Selâhaddin Çakırgil

Selâhaddin Çakırgil

Her kişi ve toplum, müstehak olduğuna erişir

‘Millî Görüş’ bünyesinde bilinen bir isim, ‘Bugün Türkiye’nin en güçlü hareketiyiz. İstanbul Belediye Başkanlığı’nın AK Parti tarafından kazanılmasını, 100 bini aşkın oyumuzla biz engelledik..’ diye öğünmüş; ‘şecaat/ yiğitlik göstereyim derken, sirkatini/çaldıklarını söyleyen kişi’ misali ve, Yine engelleyeceğiz!’ diyor.  ‘Bilge Başkan’ları da bu sözden dolayı mest!..

Müslüman halkın nice acılı mücadelelerle, bugüne getirdiği bir hareketi, şimdi tökezletmeye çalışanların başında, evet, o taife geliyor. Ki, onların çoğuyla câmilerde saf bağlıyoruz.  O taife yalnız da değil.. ‘Kur’an Kursları’yla bilinen bir cemaat de ‘ağabey’lerinin emriyle ‘İP’li olduklarını söylüyor. Bazı Karadenizliler de, ‘Bizim çocuğumuz!.’ diye ilkel bir bölgecilik zebûnu olmuşlar. (‘Fakir’ de Karadenizlidir;  bu konuyu eleştirmek, herkesten daha çok hakk ve vazifesidir.)

Kızmalı mıyız, hayır!  ‘Kendisini kesen balta karşısında ağacın, ‘Sapı benden..’ diye yakınması gibi bir durum..  Yoksa, ‘Fakir’ , her seçimde olduğu gibi, yine sadece,‘Herkes dünya görüşü itibariyle kendisine yakın olanın safında yerini alsın!’  diyor. 

 

‘Köprülü’ örnekleri bitmez..

25 Nisan tarihli yazımda,  bir ‘prof. siyasetçi’nin kamuoyu önünde yaptığı bir değerlendirmeye, Prof. Fuâd Köprülü örneğiyle değinmiştim. Bilâl Sürgeç kardeşimiz, tamamlayıcı bilgi göndermiş, özetliyeyim: 

‘Fuad Köprülü ne kadar büyük bir tarihçi ise, o kadar da başarısız bir politikacıdır. Dedikoduculuğu, vefasızlığı ile bilinmektedir. Samed Ağaoğlu, ‘Arkadaşım Menderes’isimli kitabının (s.154-155)’de şöyle yazıyor:

‘Demokrat Parti içinde Köprülü, (…) dedikodu kaynaklarından biri oldu. (…) Adnan Bey, Dışişlerinde tutulması güçleşince onu Başbakan Yardımcılığı’na getirdi. (…) Ama Fuad Bey’in (…) asıl büyük zararı, dedikodularından doğuyordu. 

Bakanlar Kurulu’nun toplandığı bir gün Adnan Bey, “Arkadaşlar gündeme geçmeden önce halletmeniz gereken bir mesele var. Hoca (Köprülü)Birçok suistimaller olduğunu, bunların üstünde durulmadığını’  her gün söylüyor bana. İşte şimdi kendisini bildiklerini huzurunuzda açıklamağa davet ediyorum. Söylesin, siz de tedbir alın.” 

Köprülü şaşırdı. Kekeleyerek cevap verdi: “ Vallahi benim bildiğim bir şey yok. Sadece kulağıma gelenlerden ibaret. Onlara da zâten inanmış değilim.”

Adnan Menderes, “A hocam, sabahtan akşama kadar Ahmet şöyle yapmış, Mehmet böyle yapmış diyen sen değil misin, niye şimdi susuyorsun?”

Köprülü yine bir şey söylemedi,  söyleyemedi. Fakat dedikodusunu yürüttü. 

(…) 27 Mayıs’tan 24 saat sonra İsmet Paşa’nın sofrasında, “Bunların hepsi asılmalıdır.”diye konuşmalar yapan da odur.’

Siz de,‘Delillerini gösterin, şahsen takip edeceğim!’ dediğinizde iddia sahipleri yan çiziyor.  ‘İbret alınsaydı, tarih hiç tekerrür mü ederdi?’

 

‘İkon’unu kendi yapıp, kendi..

Dün bir tuhaf gün daha yaşadık. ‘TRT’ başta olmak üzere hemen bütün medya, tam bir ‘beyin yıkama ameliyesi’ne âlet edildi, bir  facia çapında.. 

Tarihimizin bir  gününün yıldönümü idi.  Ama, adam gibi anılmaktan ne kadar uzaktı.. 

‘Nutuk’, 19 Mayıs 1919’da Samsun’a çıktım’ diye başlar, ama, onu makam, yetki ve de binlerce altınla gönderen Sultan Vahdeddin’dir. O da, 1922 sonuna kadar, Padişah’a ve Hılafet makamına sadakatle bağlılık yeminlerini tekrarlar.

Ve 1936’da bir akşam mâlum ‘sofra’da iken, ‘Bilin bakayım, yarın nedir?’ der, Paşa.. 

Kimse bilemeyince M. Kemal, ‘Benim Samsun’a çıkış günüm.. 19 Mayıs..’ der. 

Hemen o anda, Dahiliye Vekili Şükrü Kaya, bütün Valiliklere, 19 Mayıs günü görkemli ‘kutlama törenleri düzenlenmesi’ni emreder. Ve oradan başlar bir çılgınlık.. 

O kadar normal bir hatırlayıştan, ‘Ulus İnşa Yöntemi’ icâd edilmesi lafına kadar ne saçma ve ‘ikon yontma’ çabalarına geçiş..  Aynı çaba, her vesileyle de devamlı tekrarlanıp duruyor. 

Bu yazı toplam 1006 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar