Abdurrahman Dilipak
hikmet
Eğer denizler mürekkeb, ormanlar kalem olsa, Rabbimin nimetlerini saymakla, yazmakla bitiremezdik. Ve yarattığı herşey’in, kendine döndürülene kadar her şeyini gören, duyan, bilen, hüküm sahibi bir Allah var, ki O. Allah, gecenin karanlığında, kara taş üzerindeki kara karınca yavrusunu gören, onun ayak sesini ve kalp atışını duyan, onun rızgını ayağına getirendir.
Karıncaların da kalpleri ve beyinleri var. Tıpkı Sivrisinek’lerin kalbi ve beyni olduğu gibi. Karıncaların akciğeri olmasa da, balıklar gibi onlar oksijen alıp karbondioksit vermek için farklı bir sisteme sahiptirler. Balıklar ise, sudaki oksijeni ayrıştırıp solungaçları aynı imkana sahip olabiliyorlar. Bir sivrisineğin 9 kalbi Gözlerinde ise 8000 mercek bulunur. Bir incir çekirdeği, en gelişmiş bilgisayardan daha fazla donanıma sahiptir. İnsan da bir sperm ve bir yumurtadan olmuyor mu? 1 cc hacimde 15 milyon sperm var. Bir kız bebek doğduğunda 1,5-2 milyon yumurtaya sahiptir.
İnsan bağırsağında yaşayan askarit ise yılda 80 000 000 yumurta üretir. Fakat hayvanlar aleminde en fazla üreyen canlı termit kraliçesidir. Parmak uzunluğundaki torbasında her batınında günde en az 86.000 yumurta fışkırtır. Ve 50 yıllık ömründe tam 1 000 000 000 yavru dünyaya getirir. Allah (cc) bizi yaratıp, dünyaya fırlatıp attı mı sanıyorsunuz, yeryüzünde başı boş, serserice dolaşsınlar diye. Biz tek başına yalnız, din, ahlak, gelenekten, biyolojik cinsiyetten bağımsız, Nesnelerarası İletişim’in NESNE’si olan biri değiliz, olmamamız gerek. Bu Şeytani dayatmaya karşı çıkmamız, direnmemiz gerek. Artık kimliklerimizde GENDER diye tanımlanıyoruz. 5G ve Wifi artık BioHackerlerin saldırı aracı olabilir her anlamda ve herkes, her nesne için. TransHumanizm projeksiyonu çerçevesinde, Beştepe’nin Stratejik eylem planınında da ifadesini bulan deri altına implant edilecek NeuraLink adı verilen NanoChiplerin uygulamalarına Amerikada başladılar bile. Evet, insanları GENOM bir BİREY’e dönüştürme senaryosu adım adım gerçekleştirilmeye çalışılıyor.
Hiç Çam kozalağının içindeki, Çam tohumunu gördünüz mü? Tek kanadı var. Uçup gideceği yere gidecek ve orada kendine uygun bir toprak bulup yeşerecek ya da bir kuşa yem olacak. O ağaç, o tohum, hava ile, su ile toprak ile dost. Kendi aralarında kopmaz bir bilişim bağı vardır. Rüzgar ve güneş onlar birbirini tanır ve yardımlaşırlar.
Bazı ormanlık alanlarda toprağın altında değerli bir mantar vardır. Domuzlar ve köpekler o mantarı kokusundan tanırlar. Toprağın altındaki bu mantar, güneşi de tanır, şimşeği de. Domuz, bu mantarı bulmak için burnu ile toprağı eşeler. Çamın tohumu ile bu mantar arkadaştır. Onlar kendi aralarında haberleşirler. O tohum rüzgarlı havada kozalağın içinde bir uğultu ile gelir, tohum hazır olduğunda onu alır, uygun yerde bırakır. Hay Allah o döne döne gelir, Domuzun açtığı çukura iner. Sonra Karga gelir, o çukura ceviz, Palamut koyar, köpek gelir, o mantardan arta kalan köklerini bulacağım diye toprağı eşelerken, tohumun üzerini örter. Ve o minicik tohum uykuya dalar, ta ki, güneş ve yağmur birlikte sıra ile onun kapısını çalana kadar.
Düşünsenize, o çam tohumunu gören, duyan, bilen onun rızgını veren Allah onu görüyor, biliyor da, seni mi, dünyada olup bitenleri mi görmeyecek, bilmeyecek, duymayacak. Hem zaten bütün bu. Olanları, hayır da olsa, şer de olsa o yaratmadı mı?
BigData’yı biliyorsunuz. Bakın bu çam tohumunu siz yerseniz sizin için de şifadır. Kozalak da öyle, reçinesi de. Kurumuş kozalak aynı zamanda yakıt olarak da kullanılabiliyor. Karbon üretiminde de kullanılabilen bir malzeme aslında.
Bir Kozalak türüne göre 6-15 cm arasında bir uzunlukta, yumurtamsı küre şeklinde oluyor. Dünya genelinde 115 farklı çam türü bulunmaktadır. Kimi 10 kimi 40 metreye kadar büyüyebiliyor. Bir kozalakta ise ortalama 50-100 tohum bulunuyor ve bu tohumlar bir mercimek tanesi kadar bir şey. Bakın o mercimek tanesi kadar şey, içinde binlerce yıllık çam ağacının serüvenini içinde barındırıyor. Yani o çekirdeğin için içinde bir BigData gizli. Hatta İncir çekirdeğini ele alalım, o toplu iğne başı kadar bir şey. Bir incirde yüzlerce çekirdek var. İnsan da bir sperm ve yumurtanın birleşmesinden meydana gelmiyor mu?
Daha kolay anlatmak için bir kaysı çekirdeğini ele alalım. Çekirdek aslında çay kaşığı kepçesi gibi iki parçadan oluşuyor. Bunlar yapışık değil ama birbirinden ayırmak kolay değil. Ayırmak için kırmak gerekir. Aralarında bir yapıştırıcı değil, izolatör ver. Bu iki parçayı bir Driver gibi düşünün, çekirdeği de iki taraflı kayıt yapan bir CD gibi düşünün. Ama bu CD birkaç kattan oluşuyor. Ve o da kendi içinde ortadan yatay olarak iki parçaya bölünmüş ve aralarında yine çok ince bir izolatör var. Ve çekirdeğin içi beyaz, dışında kahverengi bir de zar koruma emayesi var.
O yediğimiz kısım aslında BigData kısmı Orada bin yıllık bir hikaye toplanıyor. Hava, su toprak, yağmur, arılar, kelebekler, herşey ona birşeyler taşıyor. Ve Önce çiçek, sonra çağla, sonra meyve, aylarca bir kaysı o çekirdeğe data yükleniyor. O yediğimiz kısım, aslında veri aktarım merkezi. Dalında kurursa, içindeki canlı çekirdeği korumak ve beslemek için orada. Toprağa düşünce, hava, su, toprak, zaman, sıcaklık hepsi ideal seviyede ise o çekirdek kabuğu dua eden iki el gibi açılacak ve o çekirdek bir ağaca dönüşecek. İnsanı örnek vermek gerekirse, genetik yapınız, sadece şekliniz değil, duygularınız da orada kayıtlı. Bakın, aynı cins bir bitkiden bir başka bitkiye bir göze alıp aşı yapıyorsunuz, tatlı bir portakaldan limon alabiliyorsunuz. O göze, başka bir bitkinin canını kullanabiliyor. Bir kavaktan bir çubuk alıp, toprağa batırıyorsunuz, o tekrar canlanabiliyor. Mikropların dünyası ayrı, hayvanlar dünyası ayrı. Mesela hayvanlardaki kan çeşitliliği cinslere göre ayrılırken, ayrıca kendi içinde de grublara ayrılabilmektedir. Mesela hem kedilerde ve hem de köpeklerde, A, B ve AB olmak üzere üç ana kan grubu vardır. Ama insanlardaki gibi O kan grubu yoktur. Bunların hepsinde ayrı hikmetler vardır. Akıl, cani ruh, nefs hepsi ayrı şeylerdir aslında. Her can taşıyan mahlukta ruh yoktur. Ya da insandaki gibi bir akıl da yoktur. İnsan ekmel-i mahlukat, eşrefi mahlukat olduğu için yaratılan herşeyden onda bir özellik vardır. Zira insan aynı zamanda “Zübde-i kainattır” Yani kainatın özetidir.
Sahi, bir yeriniz acıyınca “canım acıdı” diyorsunuz. O organınızı keserseniz onda can kalmıyor. Canınız eksilmiyor. İnsan ve hayvanda durum bu. Organ naklinde, gen implantın da durum biraz farklı olsa da, mesela, bitki ve tohumlarda canlılık nakledilebiliyor. Organ eksilince can da eksilmiyor. Peki can bedenin neresinde? Bitkide bir göze’de, ya da dal’daki “can” hayatiyetini koruyabiliyor. toprak ya da suyla buluşunca, iklim şartları da müsaidse canlanabiliyor. Can nedir o zaman?! Allah (cc) yeri gelir Sivrisineği misal verir. Ya da bir karıncayı, bir örümceği.. O Google’nin bu anlamda değeri, bir mucize olan incir çekirdeği kadar bile değer taşımaz. Hiçbir ilim, alim, teknoloji, endüstri istemeden, tek başına bir kaysı ağacı ya da bir ayrık otu, asırlara rağmen hayatiyetini, sürdürebiliyor. O canlı fıtratını koruyor. Biz ise ekinleri talan ediyor, hayvanları öldürüyor, onların fıtratlarını bozuyoruz.
Onlar Temiz/Tahir yerine Hijyen diyorlar. Hijyenik dediğiniz şey, Temizlik Tanrısının istediği gibi demek. Doğal dedikleri şey ne? Doğa’da olmayan ne var. Onu işlediğiniz zaman aslında tabiattaki şekline müdahele ediyorsunuz. Onun temel yapısını ve yaratılış gayesine karşı bir işleme tabi tutmuyorsanız ve onu meşru bir gaye ile bir şekilde kullanmak istiyorsanız, bunun İlahi rızaya aykırı olmadığına ilişkin hassasiyeti ifade etmek için Bismillah diyoruz. Onun adı ile, Onun adına, Onun rızasına uygun bir şekilde tasarruf ettiğinizi ifade etmiş, farklı olduğunuzu göstermiş oluyorsunuz. “Organik” diyorsunuz da, Yaban domuzu da organik, “Su” da inorganik. Canlı bir organizmanın bir parçası ise, o bizim için helal da olabilir, haram da, faydalı da olabilir, zararlı da.. Kendileri bir protokol hazırlıyor, bir disiplin, bir norm koyuyor ve ona uygun olana “Normal” diyor. Ya da kendi tanımına uyan şeye Organik diyor. Maalesef çoğu kimse fıtrattan söz etmiyor. Yahudilerden kopyaladığımız bir helal-Haram tartışması var, bu gün Helal sertifikası alamayacağınız bir şey yok. Araplar vermezse, Farisiler verir, onlar vermezse bizden biri, o da olmazsa İsviçre’den alırsınız, Ahmedi’lerden alırsınız. Alacak birini bulursunuz, yeter ki adamını bulun ve parasını verin.. “Demokrasilerde çare tükenmez”. “Parayı veren düdüğü çalar.” mRNA’ya farzı ayn diyen bile oldu. Sentetik ete de izin çıktı. İstanbul sözleşmesi ile birileri aklınca bir çok NAS’ı NESH etti. Riba/Faiz konusu da öyle olmadı mı?. Mesela çoğu kimse Mübahat sistemi konusunda bilgi sahibi bile değil. Bizim geleneğimizde Helalin haramın bir çok şartı var. Ama haramı tanımlarsanız, haram olmayan herşey Mübah’tır.
Neyse, bugünlük de bu kadar. Selam ve dua ile.
mirathaber