Hakan Albayrak
Hanau
Koskoca devlet adamları -hem de ‘ana akım’ siyasetçiler- “İslam Almanya’ya ait değil” gibi cümleler kurabildi. Sosyal demokratlar bile “paralel toplum”a müsaade edilmemesi gerektiğini haykırabildi. Yeşiller’de bile ‘Mesele İslam’ın suiistimal edilmesi değil İslam’ın kendisi’ diyenler çıkabildi. Anlı şanlı demokratlar yabancılara ve bahusus Müslümanlara tepkide bu kadar ileri gidebilince, sokaktaki faşist tabii ki işi cami kundaklamaya veya “kara kafa” bir dönerciye kurşun sıkmaya kadar vardırabildi. Sağduyu ehli ‘Kırmızı alarm!’ dedi, ‘Gereken tedbirler derhal alınsın’ dedi, ‘İşe, demokratik toplumu tehdit eden bu tür saldırıların adı konarak başlansın: Terör’ dedi, ‘Bu terörle mücadelede azami derecede ciddiyet şart’ dedi, ‘Polisiye tedbirler yetmez; ülkeye hâkim olan zehirli atmosferin değişmesi için herkes -siyasetçiler, medya, sivil toplum kuruluşları- üzerine düşeni yapmalı’ dedi. Olmadı. Yapılmadı. Zehirli atmosferin zehir oranı yükseldikçe yükseldi. Alenen yabancı düşmanlığı, İslam/Müslüman düşmanlığı propagandası yapan bir siyasi parti Almanya’nın en büyük siyasi partileri arasına girecek kadar büyüdü, güçlendi. ‘Ana akım’ siyaset kendine çekidüzen vereceğine o partinin beslendiği atmosfere mümkün mertebe uyum sağlamaya çalıştı. Sağduyudan şaşmayan veya şaşmamaya özen gösteren siyasetçiler (Başbakan Angela Merkekl başta) her zaman oldu ve hâlâ var, hem de çok; ama onlar bile ırkçı, yabancı düşmanı, İslam düşmanı saldırılara şöyle ağız dolusu bir “terör” diyemediler. Şu da önemli: Hep hoşgörüye çağırdılar, ama sanki ‘Bunlara katlanmak size ne kadar zor gelirse gelsin katlanmak mecburiyetindesiniz’ demeye getirdiler; multikültürel toplumun güzelliklerini anlatmak kimsenin aklına gelmedi.
Tabii ki hep kınandı, telin edildi bu tür saldırılar. Sonra? Ölü yoksa çabucak unutuldu. Ölü olunca daha çok gündemde kaldı, ama gene unutuldu. Aşırı sağa karşı toplumsal bir seferberlik havası oluşturulmadı. O cenaha kayan kitlelere yönelik geniş kapsamlı bir ‘aydınlanma’ kampanyası yürütülmedi. Polisiye tedbirler bile doğru dürüst alınmadı.
Hanau'da dün gece ırkçı bir Alman’ın Türklere ait iki kafede 9 insanı kurşunlayarak öldürmesi bu aymazlığın sonunun başlangıcı olur mu? Bu tüyler ürpertici katliam, Almanya’yı titreyip kendine dönmeye sevk edebilir mi? Sabahtan beri Alman yetkililerin ve siyasetçilerin konuyla ilgili beyanlarını okuyorum. Irkçılığa, yabancı düşmanlığına, İslam düşmanlığına karşı büyük laflar ediliyor ve geçmiş tecrübeler olmasaydı bunları çok ümit verici bulabilirdim. Ne yazık ki hiç ümit verici bulmuyorum. Bir müddet sonra eski hamam eski tasa dönüleceğini zannediyorum. Ve bu konuda yanılmayı çok istiyorum.
***
Hanau, benim doğduğum şehir. Bir nevi memleket benim için. Çocukluğum oraya 8-10 kilometre mesafedeki bir kasabada geçti. Kur’an kursu, akraba ziyaretleri, alışveriş, tedavi, eğlence için Hanau’a sıkça giderdik. Hâlâ fırsat buldukça giderim, akrabaları görmek ve çocukluğumun izini sürerek güzel anılarımı tazelemek için. Haberi duyduğumda kendim kurşun yemiş gibi hissettim. Öldürülenlerin beşi Türk, biri Boşnak’mış (Diğer kurbanları bilmiyorum daha). Belki Hanau sokaklarında rastlaştığımız kimseler. Canım hemşerilerim.
Rahman Allah cümlesine rahmet, yakınlarına sabr-ı cemil ihsan eylesin.