Selâhaddin Çakırgil
Hiç sırrı olmadığını iddia edenler, yalan söylüyordur
Günlerdir, WikiLeaks isimli internet sitesinin teknolojik yollarla sızdırıp uluslararası medyaya servis ettiği ve Amerikan diplomasisine aid "kripto"ların, gizli bilgi ve belgelerin ifşaatı ile yatıp kalkıyor, bütün dünya..
Bu sır bilgilerin, gizli bilgilerin, sızdırılmasının, yayınlanmasının "sular durulmaz bulanmadan.." mantığınca, ince bir Amerikan tezgâhlaması olduğu bile sözkonusu..
Ancak, eğer bu iddia doğruysa, bu bilgilerin, dünyaya yansıtılmasının zararları, beklenen faydalardan kat kat fazladır..
En azından, hele de bundan sonra, Amerikan diplomatlarıyla ve hattâ sıradan Amerikan vatandaşlarıyla sohbet etmekte bile, insanlar daha bir temkinli olacaklar, hiç bir ciddî sohbette ve fikir alışverişinde bulunmak istemiyeceklerdir.. Bu da, Amerikan emperyalizmi için, herhalde sevimsiz bir tablo ortaya çıkaracaktır..
***
WikiLeaks"in kurucusu Julian Assange"ın hakkında, bir İsveç mahkemesinin cinsî tâciz suçlaması ile verdiği karar gereğince İngiltere"de tutuklanması, işin ayrı bir tarafı.. İngiltere ve B. Amerika"nın ayrı devletler oluşu kağıt üzerinde değil midir?
TC."de konunun daha çok, Türkiye"yi ilgilendiren tarafı üzerinde duruluyor..
Hele bir muhalefet lideri var ki, evlere şenlik.. Bütün sermayesi, Amerikan yahudilerinden (ki, dünyanın her yanındaki bütün yahudilerin, İsrail rejiminini tabiî bulundukları her yerde siyonizmin ve İsrail"in tabiî askeri olduğu, İsrail rejiminin kuruluşundan beri takib ettiği bir siyaset planlamasının gereğidir) ve Bush döneminin "neo-con"larının beyin takımından sayılan ve hâlen de Amerikan Savunma Bakanlığı"nın önde gelen elemanlarından olan Eric Edelman"ın, Ankara"da USA B. Elçisi olduğu sırada, onun imzasıyla Washington"a geçilen "kripto"larda Başbakan Erdoğan için ileri sürdüğü, "İsviçre bankalarında 8 ayrı hesabının bulunduğunu iki ayrı kişiden duyduğu"na dair iddia..
Bu iddialara karşı Erdoğan"ın "benim İsviçre bankalarında bir kuruşum bile yoktur.. İsbat edene hepsini vereceğim.. " deyip, "küresel dedikodu ve yalanların avukatlığına soyunmak"la suçladığı Kılıçdaroğlu ve taifesi ise, hâlâ, "Bizim, senin kirli paranda gözümüz yok.. Paran olmadığına dair belge getir!" diye diretiyorlar..
Şimdi, Kılıçdaroğlu ile Erdoğan arasındaki kapışma böyle bir atmosferde devam ediyor.. Kılıçdaroğlu"nun bu iddiaları seçimlere kadar taşıyacağı ve kaşıyacağı anlaşılıyor.. Yani, "Bir fâsık size bir haber getirirse, onu (-reddedin değil-) tahkik etmeden, araştırmadan kabullenmeyin.." meâlindeki ilahî ihtarın bir tecellisi daha.. "Fâsık" mı, yoksa "daha da ilerisinde başka bir şey" mi olduğu hususunda tereddüd etmeksizin görüş belirtilebilecek bir odaktan bir iddia ortaya atılıyor, koskocaman bir ülkenin iç siyaset dengeleri alt-üst olabiliyor..
Hani, birbirinden bağımsız 325 bankanın olduğu bildirilen ve bilgilerini İnterpol"e vermemek için usûller geliştirmiş bulunan İsviçre bankalarından bir belge getirilecek olsa, muhalefetin o zaman da, "Gizliliğiyle dünya çapında şöhret bulan İsviçre bankaları bu zamana kadar kime böyle bir kıyak geçmiş? Bu işin içinde de birçok karanlık nokta var.." diye tutturacakları rahatlıkla söylenebilir.. (Demirel, 1964 sonunda, Adalet Partisi Genel Başkanlığı"na aday olduğunda, laik medya onu, kamuoyuna "barajlar kralı" diye oldukça yaldızlı sıfatlarla takdim edince.. Karşıtları da, "Demirel masondur.." iddiasını ortaya atmış, o da, mason locasında üye olmadığına dair bir belge getirmişti. Bunun üzerine, "mason locası gibi kapalı bir örgütü nereden buldu, nasıl aldı bu belgeyi?" suali izahsız kalmıştı.. Daha sonraları ise, Demirel, "Bazı sırlar vardır ki, onlar benimle birlikte mezara gider.." demişti..)
***
Amerika, kendi diplomasinin tamamen felç olmaması için çırpınıyor..
Gazeteci Amberin Zaman isimli hanım gazeteci, Edelman"la görüşüp, "Siz mi yazdınız onları?" diye sormuş.. Edelman, kesin bir karşılık vermekten kaçınmış, "Kriptolar büyükelçinin veya büyükelçi yok ise, maslahatgüzârın onayından geçtikten sonra merkeze yollanır. "Kripto"da büyükelçinin ismi bu yüzden geçer. Ama bu, kriptoyu büyükelçi yazdı veya içeriğine katılıyor anlamına gelmez." diyor, kendisinin bu bilgilendirmelerde direkt bir bilgisinin olup olmadığını açıklıkla belirtmeden..
Amerikan Dışbakanlığı Sözcüsü Crowley ise, 7 Aralık günü yaptığı açıklamada, "Diplomatlarımız ülkelerde yaşanan gelişmelerle ilgili samimi ve dürüst değerlendirmelerini sunarlar. Diplomatlarımız bunu yapmaya devam edecek. Diğer ülkelerin diplomatları da aynısını yaparlar.. (") Diplomatlar kendi bakış açılarını ve değerlendirmelerini sunarlar ve bu değerlendirmeler, belirli bir zamanda neler gördükleri ve neler hissettikleriyle alâkalı olabilir ve olaylar geliştikçe onların bu yargıları da gelişir. (") Bazı durumlarda bu, bir diplomatın hissettiklerine değil, ona bir başkası tarafından neler söylendiğine dayanabilir. Diplomasinin tabiatı budur." diyordu. Crowley, "Türkiye ile USA arasında yakın ve etkili bir işbirliğinin bulunduğunu, bunun hem ABD hem Türkiye hem de bölgenin yararına olduğunu, Türkiye ve ABD"nin kısa vâdede zor zamanlar geçirseler bile, karşılıklı çıkarları paylaştığı geniş boyutlu birçok konuda işbirliği içinde olmaya devam edeceğini;" de ekliyordu sözlerine...
Ne güzel bir işbirliği, değil mi?
Diplomatların ortaya bir iddia ortaya atsınlar, bunların doğru veya yanlışlığı üzerinde mubhem ifadeler kullanmaya devam et, onların iç siyasî atmosferini daha bir zehirle ve sonra da, stratejik ve verimli işbirliğinin bundan sonra da sekteye uğramaksızın devam edeceği iddianı sürdür!
Bu durum, askerî veya diğer maddî güçler açısından kendisini üstün veya super-güç olarak kabul ettirmenin getirisi..
Unutulmasın ki, henüz 150 yıl öncelerde bile, Osmanlı Devleti de, Avrupa"daki büyük sosyal karışıklıklardan sonra yenilgiye uğrayan taraflar için sığınılan bir güç merkezi olarak görülüyordu.. Düşmanlarına yenik düşen Macar Kralı Ferenc Rakoczi'nin 1675"lerde Osmanlı"ya sığınıp, (o zamanlardaki ismiyle Tekfurdağı) Tekirdağ"da onlarca yıl mülteci olarak yaşadığı düşünülmelidir.. Nâzım Hikmet"in büyük dedesi Mahmûd Celâleddin Paşa da, 1848-50"lerde Avrupa"yı alt-üst eden büyük sosyo-politik çalkantılar sırasında Polonya"da yenilgiye uğrayıp, Osmanlı"ya sığınan pek çok Leh subayından birisi olan Yüzbaşı Alexander Borjensky"den başkası değildi. O, daha sonra müslüman da olduğunu da açıklamış ve Osmanlı Ordusu"nda paşâlık rütbesine kadar yükselmişti..
Bunlar, bu alandan sadece iki örnek..
***
Bütün kriptolar açıklanabilse.. Kimse kimsenin yüzüne bakamaz!
Geçen hafta, bir tv. kanalında, WikiLeaks sızdırmalarından hareketle, tarihteki benzer örneklerin de ele alındığı, saatlerce süren bir canlı yayın programında, M. Bardakçı, Prof. Bülent Özdemir ve F. Altaylı sohbet ediyorlardı..
Prof. Özdemir, 1840"lardan itibaren, Osmanlı"nın o dönemde, İstanbul"dan sonraki en önemli dışsiyaset merkezlerinden sayılan Selanik"deki konsoloslukların faaliyetleri hakkında çalışmalar yapmış ve bu alanda yayınları olan birisi.. Tabiatiyle, yabancı ülkelerin temsilciliklerinin, Osmanlı içsiyaseti ile ilgili olarak ülkelerine gönderdikleri rapor ve kriptolardan yığınla örnekler sundu.. Bu devletlerin başında da o zamanın uluslararası siyasetindeki en etkin devleti olarak kabul edilen ingiliz emperyalizmi gelmekte..
Özdemir'in ayrıca "Birinci Dünya Savaşı Yıllarında İngiliz İstihbarat Raporları'nda Fişlenen Türkiye" isimli bir araştırması da yayınlanmış.. Özdemir, o dönemde, İstanbul'daki Amerikan Büyükelçisi olan ve "(Almanya)/ Manheim doğumlu bir yahudi.." olduğu belirtilen Henry Morgenthau"nun yazdıklarına da değiniyor..
Burası daha bir önemli..
Çünkü, bu Morgenthu, M. Kemal"le kamera karşısına geçip, elleri arkasında ve "Hele, konuş bakalım.. Şimdi seni Amerikan Başkanı da dinleyecek.." havası içinde, onun konuşmasını adetâ dikte edercesine bir tavırla tepeden bakan ve M. Kemal"in de onun karşısında çok mutî"/ itaatkâr bir şekilde, "Muhterem Amerikalılar.." diye başlayan ve "Amerikalıların demokrasi mevhibesi ile beşeriyet dünyasında mümtaz bir millet olarak arz-ı mevcudiyet eylediğine, (") türk milletinin de tab"an (fıtraten) demokrat olduğu, ama bunun bugüne kadar medenî dünya tarafından anlaşılamadığı"na dair sözlerle nutuk çektiği sahne..
***
Özdemir, ingiliz belgelerinin bazı ünlü isimlere dair yazdıklarına da gösteriyordu Bardakçı"ya ve o da, "aman, ismini söyleme.." diye kameralardan da kaçırarak, bazı isimleri de gösteriyor ve o da, "Oooo, ooooo" gibi seslerle hayretini ifade ediyordu..
Acaba, o isimler kimlerdi ve orada neler yazılıyordu?
1923 öncesi dönemin üst makamlarında bulunan kimseler hakkında atış serbest olduğuna göre, herhalde o dönemden sonra ve hakkında olumsuz bir şey söylendiğinde kanunen suç sayılan ve takibât konusu yapılan kimseler hakkında ve yazılanlar da, zâten açıklanamıyacak kadar müthiş şeyler olmalıydı..
***
Tekrar edelim..
Her kişinin, her örgütün, her devletin bir takım gizli bilgileri, entrikaları, sırları, diplomatik planları vardır.. "Yoktur.." diyen, doğru söylemiyor demektir..
Ve kişiler, örgütler veya devletlerin bu gibi gizli planlarının, hedef ve emellerinin olmadığını söyleyenler veya sananlar, en azından kendilerini aldatıyorlardır.
Ve her kişi, örgüt veya devletin başkaları hakkında açıklanmasını istemedikleri gizli planları, emelleri olabilir.. Bunların açığa çıkması da genellikle sevimli olmayıp, zararlı sonuçlar da ortaya çıkarabilir.. Ve bu durum sadece Amerikan diplomasisi belgeleri için değildir..
Hemen bütün ülkelerin gizli yazışmalarında da benzer nitelemeler olabilir.. Ama, bundan sonra artık, diplomasi kriptolarının dili, daha bir ölçülü ve terbiye sınırları içinde, belgelere daha çok dayanır olmak zorundadır..
haksöz