Abdurrahman Dilipak

Abdurrahman Dilipak

Hemen şimdi, yarın çok geç olabilir!

Dünya “Meçhule giden bir gemi” gibi çalkantılı derin denizlere doğru sürükleniyor. Birileri “Tanrıyı kıyamete zorlamak”ta kararlılara. Herkesi, her canlıyı öldürme konusunda Tanrılarının (Tanrı rolü oynayan Şeytanın) bu konuda kendilerine yetki verdiğini düşünüyor, bu Satanist Pedefolik, Siyonistler.

Din, ahlak, gelenekten ve biyolojik cinsiyetten yoksun, yarı hayvan, yarı insan bir Goyyim’ler topluluğundan ibaret bir dünya hayal ediyorlar. Onları yönetmek, çocuklarınızın bilgisayarda oynadıkları oyunlar gibi olacak. Bu sapıklar, savaşı nerede başlatacakları konusunda kararsızlar. Çin denizde ve Rusya’ya karşı bir savaş, batının geleceği için bir yıkıma sebep olabilir. Atom Bombası, uzun menzilli füzeler, ciddi bir Dehşet dengesi oluşturdukları için gözlerini korkutuyor. Kazananı olmayan bir savaşa girmek istemiyorlar. Ortadoğu, İsrail’in geleceği açısından risk oluşturuyor. Latin Amerika ise dünyayı çok fazla etkilemeyecek. Geriye kaldı Afrika. Batı ülkelerin Savunma sanayi Afrika’da bir savaş için harıl harıl çalışıyorlar.

Tüm dünyada diğer ülkelerde ise ekonomik ve siyasi kriz, terör, suikastlar, dosyalar birbirini kovalayacak onların planına göre, darbeler, toplumsal olaylar, terör, intiharlar, salgın hastalıklar, bela üstüne bela. Tabi onların planı varsa Allah’ın da bir hükmü var. Ama insanlar onların tuzaklarını bozmaz, onlara karşı direnmezlerse, Allah’ın yardımı onlara ulaşmaz. Onlar bu zalimlere boyun eğdikleri için Allah (cc) de onları onların eline bırakır. Oysa olması gereken, bizim direnmemiz ve Allah’ın yardımının bize ulaşması Allah’ın bizim ellerimizle zalimleri cezalandırması ve mazlumlara yardım etmesi idi.

ABD ve batı bu şekilde eldeki konvansiyonel silahları tüketmesi gerekiyor. Dünyaya olan borçlarından kurtulmaları gerekiyor, bu vesile ile kayıt dışı ve kara paralara, altınlara, değerleri taşlara, el koymaları gerekiyor. Kripto paraların ipini çekmeleri gerekiyor. Böylece Trilyonlarca dolar birilerinin kasasından para çıkacak ve birilerinin kasasına girecek, ya da borçları silinecek.

Afrika ve Asya’da ve Latin Amerika’da yeni ve çok büyük göç dalgaları oluşması için, iklim, deprem, iç karışıklıklar, ekonomik kriz ve terör tetiklenecek, sınır ihtilafları kışkırtılacak ki, insanlar “Ne olursa olsun, kim gelirse gelsin, bir düzen kurulsun” diye, ölümü görüp hastalığa, uluslararası sisteme sığınmaya razı olacaklar. Çünkü suya düşenler yılana sarılırlar ve onlar bunu biliyorlar, kendilerine sarılanlar da suya itenlerin sığındıkları çevreler olduğunu bildikleri halde.

Yeni bir sömürge çağını başlatmak istiyorlar. Bu süreçte çok farklı coğrafyalarda, farklı dini ve etnik topluluklar, farklı beslenme alışkanlıklarına sahip çevrelerde genetik özelliklerine göre son derece ölümcül hastalıkları, aşıları, ilaçları test edecekler. Öyle bir hazırlıkları, Yaş, cinsiyet, gelenek, gelir durumu, inanca dayalı beslenme gruplarına göre, alkol ve uyuşturucu bağımlılığına duyarlı ilaç ve gıdalardan söz ediyorum. Ve bunların içine katacakları mRNA ve NanoTüb, E-Water ve Grafen üzerinden BioRezonans uygulamalarına göre fonksiyonları uzaktan ve zaman içinde manipüle edilebilen ürünler test edecekler. Sadece insanlar için değil, bu anlamda bitki ve hayvanlar için de seneryolar yazıyorlar. Sivrisineklerle aşılama, sentetik et ve geri dönüştürülmüş su bazlı içecekler üzerinden yapılacak manipülasyonlar için BioHacckerler çalışmalarını sürdürüyorlar.

Zaten Chip takınca Trans Human Nesneleştirilmiş GENON GENDER Bireyler biyonik robotlara dönüştürülecek. Tek TIK’lık canımız olacak, uzaktan kumandayla yönetecekler. İnsanları Nesnelerarası iletişimin NESNEsi haline getirdiklerinde zaten iş işten geçmiş olacak. Uydularla bir yandan tarım alanlarını, arkeolojik kazı alanlarını, maden alanlarının Siber Haritalamasını yapıyorlar. Fay hatları, su yollar, göller, barajlar, coğrafi kodların simülasyonunu yapıyorlar. Bir yandan da yeni savaş stratejisine göre, hareket noktaları, kalabalıkların sürülecekleri yollar, toplama kampları ve ölüm tarlalarının senaryolarını hazırlıyorlar. Yani mezar kazma, ya da cesetleri kompoza çevirme, ekonomik anlamda düşük maliyetli bir geri dönüşüm planlıyorlar. Ölümü beklemeyecekseniz, hemen şimdi bir şeyler yapın. Soru sorun, hesap sorun. 5G’leri, Chemistrail’leri durdurun, Uluslararası sistemin yerli işbirlikçilerini, onların Media, STK, Siyaset, Bürokrasi, yasama, yürütme ve yargıdaki, akademideki adamlarını, iş adamlarını durdurun. İnsanları uyarın. Yarın şartlar daha zor ve her anlamda daha pahalı olabilir. Kriz daha uzun zaman alabilir. Çatışmayalım. Tefrikaya düşmeyelim. Kışkırtmalara kanmayalım. Ezberlerimizi gözden geçirelim. Yardımlaşalım. Çocuklarınıza ezberletilen din, tarih, ideoloji, o mezhepler, tarikatların birçoğu kurgulanmıştı.

İşe baştan başlayalım. PKK 78 de kuruldu. PKK’nın örgütlenmesi CIA’nın fikri idi. MOSSAD da MI6 da NATO da işin içindeydi. Zaten bunlar Bağdat Paktı, RCD, CENTO hep buradaydılar. İsrail kurulmadan önce “İsrail” İngiliz istihbaratının içinde vardı. Çanakkale savaşında Yahudi gerilla grupları “Sion katır Birliği” adı altında vardı. Karşılarında da İzzeddin Kassam vardı, bizim yanımızda. Apo’nun Fikir Kulüplerinde işi neydi? Karısı Kesire kimdi, Karısının babasının MİT’teki görevi neydi. Apo, aslında SSCB’nin kontrolündeki KOMKAR ve RIZGARİ’ye karşı, Ankara’nın desteklediği bir NATO projesi idi. Böylece Soğuk savaşta bir Kürt cephesi açılmış oldu. Türk ve Kürt “Savaş Baronları” bunu bilmiyor mu? “Tavşana kaç tazıya tut” dediler. Bize de 80 sonrası, İran devrimi sonrasında Bölgedeki Kürtlerin bu şekilde içeriden kontrol edilmesi için bir yandan Dindar kürtler, öte yandan sosyalist Kürtler ve demokrasi bayrağı açmış, liberal sol /Milliyetçi, AB’nin ve ABD’nin sahiplenebileceği bir Kürt hareketi gerekti. Böylece siyasi olarak bir sacayağı kurulmuştu. Ankara’ya bu şekilde Türkiye’nin terörle mücadele gerekçesi ile Musul’a kadar gidebileceğimiz ve Kerkük’ü de Türkiye’ye bağlayabileceğimiz yönünde telkinler yapılıyordu. Askerimiz, bölgedeki muhtemel gelişmeler için fiili bir tatbikat alanına sahip olacaktı böylece. ABD, AB ve NATO’dan oluşan “Şeytan Üçgeni” içinde bir yandan da İsrail’in Arz-ı Mev’ud hayalleri canlandırılıyordu. Ya hu, Eşref Bitlisi, Uğur Mumcu’yu, Hablemitoğlu’nu kim niçin öldürdü sanıyorsunuz? Ya da Muhsin Yazıcıoğlu’nun infaz kararını kim, niçin verdi! Hiç düşünmez misiniz, NATO, AB, ABD bunları eğitir, donatır, bunlara sahip çıkar.

Karşınızdaki “akıl”, MSP gibi, RP gibi AntiSiyonist bir partinin içine HABAT’çı, yerli ve Milli Epstein Siyonist Oktar’ı sokan akıldır. Başörtüsü mücadelesinin merkez karargahına Pornocu bir akımı yerleştiren bir akıldır. İskenderpaşa’nın hadis kitabını eline alıp, Kıyamet, Mehdiyet ve Mesih’iyet konusunda İslam coğrafyasında Mehdi ve Mesih hareketinin haritasını çıkartan akıldır. 28 Şubat’ta Kalkancı tarikatını örgütleyen akıldır. Cumhuriyetin ilk yıllarında Kemalizm’i Tekin Alp/Moiz Kohen’e, Türk Ocaklarını Lazaro Franko’ya, Türk Dilini Agop Dilaçar’a emanet eden akıldır.

Sahi, PYD’yi, Irak topraklarından Türkiye üzerinden Suriye’ye geçirenler kimlerdi? Hangi aklın eseri idi bu iş. Siz “Bebek katili Apo” diye konuşmaya devam edin. Sahi Apo Ermeni mi, idi, Türk mi, yoksa Kürt mü? Apo Apo’dur, Türk, Kürt, ya da Ermeni olsa ne fark eder.

F. Gülenin “The Cemaat”ine ne istedilerse vermiştik. 1962’den beri aktif adam. Arkasında ABD, AB, NATO var. CIA var, MOSSAD, MI6 var. Vatikan var. PKK’nın ve FETÖ’nün arkasında aynı ülkeler ve örgütler var ama bu ikisi doğrudan görüşmez. The Cemaat’i Fuat Doğu’ya sormak gerek. Yaşar Tunagür’ün bu projedeki yeri ne. Bunların hepsi o “Derin aile”den(!?), hepsi “Yerli ve Milli” (!?) Ecevit Bilmiyor mu idi bunları. Kasım Gülek bilmiyor mu idi, Baykal Bilmiyor mu idi, Türkeş, Demirel, Özal bilmiyor mu idi? Bu VIP olan herkesin bildiği bir sır. MGK’da, biliyordu, MİT de. JİTEM de.. EGM de biliyordu tabi. O yabancılarla zaten ayrımız gayrımız mı vardı. 15 Temmuz davasında ne papazdan hesap sorabildik ne de İncirlikten kalkan hava ikmal uçağının hesabını sorabildik. Çünkü hesap sorması gerekenler de onlardan. Boşuna mı dost, müttefik, stratejik ortak, eş başkan gibi unvanlar veriyorlar bize. Durduk yerde niye ikide bir “Uluslararası sistemle birlikte hareket edeceğiz” sözü veriyoruz. Demirel dediği gibi, bizim tarlalar sürülmüş. Bölgemizdeki devletlerin çoğunun sınırları, rejimleri ve iktidarları uluslararası sistem tarafından tayin ediliyor. Kontrol dışı unsurlar ya terör, ya ekonomik kriz ya da darbelerle yola getiriliyor.

Tarikatlarımız’ın çoğu onların kontrolünde. Sağ, sol, dinci, gelenekçi, liberal, milliyetçi fark etmiyor, hepsi bu sistemin taşeronu. Onun için beyaz efendiler bir sözleşmeye imza atmamız ya da bir yasa çıkarmamızı isterlerce (Bunu CoVID günlerinde, İstanbul sözleşmesi ve Lanzarote’de görmediniz mi), AK Parti ile CHP, MHP ile HDP arasında bir fark göremezsiniz. Media, STK, İş dünyası, Akademi, TSK, Siyaset, bürokrasi hepsi tek ses olur! Bakın FETÖ’yü kim örgütledi ise, BÇG’yi de onlar örgütledi. Bunların kadrosunda Şeyh de var, fahişe de. Sisi’ye ve Tuncay Güneye tarikat senaryosu yazdırırlar, Captagon tüccarından şeyh tayin ederler, en dindar, en siyasi hareketin ailesinden iki kişiyi halife ilan ederler, yetmez, modern seküler bir iş kadınını Kalkancıya eş yaparlar ve aslında işin asıl karar vericisi bu Şeyhiyedir. Ve bizimkiler ellerinde tesbihler, sakal, sarık, cübbe ile sokaklarda boy gösterirler.

Cumhuriyet mitinglerini kim düzenledi sanıyorsunuz, ADD ya da ÇYDD derneği neyin nesi idi. Sahi tarikatlar nasıl öyle bir anda Holdingçi olabildiler. O Almanya’dan para toplayan Holdingler neyin nesi idi. Sahi Çeçenistan’ı biz nasıl kaybettik? Bir Vehhabi, bir Şii molla, bir de Sufi, salın cemaatin arasında bakın ne oluyor. Bugün durduk yerde Şii, Vehhabi, Sufi-Sünni, Maturidi, Eşari tartışması niçin ve kimler tarafından servis ediliyor sanıyorsunuz. LGBT’ye kim pozitif ayırımcılık sağlıyorsa, kimlik kartlarımıza kim GENDER yazıyorsa, HABAT’a ve AGARTA’ya kim kapıları açıyor, toplumsal cinsiyet, Trans Humanizm, 5G, UN Woman’a, DSÖ’ye, İklim ve Karbon ayak izi, Sıfır Atık oyunlarına kim imtiyazlı statü sağlıyorsa, Bir İslam ülkesi olan Türkiye’de Gazze trajedisi yaşanırken, bırakın konser vermeyi, Adana’da Karnaval düzenliyorsa, Deizmi, Agnostizm’i, Tengri’ciliği, Lucid Dreamları, Astral yolculukları onlara sorun. Hatırlayın Vehhabi’liği İslam dünyasına, Afrika’ya, Balkanlara, Türk dünyasına kim yaydı. Arkalarında kim vardı. Vehhabi’liğe karşı yayınları ile Hilmi Işık ilmihallerini bölgeye kim dağıtıyordu. Türkiye’nin FETÖ üzerinden yapmaya çalıştığı neydi. Kaflaslar’da, Balkanlarda, Afrika’da Sünni-Sufi İslam misyonerliğini kimler üzerinden yapıyorduk. Peki bunlara karşı İran ne yapıyordu. Kaddafi Yeşil Kitapla, 3. Yol diye nerelerde neler yapıyordu ve nasıl bir örgütlenme içindeydi. Bugün ülkemizde bir düzineye yakın dini temelli parti var. Radikal İslamcısından Yeşil Kemalist’ine kadar. Sadece Milli Görüş geleneğinden, MNP, MSP, RP, YRP, HAS Parti. AK Parti. Aynı gelenekten gelen dindar Kürtler HÜDAPAR’a gitti.

Bugün Şeytanın olduğu her yerde, parti, Tarikat, Şirket, Vakıf, Oda, Dernek, Sendika, Platform, uluslararası sistemin Monitoring, Checking yapan aktörlerinin olmadığı yer kalmadı, adeta. Kimisi zaten doğrudan onların örgütledikleri yerler. Diğerleri ise onların fonladıkları örgütler önemli bir kısmı. Bakın bunun sağı, solu, liberali, milliyetçisi, Alevisi, Sünni’si, Kürdü-Türkü yok. Uluslararası sistem aynı ülkenin çocuklarının kanları ve gözyaşları, çalınan alın terleri üzerinden kendilerine servet ve iktidar üretmeye devam ediyor. Hepimizi aldatıyorlar. Yerli ve milli gözükenler. Bize anlatılan din de tarih de kurgu. Allah’ın dini yeri göğü, ölümü ve hayatı açılar, bizim yaşadığımız din karı-koca, gelin-kaynana arasındaki kavgayı bile çözmez. Kemalizm ve yakın tarih, çok çok büyük ölçüde bir algı, kurgu. Aslında 1500 sonrası tarihin herkes için yeniden yazılması gerek. İdeolojilerin içi boş. Hele hele resmi ideolojiler, tartışılmaz liderler, tek adam rejimleri, hemen hepsi, uluslararası sistemin yönettiği projeler.

Bugün siyasi arenada, sahnedeki isimlere bakın, onların tamamına yakını sadece bir aktör. Ve kitleler oynanan oyunun farkında olmadan bu oyuncuları alkışlıyorlar ve ötekileri taşlıyorlar. Bir türlü adil şahidler olamıyoruz, aklımızı kullanamıyoruz, din ve devlet büyüklerini, ideolojik önderleri İlah ve Rab ediniyoruz, akıllar kirada. Haksızlık kimden gelirse gelsin, kime yönelik olursa olsun mazlumdan yana zalime karşı olamıyoruz. Zalim babamız da olsa, mazlum düşmanımız da olsa, böyle olmadan Allah’ın yardımı bize ulaşmayacak. Hep kaçtığımızı sandığımız şeye doğru koşuyor olacağız. O zaman bekleyin, gelecek günler, geçen günleri aratacak! Gelin aklımızı, yüreğimizi, merhametimizi kuşanalım. Adaletten, barıştan, özgürlükten yana olalım. Hemen şimdi, yarın çok geç olabilir. Selam ve dua ile.

Not: Anlatmak istediklerimi tam olarak anlatamadım biliyorum. “Dili yok kalbimin ondan ne kadar bizarım”. Peki siz ne anladınız. Okuyan yazandan arif gerek. Anlayana sivrisinek saz, anlamaya davul zurna az. Hem lafın tamamını anlamak istemeyen birine söylesen ne faydası olacak. Trol trolluğu yapacak. At gözlüğü takmış, aklı kirada birine ne dersen de ne fayda. “Kellim kellim la yenfağ”

Bu yazı toplam 215 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar