Abdurrahman Dilipak

Abdurrahman Dilipak

He Man, human, “gölgelerin gücü adına”

Gölgelerin gücü adına hareket eden He Man “Güç bende artık” diye meydan okur. O gizemli tanrının yeryüzündeki temsilcisidir. Promete gibi tanrıdan çaldığı ışıkla hükmetmeye değil, yeryüzüne hesap sormak için gelmiştir. Eğitimin meşalesi, o meşaledir aslında. “Aydınlanma” aynı köke gider. Onun için “Aydın” Müslüman bir karakterin ürünü değildir. Birileri He Man olurken, toplum Human olacaktır. Birileri gizemli bir tanrının seçtiği, onun ortağı olan seçkinlerdendir.

Ademoğlu garip bir varlık. Bir bakarsın ilahlık taslar, bir bakarsın puta tapar!. Bir bakarsın ekmeli mahlukat, eşrefi mahlukat olur, sonra döner bakarsın “Belhum adal”i de var.

İnsan “Ünsiyet peyda eden” demektir, ama aslında o nefsi ile isyanı seçer, aklını doğru kullanmak yerine heva ve heveslerinin peşinde koşar.

Human “İnsan”dan çok “biyolojik bir varlık” olarak kabul ettikleri “Beşer’in karşılığıdır. Human affairs “toplumsal olaylar”. Human being “Ademoğlu”, Human nature “insan tabiatı”, “insanlık hali”, Human race “insan ırkı”,  Human rights “İnsani bir sağduyu ile kendini yüceltmesi, insanlık çıkarlarına sadakatla bağlılık”, Human sacrifice “Adanmış / Kurban edilen insan”, Humankind “İnsanoğlu beşeriyet, beni âdem”, Humane “İnsancı, insaniyetli”, Humanity “Beşeriyetle ilgili”, Humanitarian “İnsaniyetperver, hayırhah, yardımsever kimse”, Humanitarianism “Hayırseverlik”. Humanize “İnsanlaştırmak; insanileştirmek; insanlaşmak, insanileşmek” gibi anlamlara gelir. Tabii önce “İnsan”ı tanımlamak gerek. O yaratılmış biri mi, yoksa hayvandan evrilmiş bir canlı mı? “Varoluş” mu, “Yaratılış” mı?  İnsan ve kainat yaratılmışsa, “Hak” nedir, ona bakmak gerek. İnsan nereden geldi, nereye gidiyor, varlık / Yaratılma sebebi ve hikmeti ne? Batı bunu pek sorgulamaz. O “bireysel ve vijdani” konu olarak bir kenarda tutulur.

Peki Allah insan konusunda kitabında bize ne diyor: “Çokluk tutkusu sizi oyalayıp durdu, ta ki kabirlere varana kadar”.. Demokrasiydi, cumhuriyetti tartışıp duruyoruz; çoğunluk mu, çoğulculuk mu? Azınlıklar ne olacak? Kur’an-ı Kerim’inde “çoğunluk” övülmez. “Eğer yeryüzündekilerin çoğunluğuna uyarsan, seni Allah’ın yolundan saptırırlar. Onlar ancak zanna uyarlar, yalnız yalan söyleyip dururlar.” Elbette bu hüküm her zaman azınlıklar haklıdır anlamına gelmez. Hz. Lut sandığa gitseydi, sandıktan kaç oy çıkardı onu destekleyen. Ya da Hz. Nuh.. Bundan sandık kurulmasın anlamı çıkmaz elbette. Aslolan Hak’tır ve her zaman Hak’kı seçenler de vardır. Her sonuç yeni bir başlangıç olacaktır, bir ders olacaktır inananlar için.. Önemli olan Hak’ka tabi olmaktır. Aslolan Adalettir. O da Hak’kı koruyan hukukla mümkündür. Eğer yasa hukuka uygun değilse suç aletidir.

Yaratan kimin ne yapacağını biliyor. Çünkü Hayır da Şer de Allah’ın iradesi içindedir. O’nun Kamuoyu araştırmasına ihtiyacı yok. Yanlış çoğunluk iyi yönetici ile esenliğe ulaşabilir mi? Başarılı olabilir mi? Allah zalim bir topluluğu hidayete erdirmeyeceğine göre. Burada aslolan adil bir yöneticinin “bana güven gerisini merak etme sen” dememesi ve insanların daha iyi bir geleceğe ulaşmak için Hak’ka  adalete, barışa, hürriyete çağırması gerekir. Temiz olup halkı kurtuluşa çağırması gerekir. Çünkü Allah, cahil ve zalim bir topluluğa, fasıklar topluluğuna hidayet nasip etmeyecek. Aksine onların işlerini sarp dağlara sardıracak, onların üzerine pislik yağdıracaktır. İnsanların mallarına, canlarına, namuslarına kasdedenlere, onlara Rablik ve İlahlık taslayarak fikirleri ve inançları üzerine baskı kurmaya kalkanlar ve onları nesilleri ile tehdit edenlere, işi ehline vermeyen, istişare ve şûra yapmayanlara ihtilaf ettiklerinde hakeme gitmeyenlere, Allah yolunda malları, canları ve sevdikleri ile cehd etmeyenlere, yetimi, yolsulu, yurtlarından çıkarılanları, dulları, yolda kalmışları görüp gözetmeyenlere Allah yardım etmez.

Kitap bize haber verdi ki, insanların çoğu cahil ve fasıktır. İnsanların çoğu Allah’a ve ahiret gününe inanıp güvenmez ve şükretmez. İnsanların çoğu hakikate kulak vermez ve ayetlerden habersizdir. İnsanların çoğu nankördür ve tartışmayı sever, kafirleri dost ve veli edinir. İnsanların çoğu,  biz inandık deseler de inanmış değillerdir ve müşrik bir hayat yaşar. Onların çoğu müsriftir. İnsanların çoğu aklını kullanmaz, cahillik eder, heva ve heveslerinin peşinde koşar, zanna uyarlar.. Onlar hakikatten hoşlanmazlar, ahireti hesaba katmazlar, hatta inkar  ederler ve herkese her konuda yalan söylerler. Bunlar sapkınlar topluluğudur. Evet, insanların çoğu Haktan, yüz çevirmiş ve yoldan sapmışlardır. İlah ve Rab edindikleri din büyükleri ve Ruhbanlar da onları yoldan saptırmıştır. Sahi, Şeytan ne demişti: “Beni azdırmana karşılık, yemin ederim ki ben de onları saptırmak için senin doğru yolunun üstüne oturacağım. Sonra önlerinden, arkalarından, sağlarından ve sollarından kendilerine sokulacağım. Böylece çoklarını şükreder bulmayacaksın”. Biz ahir zaman Peygamberinin ümmetiyiz. Bugün geldiğimiz noktada durum ortada. İnni küntü minezzalimin. İns’in ve Cin’nin Şeytanları veli edindikleri İblis ile birlikte önlerimizden, arkalarımızdan, sağımızdan ve solumuzdan saldırıyor. Biz kendi hakkımızdaki hükmü değiştirmeden de Allah bizim hakkımızdaki hükmünü değiştirmeyecek. Şeytanın zafer naralarını duyar gibi oluyorum. Asıl seçim bu. Seçimi Şeytan kazandı! İnanan bir grubun dışında hepsi ona uydular. Şeytan istediğine ulaştı, biz de ihtirasla istediklerimize. Aslında o mutlak anlamda, biz de genel olarak kaybettik. Birçok şeyi değiştirmek için çıktığımız seferden biz değişerek döndük.  Dünya malı, makam, para, öteki cins bizi aldattı. Şimdi tevbe zamanıdır. Şimdi yeniden iman etme zamanıdır. 

Selâm ve dua ile.

Bu yazı toplam 1068 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar