İbrahim Karagül
"Hesaplaşma Günü" geldi!
ABD Başkanı Barack Obama; "Amerika hesaplaşma günü ile yüzleşiyor" diyor. Bu sözün ne anlama geldiğini anlayabiliyor muyuz? Bu sözü, "Kriz Amerika için birinci tehdit" ilanıyla birlikte düşündüğümüzde, yakın bölgemizden başlayarak, dünya genelinde parça paça izlediğimiz değişiklikleri anlama şansı bulabiliriz. Bu söz, artık hiçbir şeyin ABD için krizden daha önemli olmadığını, öncelik sıralamasının tamamen değiştiğini, Washington'ın içerideki sorunlara yoğunlaşacağını, enerjisinin önemli bir bölümünü iç sorunlara ayıracağını, dışarıyla ilgisinin daha çok ekonomik çıkar hesabıyla, kaynakların kontrolüyle bağlantılı olacağını gösteriyor.
Kısaca ABD politikalarında önemli değişiklikler izleyeceğiz. Obama yönetimi işe başladıktan sonra bunun işaretlerini görmeye başladık bile. ABD politikaları değişecekse her ülkenin politikası değişecek demektir. Bu yüzden çok önemli gelişmeler bekliyoruz önümüzdeki aylarda" Bu yönüyle kriz sadece Amerika için değil, dünya için de hem birinci tehdit hem de bundan sonraki değişimin temel gerekçesi haline geldi.
Taşlar yerinden oynuyor. Hesaplar revize ediliyor. Ülkeler dış politikalarında ciddi değişikliklere gidiyor. İttifak üyesi ülkeler, birbirini hazmedemez hale geliyor. Ezeli düşmanlar birbirlerine ellerini uzatıyor. "Terör ortak tehdidi" söylemi şimdiden eskimiş sanki. Sadece ABD politikalarında değil, Avrupa Birliği üyelerinin birbiriyle ve dünya ile ilişkilerinde değişiklikler izleniyor. Birlik olarak krizi merkeze alan yeni küresel stratejiler belirleme çabası öne çıkıyor. Yeni durum, Türkiye'nin bölge politikalarında da son derece belirgin hale geldi. Türkiye-Rusya ilişkilerini, Türkiye-İsrail arasındaki gerilimi, ABD'nin çekilmesi sonrası Irak'a yaklaşımı, son günlerde Mesut Barzani ile PKK konusundaki yaklaşım ortaklığını, PJAK gibi örgütlerin eski destekçileri tarafından yalnız bırakılmasını, Batılı bazı ülkelerin bizim bölgemizdeki teröre verdiği desteğin azalmasını, Türkiye'nin Ortadoğu derinliğine ve Afrika'ya açılımını bu yeni gerçeklerden hareketle anlamlandırabiliriz. Bu çerçevede birkaç not aktarayım:
1- İran: Nükleer üretime dün başladı. ABD, özellikle İsrail için dünyanın en önemli krizi haline gelen İran'ın nükleer meydan okuyuşu önlenemedi. İsrail'in ABD'den bağımsız bile saldırıya girişeceği söylenirken tam tersi oluyor. ABD, İsrail'i rağmen İran'la yakınlaşma içine girmeye çalışıyor. Hatta Türkiye'nin iki ülke arasındaki yakınlaşmada ara bulucu olması bile söz konusu. Şu bir gerçek artık: Tahran şöyle ya da böyle nükleer güç oluyor. Bütün baskılara rağmen bunu başarıyor. İsrail, İran konusunda yalnız kaldı. Bu yıl sonundan itibaren İsrail'in de, ABD'nin de İran'a karşı caydırıcı güç gösterisinde bulunma lüksü olmayacak. Bu yeni gerçek, en önemli sonucunu bölgesel dengelerde ortaya çıkaracak. Başka ülkeler de nükleer güç olma yolunda ilerleyecek. Ama en önemlisi, İsrail Ortadoğu'daki caydırıcı nüfuzunu önemli ölçüde kaybedecek. Kendisini ciddi oranda sınırlanmış hissedecek. Hareket alanı, ileriki yıllarda daha fazla daralacak. Bu yönüyle kriz eksenli değişim en büyük darbesini İsrail'in güvenliğine vuracak gibi.
2- Suriye: Irak işgalinden sonra ikinci tehditti. Son on beş yılın en önemli bölgesel stratejilerinin merkezinde Irak'la birlikte Suriye'nin de tasfiyesi öngörülüyordu. Çünkü bu çalışmalar önemli ölçüde İsrail'in güvenliğini esas alıyordu. Birkaç yıl önce, ABD ve İsrail'in saldırı ihtimaline karşı Suriye sokakları alarmdaydı. 2007 Eylül'ünde İsrail savaş uçakları Türkiye hava sahasını da kullanarak Suriye'nin el-Kibar bölgesini bombaladı. ABD ve İsrail'e göre burada nükleer tesis kuruluyordu. Sadece Türkiye çok sert tepki gösterdi. Dünya sustu" Çünkü Suriye artık kurbandı. ABD yönetimi şimdi bütün bunlardan vazgeçti. Dahası Suriye bir çok bölgesel konuda ortaklık kurmak istiyor. Şam'a yeni roller öneriliyor. ABD de, Avrupa ülkeleri de Türkiye'nin tezlerine yaklaştı. Şahinlerin Gazze provokasyonu olmasaydı, İsrail bile Suriye ile yakınlaşacaktı. Er geç buna mecbur kalacak. Bu arada Suriye'deki Doğu Araştırmaları Merkezi'nin hazırladığı bir rapor var: Ülkedeki stratejik petrol rezervinin 24.3 milyar varil olduğu ortaya çıkarılmış. Bu kaynaklar nerde, biliyor musunuz? Ülkenin Kuzeydoğu'sunda. Yani Türkiye'ye yakın yerlerde" Bunu da bir not olarak aktaralım. Şam direndi, kazanıyor. Eski mağluplar zafere doğru ilerlerken, eski galipler yalnızlaşıyor.
3- ABD ile Irak arasında yapılan anlaşma ile, ABD birlikleri 2011 yılında Irak'tan çekilecekti. Şimdi, Obama'nın, askerlerin 2010'da çekilmesi için emir vereceği, bu açımlamanın önümüzdeki günlerde yapılacağı söyleniyor. Öyle görünüyor ki, asıl değişim bu çekilme ile birlikte kendini gösterecek.
4- Türkiye'nin bölgesel açılımını, PKK konusundaki ilerlemeyi, Kuzey Irak'la yakınlaşmayı, bütün bölge ülkeleri ile çok ciddi siyasi ve ekonomik ortaklıklara girişmesini, barış adına atılacak adımlarda olmazsa olmaz ülke haline gelmesini bu açıdan ele almak gerekiyor. İsrail-Türkiye arasındaki mesafeyi de tabi.
Bugünleri çok dikkatli takip etmek gerekiyor. Sürprizler ardı ardına gelebilir