Hakan Albayrak
HDP meselesi
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli “HDP’yi Türk siyasetinin taşıma ve hazmetme kapasitesi dolmuştur. Bu terör ve bölücülük yatağı kapatılmalıdır” diyor. HDP kapatılınca ne olacak? Yedeği çoktan hazır. O da kapatılırsa başka bir parti alır yerini. Bu arada, siyasetten ümidi kestirip silaha meylettirmeye yönelik PKK propagandasının etkisi belki bir miktar artırılmış olur. Öteden beri yaşanan tecrübe ortada. Bu tecrübenin adı çıkmaz sokaktır. AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Numan Kurtulmuş’un da dediği gibi “Parti kapatmalarının Türkiye’de olumlu sonuçları görülmedi”. Bu böyledir. Bununla beraber, PKK ile irtibatını göğsünde bir madalya gibi taşıyan HDP’nin Türk siyasetine fena halde ağır bir yük teşkil ettiği gerçeği de yadsınamaz.
‘Türk siyasetinin derdinden bize ne? Biz Kürt siyaseti yapıyoruz!’ derseniz… Daha ziyade Kürt siyasetinin belini büküyor HDP; daha ziyade Kürt siyasetini çıkmaz sokakta oyalayarak sabote ediyor.
***
HDP’lilerin kendileri hariç, bu partinin kapatılması fikrine karşı çıkanlar ve dahî bu partili belediye başkanlarının görevden alınıp yerlerine kayyım atanmasını eleştirenler bile, yükün ağırlığını iliklerine kadar hissettikleri için, HDP ile PKK arasındaki ilişkinin kabul edilemezliğini vurgulama gereğini duyuyorlar. Mesela Gelecek Partisi Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu bir “KCK Düzeni-Kayyım Düzeni Çıkmazı”ndan bahsediyor ve HDP seçmeninin iradesine saygı duyulması gerektiğini söylemekle beraber HDP’ye “Terörle aranıza net bir çizgi koyun” demekten de geri durmuyor.
Keşke mesele HDP’nin kapatılmasını isteyen Bahçeli’yi yahut HDP’li belediye başkanlarını görevden alan hükümeti demokratik hukuk devleti ilkesi adına eleştirip geçmemize el verecek kadar basit olsaydı; ama değil işte. Çok zor bir mesele bu. Ve meselenin zorluğu, HDP’nin bitmek bilmeyen aymazlığından kaynaklanıyor; hükümetin yahut Bahçeli’nin tahammülsüzlüğünden değil. PKK’nın çizdiği yolu terk etmiş, bunu net olarak ortaya koymuş bir HDP’nin belediyelerine kayyım atanabilir miydi? Öyle bir HDP’nin kapatılması gündeme gelebilir miydi?
“HDP’lilerin kendileri hariç” dedim ama aslında HDP cenahında da PKK ile yolların net bir şekilde ayrılması gerektiğini savunanlar var. 23 Kasım 2020 tarihli yazımda HDP’li eski milletvekili Altan Tan’ın bu konudaki mülâhazalarını nakletmiştim. Kars Belediye Başkanı iken görevden alınıp hapse atılan HDP’li Ayhan Bilgen’in PKK ile ilişki konusunda partisine yönelttiği eleştiriye de bakalım: “HDP Kürtlerin bir kısmı ile birlikte Türk kamuoyuna güven verecek adımları atmayı başardığında bunu engellemeye kimin gücü yetebilir? Sorun gerçekten vesayet ve müdahale sorunu ise bunu aşabilmenin tek yolu kendi yetkinliğini artırıp rüştünü ispat etmektir. Siyaset boşluk affetmez. Sorunlarıyla yüzleşip çözecek kapasiteyi sergileyemeyen organizmalara müdahale kaçınılmaz hale gelir. Hem müdahaleden şikayet edip hem Kandil ve İmralı için pozisyon belirlemeye kalkmak, kendi pozisyonunun gereğini yapamamakla ilgili bir handikaptır.”
Bu handikap, HDP’nin hırpalanmasına sebebiyet vermekle kalmıyor, Kürt meselesinin çözümünde yeni ufuklara açılmayı mümkün kılacak siyasi iklimin oluşmasını da zorlaştırıyor. Dahası, çözümden geriye doğru adımların atılmasını mümkün kılan bir siyasi iklime hizmet ediyor bu handikap.
***
Bir zamanlar “HDP’nin PKK’yı resmen ve alenen lânetlemesi, o teröristlerle yolunu tamamen ayırdığını ilan etmesi gerekir” diyenlere “Ama öyle yaparsa HDP üzerinden PKK ile müzakere imkânı kalmaz, PKK’nın silah bırakmasını sağlama yolundaki çok kıymetli bir vasıta kaybedilmiş olur” diye itiraz edenler vardı ve ben de onlardan biriydim; ama “Çözüm Süreci”nin hazin akıbetinden sonra -ki o süreç Erdoğan’ın “Dolmabahçe Mutabakatı”na muhalefetinden filan değil, PKK’nın Rojava’daki gelişmelerden mütevellit ihtirasından ötürü sona erdi- bu tezin ileri tutar yanı kalmamıştır.
“PKK’dan kopabilmesi için HDP’nin kendi ayakları üzerinde durabilmesi gerekir; bu ise ancak HDP’nin üzerindeki baskıların kalkmasıyla gerçekleşebilir” tezi de yerlerde sürünüyor. Baskılardan azade olduğu günlerde “Türkiyelileşme” iddiası sayesinde kazandığı büyük prestij ve gücü PKK’ya destek yolunda bozuk para gibi harcamadı mı HDP? Hendek terörü sırasındaki halk ayaklanması çağrılarına kayıtsız kalarak PKK’ya ders veren seçmenlerinin aksine, o korkunç terör furyasıyla bile arasına mesafe koymaktan geri durmadı mı? HDP’nin PKK’dan kopmasını devletin baskıları değil kendi saplantısı engelliyor.
7 Haziran 2015 seçimlerinde yüzde 13’lük oy oranına ulaşıp meclise 80 milletvekili sokmuşken ve siyasette taşları yerinden oynatma imkânına sahipken PKK’nın dümen suyunda giderek bir çuval inciri berbat eden HDP, yaşadığı ve Türkiye demokrasisine yaşattığı acı tecrübeden ders alıp sağduyuyu kuşanmadığı müddetçe, çıkmaz sokakta oyalanmaya ve başta Kürtler olmak üzere hepimizi oyalamaya devam edecek.
Yeter! Yeter! Yeter!