Ahmet Taşgetiren

Ahmet Taşgetiren

Hangi Kürt'ün yüreği soğudu?

O gün orada kucaklaştıklarınız ya da onların silah arkadaşları gittiler Gaziantep'i kana buladılar. Sokak ortasında bomba patlattılar.

Orada bomba patlatınca, o sokaktan geçen kim varsa onların canına kastedilmiş olunacağını çok iyi biliyorlardı, tam da o sokaktan geçenleri katletmek için tuzak kurdular. 4'ü çocuk 9 kişi can verdi, 69 kişi yaralandı, belki onlar içinden de hayatını kaybedenler olacak.

Ölenlerin, yaralananların, "Kürt meselesi"nin hiçbir boyutu ile alakaları yoktu. Savaşsa, savaşın tamamen dışındaydılar. Belki bazılarının dağda oğlu, kızı, yeğeni vardı, onlar da kör terörün hedefi oldular.

İşte "gerilla"nız eylem yaptı, yüreğiniz soğudu mu?

Ben sanmıyorum, Hiçbir Kürt annesinin, babasının, "Oh oldu, gerillamız Gaziantep'te sokaktaki insanları katletti" diye sevineceğini.

Kimi sevindirmiş oldunuz?

Ey BDP'nin kadınları, erkekleri, sözüm ona milletvekilleri, sizin yüreğiniz soğudu mu?

Hiç olmazsa timsah gözyaşı dökebilir misiniz?

O kucaklaşmanın ardından, timsah gözyaşları dökmek bile ayıp olmaz mı?

Bakıyorum, Aysel Tuğluk'un, o aydınlarla hemhal olmayı çok seven ve ara sıra barış söylemleri tutturan kişinin ağzı kulaklarına varmış. Gültan Kışanak'ın ağzı kulaklarında. Derin bir mutluluğu yaşıyorlar omuzlarında silah bulunduran eşkıya ile kucaklaşırken... Nasıl Gaziantep'ten sonra da kucaklaşır mısınız?

Siz, Aysel Tuğluk hanımefendi, oturup hâlâ barış yazıları yazabilecek bir ahlaki çerçeve bulabiliyor musunuz kendinizde?

İpleri kopardınız mı Türkiye ile?

Yarın geleceksiniz, medyanın önünde demokratik mücadeleden, barıştan söz edeceksiniz. Medyamızın barış havarileri de sizin bu barış nutuklarınızı kös kös dinleyip, zinhar, "Orada, eşkıya ile kucaklaşmak nasıl bir barış tavrıdır? diye sormayacak. Medyamızın kör tarafına geleceksiniz.

Size, çetenin katlettiği Kürtler'in hesabı sorulmayacak. Dindar ailesinin acısı sizin için anlam taşıyor mu?

Size, bölgede örgütle el ele estirdiğiniz terör sorulmayacak.

Sokak ortasında katledilen insanlar, bombalanan öğrenci yurtları, dersaneleri sorulmayacak.
Katledilen imamın hesabı sorulmayacak.

İstanbul'da bombalanan otobüste yanarak can veren Serap'ın hesabı sorulmayacak.
Siz parlamentersiniz, siz sözüm ona demokratik mücadele veriyorsunuz.

Bayramı kana buladılar, bundan çekinmediler, o katillerin, sizinle öpüşenler olmadığından emin misiniz? Yoksa "Varsın öyle olsun, ne fark eder ki" diyecek kadar pervasızlaştınız mı?

İpleri kopardınız mı Türkiye kamuoyu ile?

Türkiye kamuoyunun neyi nasıl karşılayacağı konusunda hiçbir endişe taşımamaya mı başladınız?
Bitti mi, Türkiye ile iletişim kurma zarureti?

Suriye'deki PYD'den daha yabancı, daha "Türkiye hassasiyeti"nden uzak durduğunuzun farkında mısınız?
Neyi oynuyorsunuz?

Siz parlamentersiniz, ötekiler silahlı çete mensupları.
Kucaklaştınız.
Onlar dağa gitti siz şehre döndünüz.

Onlar az sonra çatışmaya girecek, ölecek, öldürecek, nasıl, sizin de payınız olmadığını söyleyebilir misiniz bu ölme ve öldürmelerde ve hâlâ ellerinizin temiz olduğunu söyleyebilir misiniz?

"Kontrol noktaları" garabeti

Buraya kadar, kucaklaşanlara hitap ettim.
Biraz da kendimize dönelim:

Bizimkisi nasıl bir algılayış ki hâlâ ortada bir "siyaset enstrümanı" bulunduğuna inandırabiliyoruz kendimizi? Nasıl bir kıskacın içindeyiz, bir düşünmek gerekmiyor mu?

Gültan Kışanak, "Orası gerillanın kontrol noktası idi, bunu biliyorduk" diyor. Bu sözün Türkiye'nin öteki tarafına, Hükümete, güvenlik birimlerine yönelik bir anlamı yok mu? Türkiye içinde "nereler" terör örgütünün güvenlik noktası ve bu nasıl olabiliyor? Şemdinli verilmedi tamam, ya sessiz sedasız el konulan "kontrol noktaları" ne olacak? Bazı sorular gerçekten yakıcı, hatta kahredici!

bugün

Bu yazı toplam 873 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar