Selâhaddin Çakırgil
Hayır, benim dinim böyle bir savaşa izin vermiyor!
Bir savaşın direkt olarak içinde olmayan ve günlük hayatları içindeki sivil insanların üzerine çeşitli silahlarla, bombalarla, halkı panikletici, ürkütücü yalan veya yanıltıcı-hileli haberlerle, son zamanlarda da, saldırı silahı olarak yeni ‘keşfedilen’ motorlu nakil araçlarıyla saldırıp, onlarca insanı ezmek..
Hayır-hayır! Benim dinimin ‘savaş ahlâkı kuralları’ vardır ve böyle bir saldırıya asla cevaz vermez.
Evet, en başta bu tespiti yapalım.
Ekleyelim ki, bu satırların sahibinin bu savaş metoduna karşı çıkışı yeni değildir. 1974 yılında, Lübnan iç-savaşı’nda hangi din veya kavimden olursa olsun sivil, savunmasız insanların hedef seçilmesine Bâb-ı Âli’de Sabah gazetesindeki günlük yazılarından beri karşı çıkmıştır.
Nakil araçlarının silah olarak kullanılmasına gelince.. Bu, ilk de sayılmaz.
Lübnan İç-savaşı’nı fırsat bilip, Beyrut’a kadar ilerleyen ve Sabra- Şetila kamplarında hayata tutunmaya çalışan Filistinli binlerce insanı öldüren ve bir kısmını da Lübnanlı Hristiyan savaşçı güçlere, ‘Falanjist’lere öldürten İsrail rejimi ve onun ünlü kasaplarından Ariel Şaron’a destek vermek üzere, bölgeye asker yığan Amerika ve Fransa güçlerinin yerleştiği mekânlara karşı, patlayıcı yüklü kamyonlarla yapılan saldırılarda, o ülkelerin 270’den fazla askerinin havaya uçurulması eylemi, o emperyalist saldırganları Lübnan’dan kaçmaya mecbur etmişti ve onlara kin besleyen herkes tarafından da alkışlanmıştı. Çünkü, hedefler askerî idi, siviller değil..
***
Şimdi ise.. O silah tipi, sivil hedeflere karşı da kullanılıyor. Nitekim 17 Ağustos akşamına doğru, İspanya’nın Barcelona şehrinde, kalabalık kitlelerin üzerine sürülen bir minibüsten geriye 13 ölü ve 100’e yakın yaralı kaldı.
Biz, ‘İşin içinden, inşaallah Müslüman ismi taşıyan kimseler çıkmaz’ temennisinde bulunurken ve İslam, böyle bir savaş metodunu kesinlikle haram olarak bildirmesine rağmen, bu ürpertici ve utandırıcı barbarlık, yazık ki, kendisini İslam’a ve Müslümanlara nisbet eden DEAŞ tarafından üstlenildi ve İspanya Başbakanı Mariano Rajoy da onu hemen ‘jihadist /cihadçı’ bir saldırı olarak niteledi.
***
Peki, bu barbarca cinayetin aslî failleri sadece DEAŞ veya benzeri ‘çıldırmış savaşçılar’mıdır?
Bunun cevabı İspanya Başbakanı Rajoy’un sözlerinde.. O, ‘Bu küresel saldırıya küresel bir saldırıyla karşılık vermek gerekir!’ diyor; asıl suçlu olarak kendilerini de ele vererek.. Onun ve müttefiklerinin hışımlı sözlerinden anlaşılıyor ki, DEAŞ ve benzerlerini cezalandırmak adına, Müslüman halkların ve diyarlarının üzerine ‘küresel saldırılar’ daha da yoğunlaştırılacaktır.
Müslüman coğrafyalarında, perde ardında yine emperyalistlerin bulunduğu, şu veya bu yöndeki iktidar savaşlarına, kendileriyle direkt bir ilgisi olmadığı halde dünyanın uzak bölgelerindeki emperyalist güçlerin bombalar- füzeler yağdırarak katıldığı, sadece şu son 5-6 yıl içindeki korkunç yıkımlarda bile sivil halktan yüzbinleri katledenlerin arasında iş bu ‘küresel saldırı’yı kendilerine hak olarak gören İspanya da yok mu?
***
Ama, o Müslüman halklar yüzbinler - milyonlar halinde öldürülseler bile hesaba girmezler.Çünkü, buyüzbinlerböcek hükmündedir, onlar insan sayılamaz, dünya kamuoyunun gündeminde ve var olduğu sanılan insanlık vicdanında bir yankı bulmaz.
Şimdi, İspanya ve patronu olan daha büyük maddî güçler, DEAŞ’ı cezalandırmak adına, daha bir hışımlı terör tufanları estirerek, Müslüman coğrafyalarına saldıracaklar ve daha büyük katliâm örnekleri sergileyeceklerdir.
Şimdi, İspanya’daki sivillere yapılan barbarca saldırıya yüreğimiz yanarken, DEAŞ ve benzeri örgütleri böylesine barbarlıklara, çılgınca eylemlere sürükleyen etkenlerin başında, işte bu modern barbarlıkların olup olmadını da düşünmek gerekmez mi? Sahi, ‘yumurta-tavuk’ meselinde olduğu gibi, hangisi hangisini doğuruyor?
***
17 Ağustos tarihli Yeni Şafak’ta İbrahim Karagül’ün söz konusu ettiği, ‘Suriye rejimiyle uzlaşma çarelerinin aranması’ ana fikri etrafındaki çok hassas konuya ise, inşaallah yarın değinelim.
stargazete