İbrahim Karagül
Hepinizin sonu böyle olabilir!..
Avrupa için tehlikeli bir dönem başladı. Hoşgörünün azaldığı, demokrasinin zayıfladığı, özgürlük alanlarının daraltıldığı, otoriter yönetimlerin güç kazandığı, aşırı sağ kadroların iktidara taşındığı, ekonomik çöküntülerle beslenen kitlesel öfkenin kabardığı bir gelecek şekilleniyor. Kendi coğrafyamızda yıllardır mücadele ettiğimiz şeylerin, aslında refahın düşmesiyle bütün topluluklarda yaşanabildiğini öğreniyoruz.
Son birkaç yıldır şirket iflasları, devlet iflasları, dev kurtarma paketleri ile izlediğimiz ekonomik çöküntü hızla siyasal hırçınlığa, sosyal huzursuzluklara, bölgesel ve küresel ölçekli eksen kaymalarına dönüşüyor. Bu da devletlerin otoriterleşmesi, özgürlüklerin kısıtlanması, insani değerlerin anlamsızlaşması gibi sonuçlar doğuruyor.
Avrupa Birliği, bir süredir Macaristan'la uğraşıyor. Yunanistan, Portekiz, İspanya, İtalya hatta Fransa'nın ekonomik sorunları, İngiltere'nin zoraki kamufle edilen çöküşü bir tarafa birlik içinde bazı ülkelerin sert koruma duvarları inşa etmesi, ülke içinde ve genelde Avrupa kamuoyunda büyük tepkilere yol açıyor.
Mesela Macaristan hükümetinin Anayasa'dan medya yasasına, mali tedbirlerden yargıya kadar her şeyi değiştirmesi, katı yasalar çıkarması ülkenin ekonomik çöküşünü engellemeye yönelik gibi görünse de aslında Avrupa'nın geleceğine ayna tutuyor. Yakın gelecekte, benzer tedbirlerin hiç ummadığımız ülkede alınabileceğini, Fransa'dan İtalya'ya kadar bir çok ülkede devlet iktidarının katı uygulamalarına tanık olabileceğimizi düşünmeliyiz.
Özgür düşünceyi; çok kültürlülüğü, birarada yaşama felsefesini çoktan terketti Avrupa. 11 Eylül sonrası, elli yıllık proje rafa kaldırıldı. En son Almanya Başbakanı Angela Merkel'in "aslında biz yanılmışız" itirafı geçmişi değil geleceği işaret ediyor. 11 Eylül'den hemen sonra vatandaşlık yasalarından göçmen yasalarına, iç güvenlik uygulamalarına kadar her şeyi değiştiren Avrupa'nın merkez ülkeleri, krizin vurmasıyla içe kapanıyor, katılaşıyor, otoriterleşiyor.
Bu bir eğilim, dalga, bir tür geleceğe yöneliş. Faşizm Atlantik kıyılarını hırçın dalgalarla vuracak gibi. Bu yüzden Arap Baharı dediğimiz şeyin aslında Ortadoğu ile sınırlı olmayacağına, yayılacağına, Batı başkentlerini, sokaklarını vuracağına inanıyoruz. Ortadoğu'daki huzursuzlukların kaynağı özgürlük, adaletse Avrupa'da huzursuzluk sebebi refah kaybı olacak. Kitlelerin öfkesi her coğrafyada bir başka gerekçeyle şekillenecek.
Macaristan'a öfkelenen, yaptırım uygulayan ülkelerin çok geçmeden benzer uygulamalara girişeceğine dair ciddi göstergeler mevcut. George Soros, Davos konuşması öncesi Newsweek'te, mali sistemin çökebileceğini, krizin çözümünün bulunamadığını, durumu Sovyetler'in çöküşüne benzettiğini söylüyor. Çözüm bulunamamasının şiddeti artıracağını, özgürlüklerin askıya alınacağını, polis devletlerinin ortaya çıkacağını söylüyor. Ona göre Avrupa ve Amerika'da sokak çatışmalarından özgürlüklerin kısıtlanmasına kadar bir çok ihtimal var ve yollar otoriter rejimlere çıkıyor.
Soros dediği için değil, gerçekten de böyle bir eğilim var ve bu bütün dünyayı korkutuyor. İkinci Dünya Savaşı öncesinin şartları oluşuyor. Barack Obama'nın, zenginlerin daha fazla vergi vermesi yönündeki açıklamaları varolan sistemi sallıyor.
Bir süre sonra refaha alışmış toplumların bencilliklerini, acımasızlıklarını, tahammülsüzlüklerini, devletlerin katı uygulamalarını, katı mali ve güvenlik önlemlerini, sosyal patlamalara karşı olağanüstü yasalar uyguladıklarını görebiliriz. Daha şimdiden Avrupa Birliği için çözülme, dağılma hesapları yapılıyor yeni haritalar üzerinde çalışılıyor. ABD'nin, mali piyasaları denetim altına almak, orduyu iç güvenlikte kullanmak gibi aşırı önlemler içeren yasaları ne zaman uygulayabileceği tartışılıyor. Hatta bazıları "Avrupa iç savaşı"ndan bile söz edebiliyor.
Bu yüzden hep şunları söyledik:
Şam'a bakarken, Kahire'ye bakarken, Yemen'e, Basra Körfezi'ne bakarken gözlerimizi kaldırıp Atina'ya, Barselona'ya, Paris'e de bakmak zorundayız. Hangi güç bu kadar büyük çöküşleri finanse edebilir? Hangi güç yeniden moral, gelecek vaat edebilir, kitleleri buna inandırabilir? Bugün bölgemizde, rejimler üzerinden, özgürlük arayışları ile kendini gösteren isyan, önce Güney Avrupa'da ardından Kuzey ülkelerinde refah isyanları şeklinde kitleleri sokaklara dökecek. Devletler kendi halklarını, şehirlerini, kasabalarını, köylerini bombalayabilecek. Kendi paralarıyla, kendi uçaklarıyla, kendi silahlarıyla kendi sokaklarını, insanlarını vurabilecek.
Yeni otoriter rejimlere göre düşmanlık da, güç mücadelesi de, öfke de, hınç da, hesaplaşma da içeride... Kurşunlarla yumrukların, saraylarla sokakların, seçkinlerle fakirlerin, zorbalarla mazlumların hesaplaşmasına ayarlı bir gelecek var önümüzde. Şam'daki, İskenderiye'deki, Sana'daki öfke ve arayış ile Atina'daki, Barselona'daki, Paris'teki öfke nitelik olarak aynı olacak.
Yarın Avrupa, Ortadoğu, AB ülkeleri Macaristan olabilir! Ezberlenmiş doğruların dışına çıkıp bakabilenler bunu görecektir...
yenişafak