ve havadan hakim olunacak (İsrail tarafından kontrol edilecek) bu devlet, tutuklama ve işkencelerden oluşan büyük bir hapishanedir, şerefli bir halka yakışacak bir vatan değildir.

2- "İsrail'in Yahudiliği" olarak adlandırılan şeyi reddettiğimizi vurguluyor ve bunun karşısında Arapların ya da Filistinlilerin göstereceği müsamahaya karşı uyarıyoruz. Çünkü bu, 6 milyon Filistinli mültecinin vatanına dönme hakkını iptal etmek, 48 bölgelerindeki halkımızı şehirlerinden ve köylerinden sürmek anlamına gelir.

Düşman liderin "İsrail'in Yahudiliği"nin tanınmasına çağırması, dünyanın reddettiği, zamanın aşındırdığı İtalyan faşizmi ile Hitler Naziliğinin çağrılarından farkı olmayan ırkçı bir çağrıdır.

3-Amerikan yönetimi ve dörtlü inisiyatifin, halkımızın güçlerinin çoğunluğunun vehim ve vaatlerle satın alınamayacağını ve müzakere süreciyle de ilgilenmediğini bilmesi gerekir. İsrail'in bu tavrının gölgesindeki müzakere süreci faydasız boş bir faaliyettir.

Filistin güçlerini ve kitlelerini, sonrasında ise İslam ve Arap dünyasını ikna edecek tek şey, işgali sonlandıracak, halkımızın üzerinden zulmü kaldıracak, egemenlik hakkını teslim edecek gerçek bir Amerikan ve uluslar arası çabanın olmasıdır. Obama idaresi bunu yapmaya çalışırsa o zaman biz onunla ve bu alanda sarf edilecek her türlü bölgesel ve uluslar arası çabayla yardımlaşmaya hazır oluruz.

4-Filistin meselesi özerklik, yönetim, bayrak, marş, güvenlik güçleri ve bağışçıların parası meselesi değildir. Filistin meselesi vatan, kimlik, hürriyet, tarih ve topraklar üzerindeki hakimiyet meselesidir. Aynı şekilde Filistin meselesi Kudüs'tür, dönüş hakkıdır. Bizim nezdimizde toprak yönetimden, özgürlük de devletten önce gelir.

Bu sebeple asgari düzeyde halkımızı temsil eden ve ulusal uzlaşı belgesinde bütün Filistinli güçler için ortak bir siyasi program olarak kabul ettiğimiz program şudur:

Başkenti Kudüs olan, işgal güçlerinin çekilmesi ve yerleşim birimlerinin de yıkılmasından sonra 1967 sınırlarında tam egemenliğe sahip, dönüş hakkını kazanmış bir Filistin devletinin

kurulması.

Filistinli mültecilerin 1948 yılında sürüldükleri vatanlarına geri dönme hakları hem ulusal hem de 6 milyon Filistinli mültecinin sahip olduğu şahsi bir haktır. Hiçbir lider ya da müzakereci ondan taviz veremez ya da ihmalkâr davranamaz.

Bunu fırsat bilerek, alternatif vatan önerisini, özellikle de kardeş ülke Ürdün'ü vatan edinmeyi kesinlikle reddettiğimizi vurgulamak istiyorum. Ürdün Ürdün'dür, Filistin Filistin'dir. Bütün Arap ve İslam toprakları bizim için değerli olsa da Filistin'in Filistin'den başka alternatifi yoktur.

5-Vatanı kurtarmak ve hakları geri almak için stratejik bir seçenek olarak direnişe bağlı olduğumuzu vurguluyoruz.

Dünya üzerindeki hiçbir devletin halkımızı işgale direnme hakkından mahrum etme yetkisi yoktur. Avrupa halkları Nazilere karşı bu hakkı kullandı. Amerika da İngiltere'ye karşı. İşgale maruz kalan Asya ve Afrika halkları da.

Barışçı direniş, sivil haklar mücadelesi için uygundur. Konvansiyonel olan ve olmayan silahlarla baştan ayağa donatılmış işgal ordusuna ise ancak silahlı direnişle karşılık verilir. Bu sebeple halkımız hakkını geri almak ve işgalden kurtulmak için –özellikle de büyük devletler 60 yıldır İsrail'i işgali sonlandırmaya zorlamada hatta uluslararası karar ve girişimlerle yükümlü tutmada başarısız olduğu ve bu durum da son 20 yıldır barış yürüyüşünün ve müzakerelerin başarısız olmasına ve çıkmaza girmesine yol açtığı için- başka bir seçenek bulamamıştır.

Direniş amaç değil araçtır. Direniş kör de değildir, aksine meydana gelen bütün değişiklikleri görür. Ama direniş, dünya üzerindeki değişikliklerin ne temenni ve yardım isteğiyle ne de işgal ya da zulüm realitesine boyun eğenlerin lütfuyla gerçekleştiğini, aksine, zulme direnen ve hedeflerini gerçekleştirmek için fedakarlıklarda bulunanın yardımıyla gerçekleştiğini de görür.

Direniş ve mücadele olmasa, İslam ve Arap hakları, Vietnam ve Güney Afrika halkları, modern sömürgeden kurtulamazlardı.

Filistin realitesinde ise; Filistin özerk bölgesinin İsrail ve uluslar arası çevre tarafından tanınması, Filistin devrim yürüyüşü ve 1. İntifada'da mücadele eden ve kurban olanların inayetiyle gerçekleşmiştir, yoksa tüfeği bir kenara bırakıp pazarlık ve müzakere yolunu seçen, düşmanın topraklar üzerinde ne yapıp ettiğine bakmaksızın ve hatta halkına karşı düşmanla yardımlaşarak müzakere oyuncağını daimi hedef haline getiren kişinin lütfuyla değil.

Yeni Şafak

Bu yazı toplam 1628 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar